Tunus, 11 milyonluk bir ülke... 30 bin kişiyi aşkın bir polis gücü kurmuştu, diktatör Bin Ali... Bir başka kaynak ise 135 bin polisten bahsediyor! Tabi, ayrıca güçlü bir özel muhafız ordusu da olsa gerek. 77 milyon nüfuslu Mısır’ın polis gücü ise 350 bin kişi. Nüfuslarına göre oranlarsanız, Mısır’da 220 kişiye bir polis düşüyor! 6 milyon Mısırlı’nın günde 2 dolarla yaşadığı belirtilen Mısır’dak‹ yoksulluğu ve baskı rejimini sürdürmek için şüphesiz bu kadar polis az bile diyebilirsiniz!
“Sivil” görünüşlü bütün diktatörlerin yaptığı, baskıcı iktidarını sürdürebilmenin en önemli aracı olarak, büyük bir polis gücü inşa etmektir... Onları zırhlandırmak, en ileri teknolojilerle donatmaktır tabii ki!
Emniyet gücünün, normal koşullarda, yasaların uygulanabilirliğini sağlamak için “yeterli düzeyde” olması öngörülür.
Ama muhalefeti sindirmek, gösterileri bastırmak, halka gözdağı vermek, iktidarınızın sürekliliğini inşa etmek istiyorsanız, o zaman kendinize bağlı, maaşını verdiğiniz, doğrudan emir ve komutanız altında, hemen/anında yönlendirebildiğiniz, gerektiğinde çeşitli kumpaslarınız için kullanabileceğiniz, emniyet gücünü durmadan inşa edersiniz... Bu gücü, işkence dahil, her amaçla kullanabilirsiniz..
Dünkü yazıda şunu vurguladık: Tunus ve Mısır’da görüldüğü gibi, yönetimlerin Ordu’yu günümüzde “iç iktidar” çatışmaları, iktidarını sürdürme aracı olarak “kullanmak” zorlaşmaktadır. (Fotoğrafta bir Mısırlı Subay’ın alnı göstericiler tarafından öpülürken.. Time dergisi) Bu durumda, polis gücü daha büyük önem kazanıyor..
***
Şüphesiz ki sözü Türkiye’ye, AKP iktidarına getireceğiz. Daha önce yine bu köşede emniyetin güçlendirilmesine ve polis gücündeki sayısal artış konusuna değinmiş ve 210 bin kişilik bir kuvvete ulaşıldığını belirtmiştik. Mustafa Sönmez’in geçenlerdeki “Polis Devletinin Neresindeyiz?” başlıklı yazısında verdiği son rakamlara göre, Emniyetin sayısal gücü, 241 bin kişiye ulaşmış. Bu sayının 2002’de 150 bin kişi civarında olduğu anımsanırsa, demek ki yaklaşık 90 bin kişilik bir artış sözkonusu!
Yine Sönmez’in yazısından öğreniyoruz ki, askeri savunma harcamalarına bütçeden 15 milyar, “kamu düzeni ve güvenlik” (yani emniyet) harcamalarına 19 milyar TL harcanıyor! Bu arada, banka ve işyerlerinin güvenliğinin de özel güvenliğe terkedildiğini anımsayalım. Emniyet, bir sürü alandan çekilirken, merkezi gücü ve toplumsal konularda rolü arttırılıyor! Protestoların, gösterilerin vahşice bastırılmasında bunu görüyoruz.
***
AKP bununla da yetinmiyor. Sınırları korumayı ordudan devralmak için harekete geçiyor. İçişleri Bakanlığına bağlı olacak Sınır Muhafaza Genel Müdürlüğü yasa tasarısı hazırlıyor. Siyasi iktidarın doğrudan denetleyeceği silahlı güçler nitelik ve nicelik olarak büyüyor...
Bütün bu girişimlere ek olarak, iktidarın, emniyete ve MİT’e, bugüne kadar ithalatını sadece askerin yapabildiği ağır silah stın alma hakkını verdiğini de eklemeliyiz!
İç güvenlikten sorumlu Emniyet güçleri neden ağır silah ithalatı yapacak? Akla öncelikle, iktidar›n “kendi halkına” karşı sivil ve askeri, ama büyük bir silahlanma arayışı ve girişimi içinde oldu€u gelmez mi?!
Günümüz dünyasında, otoriter rejimlerin orduları kendi halkına karşı kullanma olanaklarının çok daraldığı gerçeğini, belki de AKP iktidarı, Türkiye özelinde de görmüş, diyebiliriz. Aslında, TSK’ye karşı bu kadar yıkıcı operasyonlara rağmen, Ordu’yu tamamen kendi amaçları için kullanmasının imkansızlığını da görüyor olmalılar.
AKP’nin otoriter rejim heveslerinin ve pratikte gördüğümüz uygulamalarının artmasına paralel olarak, kullandığı ve kullanacağı emniyet ve askeri güçleri arttırması da, ilginç bir raslantı olmasa gerek!
***
BAŞBAKAN VE CUMARTESİ ANNELERİ: Başbakan “cumartesi anneleri”ni kabul ederek görüştü! fiüphesiz ki iyi bir fley! Öte yandan ise partisi Meclis’te faili meçhul cinayetlerin soruşturulması için CHP’nin verdiği önergeyi reddetti! Bu ne lahana turşusu bu ne perhiz demeyelim! Başbakan “halkla ilişkiler” yapıyor, partisi ise Meclis’te gereğini yapıyor! Başbakan’ın halkla ilişkisi “oy avcılığı” ile ilgili... Meslis’te AKP’nin tutumu ise, büyük bir olasılıkla, MHP’nin, Türkçü veya değil muhafazakar kesimlerin bu seçimlere giderken oylarını avlamakla ilgili!
Burada akla gelen diğer olasılık da, önceki seçimlerin hemen öncesinde Doğru Yol ve Anavatan birleşmesinin “anlaşılmaz” ve “karanlık” bir şekilde suya düşmesinde yapılan pazarlıklar ve verilen sözlerdir! Böylece merkez kanatta başka bir parti kalmamıştı ve AKP bütün merkezin oylarını toparladı! Bu olay, yakın tarihin karanlıklarındadır henüz! Doğru Yol, faili meçhul cinayetler döneminin iktidarıydı! Düşünün, kimler ve kimlerin siyasi sorumlulukları vardı işin içinde! Ve iktidar, o dönemin yasal soruşturulmasını, Meclis’de engelliyor.
--8 Şubat 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder