Orta Doğu’da dananın
kuyruğunun kopacağı süreç içinde ilerliyoruz!
İktidarın Suriye ile “büyük
dostluk”tan yan çizerek, ABD’nin tam dümen suyuna girmesi, ABD ve AB
medyasından büyük alkış ve destek almaktadır. New York Times gibi Beyaz Saray ve çevresinden iyi bilgiler medya,
Türkiye’nin Suriyeli muhaliflerini koruduğunu, hatta silahlandırdığını ve
Suriye içinde operasyonlarına destek verdiğini yazıyor...
Suriye’de “şeriatı kuracağını” söyleyen
“Muhalif” unvanlı Suriye’lilerin, artık Ankara katında resmen kabul görmesi,
köprülerin tamamen atıldığını gösteriyor. Ankara, Suriye’nin iç işlerine tam
karışmış durumdadır ve böylece kendi iç işlerine da yabancıların tam
karışmasına kapıları açmıştır!
Meclis, Suriye içinde
kışkırtıcılık anlamına gelebilecek bu tür politikaları sorgulamalıdır!
Ankara, komşularla barış-sıfır sorun politikasından, “komşularla savaş” politikasına resmen
geçerek, Türkiye’ye ateşin içine sürüklüyor! Orta Doğu’da “ülke kartları”nın
yeniden dağıtıldığı ve bölgenin neredeyse sıfırdan yapılandırıldığı hegemonyacı
büyük politikalardan, Türkiye’nin ve Ankara’nın kazançlı çıkması mümkün
değildir!
Ankara’da ve eski genel kurmay çevrelerinde “Irak savaşına ABD’nin yanında katılmamakla
hata yaptık, katılsaydık PKK’yı orada hallederdik” biçiminde görüşlerin
giderek egemen olduğu görülüyor. Ve bu görüşler, iktidarın bugünkü Suriye ve
İran politikalarına yön veriyor!
Bu inanışın, o dönemde hiç bir temeli olmadığı, Türkiye’nin
askeri gücünün Kuzey Irak’ta değil, Sünni-Şii bölgeleri arasında
konuşlandırılmak istendiği unutuluyor!
Ayrıca, Türkiye Büyük
Millet Meclisi iradesini, ABD’nin savaş politikasına alet olmamak yönünde
kullanmıştır ve bu Meclis tarihinin şerefli
bir sayfasıdır!
Şimdi, ABD bu kez kendi elini taşın altına bile koymadan,
arkadan destekle, 2003’de başaramadığını 2012’de gerçekleştirmek istemektedir!
Bazı gazetelerde de, Suriye’nin ne kadar kötü, Baasçı,
yıkılması gereken bir ülke olduğu yolunda haber ve yorumlar okuyoruz! Öyle ki,
“Suriye’nin de İran gibi gizli atom
bombası yaptığı” biçiminde, kaynakları gizlenmiş haberler uçuruluyor..
Belli ki CİA ve benzeri kuruluşlar devreye girdiler!
İran üzerinde güncellenen
kıyamet üzerine, sonra...
ŞERİF MARDİN VE
YAYINLARI
Bir sosyal bilimcimiz gönderdiği mektupta “Eğer bir hükümet doğrudan veya dolaylı
olarak Akademiye üye atarsa, o kurum Akademi olmaktan çıkar. Bu konuda
sanıyorum aynı görüşteyiz. Bildiğiniz gibi ben de bu nedenle başka üyelerle
birlikte geçen hafta TÜBA’dan istifa ettim,” dedikten sonra..
“Şerif Mardin’in
bilimsel yayınları ve değeri hakkında yaptığınız değerlendirmelere
katılamıyorum.. Mardin’in adaylığı bir kaç kez gündeme geldi, sosyal
bilimcilerin büyük çoğunluğunun desteğine karşın diğer üyelerin oylarıyla red
edildi” diyor ve Pazar günkü yazımda Mardin’in bilimsel yayınları konusunda
verdiğim bilgilerin eksikliğine dikkat çekiyor:
“Mardin’in atıf
sayılarına değiniyorsunuz. Ancak, sanıyorum, kullandığınız veri tabanında bazı
eksiklikler vardı, örneğin orada 1971 öncesi yayınlar yer almıyordu.
Kullandığınız uluslararası veri tabanında (Web of Science) Şerif Mardin’in
sadece endeksler tarafından taranan dergilerdeki makalelerine değil, kitaplarına
verilen atıfların dökümünü çıkardığınızda, Mardin’in 1962’de yayınlanan Genesis
of Ottoman Thought başlıklı kitabının 100’den fazla, 1986’de yayınlanan
Religion and Social Change in Modern Turkey, The Case of Bediuzzaman Said Nursi
başlıklı kitabının da toplam 90’dan fazla atıf aldığını... nihayet Mardin’in tüm
çalışmalarının aldığı atıfların toplamının 800’ü aştığını göreceksiniz.. Bu
sayı, Mardin’in bugün Türkiye’de en
fazla uluslararası atıf almış sosyal bilimcilerden biri olduğunu
göstermektedir.”
Bu düzeltme için teşekkür ederim.
Bu arada, atıfların toplam sayısını çıkardık: 852 (kendine atıflar dahil).
Burada, hiç kimsenin bilimsel
çalışmalarını “bilerek düşük göstermek” gibi bir amaç olamayacağı açıktır.
Herkesin yüksek değerde çalışmaları, sadece memnuniyet yaratır.. Zaten yazımda
da bunu belirtmiştim.
Ama bu bağlamda ortalıkta dolaşan “Mardin’in tek başına bilimsel değeri bile, Akademi’nin tüm üyelerini
geride bırakır” biçimindeki “fikir”lerin zırvalığına da, sıradan bir bilim
insanı bile güler geçer...
Sahi kim yazmıştı bunu?
-- 15 Kasım 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder