SAYFALAR

8 Eylül 2011 Perşembe

Heykel ve Akademi Yıkmak, Aynı Anlayışın Ürünü


Düşünün, dünyada ilk bilimler akademilerinin kurulmasından (1660’ların başında, Fransız ve İngiliz) 335 yıl sonra, 1993’te, Erdal İnönü’nün önayak olmasıyla Türkiye Bilimler Akademisi’ni kuruyorsunuz...
Avrupa’da 1600’lerde bilim patlama yapıyor, evrenin sırları çözülmeye başlanıyor, oradan elde edilen bilgilerle ekonomide büyük dönüşümler başlıyor; Batı, bütün dünyada üstünlüğünü böyle kuruyor..
Siz, zaten matbaayı da 300 yıl sonra Türklerle tanıştırabilmişsiniz.
Sadece matbaa değil... Modern tıbbın, fiziğin, kimyanın, biyolojinin ve düşünsel alanın pek çok büyük buluşundan, onlarca yıl sonra Osmanlı olarak haberdar olmuşsunuz.
Dünyada çığır açmış bir bilim insanınız Türkiye’de çıkmamış...
Rönesansın ürün ve sonuçlarını ülkeniz insanına mal etmeniz bir kaç yüz yıl sonra, o da yarım yamalak olmuş... Resimde, sanatta, heykelde, müzikte.. özetle güzel sanatlarda gelişme yine yüzyıllar sonra başlamış..
***
2011 yılındayız. İktidarın belediye başkanları heykellerin, sanatın içine tükürüyor.. Başbakan, İnsanlık Anıtı’nı yıktırıyor... Can Yücel’in mezar heykeli kırılıyor..
Ve, iktidar, Türkiye Bilimler Akademisi’ni bitiren yasasını çıkartıyor.
Diyor ki, öyle yağma yok, bütün üyeleri siz atayamazsınız, Akademi üye sayısını 300’e çıkartıyorum, 100’ünü ben, siyasi iktidar olarak atayacağım; 100’ünü de bürokratlarım (YÖK yani) atayacak.. Eh 100’ünü de siz atayabilirsiniz.. Zaten Akademi’nin atayacağı üyeleri de benim oraya atadıklarım seçeceği için, Akademi’nin de 100 üye seçmesinde bir sakınca yok... (*)
Belki de Başbakanı Yeni Bilimler Akademisi’nin (başkan olmak istemezse) şeref başkanlığına da davet etmek gerekir! Çünkü İran İslam Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı İran Bilimler Akademisi’nin de direktörü! (**) Belki bu göreve Doç. Dr. Abdullah Gül daha yakışabilir.. Mozambik’te de Akademi, Bakanlığa bağlı olarak yönetiliyor.
***
Bilim, sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ü dinliyorum: “Akademi üyeleri kendilerinin seçtiği belli nitelikteki üyeleri getirsin, hükümet de kendi seçtiği belli nitelikteki üyeleri atayacak, YÖK de kendi seçtiği belli nitelikteki üye seçecek..”
Yani, Akademiye seçilebilecek üyelerde ortak üstün nitelikler aranmayacak... Hükümet ve YÖK de, uygun görecekleri nitelikteki üyeleri atayacaklar.
Böylece Akademi bir çorba niteliği kazanıyor. Buna, niteliği sulandırmak, Türkiye’nin niteliği çok düşük ortalama Akademik varlığını, Akademi’ye taşımak denir.. (Şüphesiz, atanacak üyeler arasında gerçekten gerçekten nitelikli bilim insanları da bulunacaktır, burada biz ilkeleri tartışıyoruz.. Onlardan bir kısmı da böyle bir atamadan rahatsızlık duyacaktır..)
***
Batıda, refah, zenginlik ve üstünlükler yaratan bilimin böyle sulandırılmasına, hiç rastlayamazsınız...
İktidarın Akademi’ye 100 bilim insanı atamaya kalkışması, deli saçmalığıdır.. neden böyle bir hak edinmek istiyor?! Bunun bir izahını yapmalılar! (TÜBA’dan bir üye, durumu “milli futbol takımına, mehter takımına ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasına üçte bir üyenin hükümetçe atanmasına” benzetmiş!)
Peki ya YÖK’e ne demeli?! Şimdiden millet, atanacak 100 üye arasına girmek için YÖK önünde (hem de hükümet önünde!) kuyruklar oluşturmuştur! Ne hükümetin ne de YÖK’ün seçme kriterleri olacaktır (yandaşlık dışında, bir kaç “kaçak” kaliteli üye dışında!)
 YÖK üyeleri “bu bizim işimiz değil, bu görevi yerine getirmek istemiyoruz..” demeli.. Çünkü, arasında hiç biri, Akademi’ye üye seçimi kriterlerine sahip değil. Ama bu yetkiyi kullanmayı reddedecek bir düşüncenin YÖK’de üreyebileceğini düşünmek, yanlışın da yanlışı olur!
Bu arada dünya bilimi tepki veriyor. Science dergisi, TÜBA’nın özerkliğinin kaldırıldığını duyurdu.. Ayrıca pek çok dünya akademisinin ortak kuruluşu “Human Rights Network of Academies and Scholarly Societies”, Akademi’nin yeniden özerkliğine kavuşturulması için başbakan’a mektup yazdı.
Bunlar başlangıç.. hükümet etkilenir mi?!
----
(*) Doğan Kuban, yarın Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’de yayımlanacak “Sorunumuz TÜBA’dan büyük” yazısında diyor ki: “1000 kişilik bir akademi oluşturabiliriz. Her üniversiteden, bilim adamlıkları unvanlarından menkul 5-6 Dr. Profesör seçsek, en büyük bilimler akademisi bizimki olur... Bilim adamları Bilim Akademisini oluşturur. Fakat Akademi Üyeliği bilim adamı yaratmaz...
(**) Yarınki CBT, Ferhan Sağın’ın yazısı
-- 8 Eylül 2011 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder