SAYFALAR

8 Şubat 2011 Salı

Ordu, Halk ve Devrim

İslam ülkelerindeki devrimci halk hareketleri, çok önemli bir yeni olgunun altını çiziyor: İktidarlar, Ordu’larını halkın üzerine süremiyor! Ordu, iktidarla halk arasındaki çatışmada “tarafsız” kalabiliyor! Tunus’ta Ordu Başkanın yıkılmasını engellemedi! Mısır’da göstericileri dağıtmadı, tersine gösterilerin “nizamını” sağlayıcı davrandı...
Bu yeni bir durumdur!
Bugüne kadar Ordu ve polis, iktidarların ve düzenin koruyucu silahlı kuvvetleri olarak görev yapıyordu, dünyada! Özellikle devrimci hareketleri, gösterileri vb bastırmada, silahlı kuvvetler önemli rol oynadı.
Soğuk savaş döneminde, yani 1990’dan önceki dünyada, iki blokta da ordular düzenleri korumakla görevliydi. Moskova, örneğin Çekoslovakya’yı işgal ederek “blok içinde” tutuyordu. Washington, askeri darbeler düzenleterek, örneğin Latin Amerika ülkelerinde sağcı, sömürücü düzenini sürdürüyordu. Bolivya dağlarındaki devrimcileri, yönetimlerde tuttuğu askeri uşaklarına öldürtüyordu! Vietnam’da savaşa giriyordu...
Ülkemizdeki 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri de, tamamen ABD’nin küresel çıkarları doğrultusunda tezgahlanıyordu! Ordu ülkemizde, solu kesip biçerek, gelişmesini önleyerek, ülkenin sağcı-dinci biçimlenmesinde başrolü oynamış, dengeli bir toplumsal düzenin kurulmasını ve işlerliğini engellemiştir. O darbeler, “ulusun ordusu”nun değil, ABD ve küresel düzeninin ordusunun üstlendiği görevlerdi!
İşin trajik yanı, TSK’ndeki bu sağcı yapılanma ile Atürürk’ün ve düşüncelerinin birleştirilmiş olmasıdır! Atatürk ve dönemine yönelik son 10 yıl içinde bir akım olarak ortaya çıkan haksız yere bunca utanmaz ve ahlaksız saldırıda, Ordu’nun oynadığı olumsuz toplumsal rolün payı bayağı büyüktür!
Neyse konumuz doğrudan bu değil.
***
Ordunun, ülkedeki “iktidar mücadelesi”nde “olaya karışmaması”, “bir kenarda” durması, zamanın (ruhunun) bir olgusu mudur? Yoksa, geçici, duruma özgü, göreceli bir görüntü müdür?
Şüphesiz, Tunus ve Mısır’daki durumdan yola çıkarak, bütün dünya için geçerli bir yeni saptama yapmak yanlıştır. Toplumsal durumlar, “fizik yasaları”na uymaz! Başka bir ülkede farklı bir durum ortaya çıkabilir.. Ama burada önemli olan, Ordunun tarafsız kalması, günümüz dünyasında ciddi bir eğilim ve bir yeni durum olarak nitelendirilebilir mi?
Evet, olabilir!
İslam ülkelerine özgü olarak, uzun bir diktatörlük ve demokrasi, insan hak ve özgürlüklerinin olmadığı, üstelik yoksulluk döneminin arkasından halkın güçlü bir taleple ortaya çıkması, Orduyu tarafsızlaştırıcı bir durum ortaya çıkarmıştır... Ordu, “kendi halkına” karşı silah kullanma isteğini göstermemiştir...
İkincisi, dünya artık küçülmüştür ve her şey “canlı” yaşanıyor. Dünyada bir “ortak vicdan” oluşmuştur.. Kimse kendi halkına karşı orduyu kullanarak katliama girişme cüretini kolay gösteremez! Buna çüret edebilecek olan da, iktidarda kalamaz..
Üçüncüsü, dünyada, iktidarı doğrudan ele geçirmeye yönelik  “sert sınıf mücadeleleri” dönemi, “tatile” çıkmıştır. Ama ulusal mücadeleler sürmektedir ve sürecektir...
Bu bağlamda “sosyalist iktidar” düşüncesi, ciddi bir “yenilenmiş seçenek” olarak ortaya çıkmayı beklemektedir. Burada, kapitalist sistemin, en azından bugünkü nitelikleriyle sürdürülemezliği görüşü de yaygınlaşıyor..
Özetle, Ordu’nun ülke içi iktidar mücadelesine karışmasının eski koşulları ortadan kalktığı ve yeni bir durumla karyı karşıyayız! (Türk Ordusu’na da duyurulur!)
Bu  noktada, iktidarların “polis gücü” önem kazanıyor. Bu, yarınki yazıda...
***
ERDOĞAN VE KIBRIS: Erdoğan “stratejik önemi” nedeniyle Kıbrıs’la ilgileniyormuş! Kuzeyi “bizden”, bir parça değil miydi? Kıbrıslılara yapılan yardımı “besleme” ile nitelendirmek, müthiş aşağılayıcı ve onur kırıcıdır, herkes için! Kıbrıs’da ekonomik yeni bir gerçeklik yaratamayan yeteneksiz bir Ankara karşı karşıyayız aslında! Herşeyi “serbest piyasa” ile halledeceğine inanan yeni liberalizmin bu mümtaz temsilcisi, şimdi Kıbrıslıları aşağılıyor. Orada farklı düşünceler vardır, ama Türkiye ile Kıbrıs yönetimi genellikle işbirliği içindedir.. 
Bu göstericiler düne kadar Erdoğan yönetimiyle işbirliği içindeydi! Annan Planı'nın kabulu için omuz omuza işbirliği yaptılar. Şimdi ise mitingte açtıkları (terbiyesiz bile olsa!) bir pankart nedeniyle tutuklanmalarını istiyor! Başbakanın hoşlanmadığı düşünceler- insanlar hakkında bu talebi, nasıl bir rejim kurmak istediğinin de göstergesidir.. Kılıçdardoğlu haklıdır: Erdoğan yazılı metin ve camda yazılar olmadığı zamanlar, irticalen konuştuğunda, çuvallıyor! İrticalen konuşan Erdoğan, en gerçek Erdoğan'dır.
--7 Şubat 2011 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı,Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder