Düşünün, dünyada ilk
bilimler akademilerinin kurulmasından (1660’ların başında, Fransız ve
İngiliz) 335 yıl sonra, 1993’te, Erdal
İnönü’nün önayak olmasıyla Türkiye Bilimler Akademisi’ni kuruyorsunuz...
Avrupa’da 1600’lerde bilim patlama yapıyor, evrenin sırları
çözülmeye başlanıyor, oradan elde edilen bilgilerle ekonomide büyük dönüşümler
başlıyor; Batı, bütün dünyada üstünlüğünü böyle kuruyor..
Siz, zaten matbaayı da 300 yıl sonra Türklerle
tanıştırabilmişsiniz.
Sadece matbaa değil... Modern tıbbın, fiziğin, kimyanın,
biyolojinin ve düşünsel alanın pek çok büyük buluşundan, onlarca yıl sonra
Osmanlı olarak haberdar olmuşsunuz.
Dünyada çığır açmış bir bilim insanınız Türkiye’de
çıkmamış...
Rönesansın ürün ve sonuçlarını ülkeniz insanına mal etmeniz
bir kaç yüz yıl sonra, o da yarım yamalak olmuş... Resimde, sanatta, heykelde,
müzikte.. özetle güzel sanatlarda gelişme yine yüzyıllar sonra başlamış..
***
2011 yılındayız.
İktidarın belediye başkanları heykellerin, sanatın içine tükürüyor.. Başbakan,
İnsanlık Anıtı’nı yıktırıyor... Can Yücel’in mezar heykeli kırılıyor..
Ve, iktidar, Türkiye
Bilimler Akademisi’ni bitiren yasasını çıkartıyor.
Diyor ki, öyle yağma
yok, bütün üyeleri siz atayamazsınız, Akademi üye sayısını 300’e çıkartıyorum,
100’ünü ben, siyasi iktidar olarak atayacağım; 100’ünü de bürokratlarım (YÖK
yani) atayacak.. Eh 100’ünü de siz atayabilirsiniz.. Zaten Akademi’nin
atayacağı üyeleri de benim oraya atadıklarım seçeceği için, Akademi’nin de 100
üye seçmesinde bir sakınca yok... (*)
Belki de Başbakanı
Yeni Bilimler Akademisi’nin (başkan olmak istemezse) şeref başkanlığına da
davet etmek gerekir! Çünkü İran İslam
Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı İran Bilimler Akademisi’nin de direktörü!
(**) Belki bu göreve Doç. Dr. Abdullah
Gül daha yakışabilir.. Mozambik’te de Akademi, Bakanlığa bağlı olarak
yönetiliyor.
***
Bilim, sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ü dinliyorum: “Akademi
üyeleri kendilerinin seçtiği belli nitelikteki üyeleri getirsin, hükümet de
kendi seçtiği belli nitelikteki üyeleri atayacak, YÖK de kendi seçtiği belli
nitelikteki üye seçecek..”
Yani, Akademiye seçilebilecek üyelerde ortak üstün
nitelikler aranmayacak... Hükümet ve YÖK de, uygun görecekleri nitelikteki
üyeleri atayacaklar.
Böylece Akademi bir çorba niteliği kazanıyor. Buna, niteliği
sulandırmak, Türkiye’nin niteliği çok düşük ortalama Akademik varlığını,
Akademi’ye taşımak denir.. (Şüphesiz, atanacak üyeler arasında gerçekten
gerçekten nitelikli bilim insanları da bulunacaktır, burada biz ilkeleri
tartışıyoruz.. Onlardan bir kısmı da böyle bir atamadan rahatsızlık
duyacaktır..)
***
Batıda, refah, zenginlik ve üstünlükler yaratan bilimin
böyle sulandırılmasına, hiç rastlayamazsınız...
İktidarın Akademi’ye 100 bilim insanı atamaya kalkışması,
deli saçmalığıdır.. neden böyle bir hak edinmek istiyor?! Bunun bir izahını
yapmalılar! (TÜBA’dan bir üye, durumu “milli futbol takımına, mehter takımına ve Cumhurbaşkanlığı
Senfoni Orkestrasına üçte bir üyenin hükümetçe atanmasına” benzetmiş!)
Peki ya YÖK’e ne demeli?! Şimdiden millet, atanacak 100 üye
arasına girmek için YÖK önünde (hem de hükümet önünde!) kuyruklar
oluşturmuştur! Ne hükümetin ne de YÖK’ün seçme kriterleri olacaktır (yandaşlık
dışında, bir kaç “kaçak” kaliteli üye dışında!)
YÖK üyeleri “bu bizim işimiz değil, bu görevi yerine
getirmek istemiyoruz..” demeli.. Çünkü, arasında hiç biri, Akademi’ye üye
seçimi kriterlerine sahip değil. Ama bu yetkiyi kullanmayı reddedecek bir
düşüncenin YÖK’de üreyebileceğini düşünmek, yanlışın da yanlışı olur!
Bu arada dünya bilimi tepki veriyor. Science dergisi, TÜBA’nın özerkliğinin kaldırıldığını duyurdu..
Ayrıca pek çok dünya akademisinin ortak kuruluşu “Human Rights
Network of Academies and Scholarly Societies”, Akademi’nin yeniden özerkliğine
kavuşturulması için başbakan’a mektup yazdı.
Bunlar başlangıç.. hükümet etkilenir mi?!
----
(*) Doğan Kuban,
yarın Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’de yayımlanacak “Sorunumuz TÜBA’dan büyük”
yazısında diyor ki: “1000 kişilik bir akademi
oluşturabiliriz. Her üniversiteden, bilim adamlıkları unvanlarından menkul 5-6
Dr. Profesör seçsek, en büyük bilimler
akademisi bizimki olur... Bilim adamları Bilim Akademisini oluşturur. Fakat Akademi Üyeliği bilim adamı
yaratmaz...”
(**) Yarınki CBT, Ferhan Sağın’ın yazısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder