İkisi birden
olmaz.. Biri mutlaka yalan. Burada hangisi diye sormanın okurlarım açısından
anlamsız olduğunu biliyorum. İktidar ideolojisi, geçmiş kişilik özellikleri, İslamcılığı
nedeniyle şüphesiz ki İsrail’e karşıdır! Filistin, şüphesiz ki insanlığın kanayan vicdanıdır. Bu
vicdanın bir parçası olmadan, dürüst insan olamayız.. belki de insan olamayız!
Dünyada günde
bir dolarla yaşamını sürdüren 1 milyarı aşkın insan da bizim ortak
vicdanımızdır. İnsanlığın kanayan yarasıdır.. Konu sadece Somali’de uç noktada zor durumda bulunanlarla sınırlı değildir..
Batı uygarlığının Filistin’de (ve daha pek çok konuda) vicdanı
belki de yoktur.
“Batı
uygarlığı” diyerek yanlış yapıyorum.. Burada, Batı ülkeleri politikaları ve bu
poltikalara yön veren iktidar odaklarıyla, Batı uygarlığını aynı anlamda
kullanmak yanlıştır.
Batı
ülkelerinin dünya politikaları başka, orada yaratılan uygarlık ise
başkadır!
Ama çok temel bir yanlışlık da, Batı
uygarlığının yarattığı ortak değerlerin, vicdanların, hukuk ve adalet
içeriklerinin, Batı ülkeleri politikalarına yön vermemesidir!
Uygarlık ve
çağdaş politika, batıda birbiriyle buluşmuyor.
Ancak yine de
unutmayalım ki, bugün batı ülkeleri politikalarına, kapitalist ana düşünce ve
çıkarlar yön veriyor..
Bu bakımdan,
Batıda, yarattığı uygarlıkla uyumlu, yeni bir ekonomik ve sosyal sistemin
geliştirilmesi gerekir. Zaten kapitalizm çökmekte olduğuna göre!
***
Konuyu dağıtmayalım: İsrail’e düşmanlık ve Suriye’yle
çatışmacı politika birbiriyle uyuşmaz. İsrail’e karşıysanız, İsrail’in Orta
Doğu’da İran’dan sonra iki numaralı düşmanı Suriye ile çatışmanız, akla
zarardır. O zaman İsrail’in Orta Doğu’daki çıkarlarına hizmet edersiniz.
Füze savunma sistemi, güncel olarak İran’ı (ve
Suriye’yi) hedef alıyor ve İsrail’i koruyorsa...
...sen de
füzeleri Türkiye’ye yerleştiriyorsan..
İsrail’e
hotzot boşunadır!
İsrail ve
Batı, Suriye’yi yemek istiyor. Bu yeni bir şey değil! Yeni olan, Arap
Baharı’nın etkisi ve/veya ABD ve Batının parmağı ve kışkırtması ile, Suriye’de
içte çatışmacı bir durumun ortaya çıkmasıdır.
Şüphesiz ki,
Esad’ın kendi halkı üzerine topla tüfekle yürümesinin kabul edilebilecek bir
yanı yok. Uygarlık, yarattığı uluslararası mahkemelerle, halklara ve muhalefete
karşı katliamların, cinayetlerin hesaplarını sormaktadır.
Bu,
diktatörlüklere karşı olan herkes için, hepimiz için bir kazanımdır! Hesap
sorulması, iktidarların istedikleri ölçüde güç kullanmalarına karşı önemli bir
caydırıcılıktır!
Halkına karşı
şiddet uygulamak ve katliam suçundan, dünya mahkemesi önünde yargılanmaktan
daha aşağılık ve utanç verici bir şey olamaz..
***
Ancak Suriye
konusunda (tıpkı Libya’da olduğu gibi) batı
kışkırtıcılığı diye de bir olay var!
Bu
kışkırtıcılık, bölgesel zenginliklerin denetimine ve bölgesel iktidarların batı
çıkarları doğrultusunda hareket etmelerini sağlamaya yöneliktir.
Suriye tam da
bu politikanın kurbanıdır.
Suriye’ye
karşı açılan cephe, bu ülkenin parçalanmasına kadar varabilir. O parçalardan
biri, Kürtler içindir. İsrail bile Golan tepeleri gibi yağlı bir parça
alabilir. Gerisi sen sağ ben selamet!
***
“Suriye
bizim iç meselemizdir, Osmanlı bakiyemizdir..” gibi yaklaşımlar ise,
akla neleri getiriyor?!
İktidar,
Batının Suriye konusundaki kararlığını gördü, acaba oradan bize ne düşer hesabını mı güdüyor... “Eğer büyük bir doğa afeti üzerinize
geliyorsa, en iyisi o afetin bir parçası olmaktır,” şeklinde mi diye
düşünüyor olabilirler?
O zaman da,
İsrail’e karşı olmanın anlamı var mı, diye sorar ve dünkü yazımda belirttiğim
gibi, iç politikada “lider palazlama”, pazarlama ve sahneleme sanatını gündeme
getirirsiniz.
***
Ama, Batı için
Suriye zordur!!!
Bu nedenle de
kestaneleri ateşten alacak bir araca gerece ihtiyaçları var.
Ki, ters bir
durumda okkanın altına kendileri gitmesin..
Zaten,
gitmeyeceklerdir!
Bizler varken,
hazır ve nazırken.. ve aleste beklerken..
--- 6 Eylül 2011 / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder