Şu Yemin Boykotu
turnosol kağıdı görevi gördü: İktidar medyası, yazarları, aydın adı verilen bir
kısım meret, ebedi ve ezeli CHP düşmanlığı yapacaktır; CHP ne yaparsa yapsın!
Esas Stockholm
Sendromu’ndan bunlar muzdarip! Yani zalimden yana, ve mazluma her koşulda
alabildiğine düşman!
CHP mağdur, iki milletvekilinin derdinde.. Ama onlar “vurun kahpeye” rolünde!
CHP seçmeni, iki tutuklu adayı bilerek oy verdi! Şimdi
seçmen, seçtiği bu milletvekillerini, Parti yüzüstü bıraksa, demez mi ki yuh olsun sana, bunun için mi oy verdim! Sen
kendi hakkını savunamadıkça, benim hakkımı nasıl savunacaksın!
Bu kadarcık bir
mantık yürütebilecek tıynette bile değiller! Ama maksatları bu değil!
Seçimden oylarını artırarak çıkmış iktidarın yanında olmak, bu dönemde daha büyük bir önem kazanıyor!
Eskiden Erdoğan bunlara daha çok önem verirdi, onları 8 yıl boyunca iyi
kullandı, etinden sütünden ve yağından yararlandı; kürkünden post yaptı,
derisinden ayakkabı; onlara koç başlığı yaptırdı..
Seçimlerden önce de “aydınlara ihtiyacı olmadığını”,
kendisine gerekenin halk desteği olduğunu açıklayıverdi!
Eski Türk filmlerinde sık görülen bir sahne yaşadık:
Kullanıp kullanıp buruşuk bir şey gibi çöpe atmak...
Kullanılanlar için bu kabul edilemezdir; eğer ederseniz, iktidarda
olma duygusunu yokedecek psikolojik bir çöküntüyü kabul etmelisiniz!
Bundan kurtulmanın yolu, Erdoğan’ı duymamazlıktan gelme, ona
ve politikalarına daha sıkı sarılmadır..
İşte Stockholm
Sendromu bu noktada, Güçlü’ye, Muktedir’e, teori çerçevesinde zalime daha sıkı
sarılma davranışı olarak devreye giriyor!
Yemin Boykotu üzerine CHP’ye durmadan saldıran tutumları ilk
deneydi, bunu başarıyla yerine getirdiler!
***
İkinci deney,
CHP’nin açıkladığı Demokrasi Manifestosu
idi..
Deney tüpü içindekiler, bu konuyu da duymamazlıktan
geldi.
Oysa ki bu ekip en büyük özgürlüklerden yana gözükür ve
“demokrasinin yolunu açtığı (!)” için AKP lideriyle kol kola girmiştir!
Demokrasi Manifestosu ise, madde madde, ülkede demokrasinin
olmadığının belgesiydi ve demokrasiyi gerçekleştirme çağrısıydı!
Bunu bile CHP’ye vurma vesilesi yapanlar oldu!
Türkiye’de düşünce namusunun çarmıha gerildiği zamanlar hep
olmuştur; ama bugünkü durumu izah için uzun bir inceleme metni gerekir..
Garibanın Garibanı
Ezgi Başaran
sordu, Murat Belge yanıtladı.
Belge’nin içinden, AKP’ye hatta Blok’a oy vermek bile gelmemiş. AKP’nin herşeyi
kendi iktidarını güçlendirecek şekilde yararlandığından şikayetçi! Bunun moral
bozukluğu içinde!
Tabii günaydın demenin anlamı yok. AKP’nin bu tutuma
gelmesindeki payını düşünmesi, daha anlamlı bir kişisel çıkarım olabilir.
Toplum da deneyim olarak yararlanır bundan!
Şikayetçi ama bir yönüyle de, iktidar kafasıyla düşünmeyi sürdürüyor!
Örneğin Hopa’da
biber gazı baskısıyla kalp krizinden ölen öğretmen Metin Lokumcu için “Gariban
adam” diyor, onun “bu kadar
heyecanlanacağı bir durum yoktu, biraz da yapay olarak pompalanan, ucu
Ergenekon’a kadar uzanan bir gerginlikti.”
Bu ünlü düşünür, en azından Lokumcu’nun çevresinin
Ergenekonla ilişkisini kuruyor! “Çevresinin
çevresi var. Toplumda herşey böyle olur..” diyor ve tıpkı Başbakan gibi, öğrenci protestolarının arkasında başka bir
şeylerin olduğunu düşünüyor!
Bu mantıkla, “solcu,
marksist” geçmişinin halkaları da Belge’yi, Stalin’in muhaliflere yaptığı
zulümle kader ortaklığına götürür. Kendisinin bahsettiği halka içinde halka mantığı, kendisini orkaya götürür! Ayrıca Belge’nin
bu tutumuyla doğa katliamına karşı mücadele etmeyi nasıl da küçümsediğini,
bunların Hopa’daki gibi, başlarının ezilmesini de onayladığını gösteriyor!
İşte iktidardan dışlanmış, ama beyni kendini hala iktidarda
sanıyor!
Belge de Stockholm
Sendromu’nun kurbanlarından mı dersiniz?
Vah benim aydınım, vah ki vah!
AKP’nin bu ülkede herşeyin kimyasını nasıl da bozduğunun bir
Belge’si..
--
Söyleşi, Radikal, 4 Temmuz.. Nihal Kemaloğlu’da Akşam’da
konu üzerine iyi bir yazı yazdı: “Gariban
Adamın Heyecanı”
-- 11 Temmuz 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder