Siyaset iyi hoş da, bugün önem verdiğim toplumsal bir sorunu, önerilerle birlikte gündeme getireceğim. Daha önceki bir yazımda bu konuya değinmiş ve “alkol mu ülkemizin önemli sorunu yoksa trafik kazalarından ölüm mü” diye sormuştum...
Bu konuya geri dönüyorum: Dün en az 15 kişi trafik kazalarında öldü! Minibüs TIR’a bindirdi 11 Mardinli işçi öldü, Adana’da yine akıl almaz bir kaza ile durakta bekleyen yayalar öldü.. Durakta beklerken ölenlerde tırmanış var!
Direksiyon başında oturanlar birer gözükara cinayet sürücüleri rolünü üstlenmiş durumda! Ha ellerinde satır veya testere ile adam kesmişler veya tabanca/tüfekle insan öldürmüşler, ha arabayla.. Doğan Kuban’ın belirttiği gibi, arabalar birer cinayet aracına dönüşmüş durumda!
Hükümet, insanların daha çok sayıda ölmesine durmadan davetiye çıkartan kararlar alıyor; insanımızın davranış biçimini/kültürünü/bilgililiğini bilmiyormuş gibi, yollarda hız limitlerini yükseltiyor, silahlanmayı teşvik ediyor!
***
Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’de yayımladığımız bir yazıya göre (sayı 1126), Türkiye 100 bin araca düşen ölüm sayısı bakımından, Avrupa ülkeleri arasında birinci: 38... 2006 yılı sonucu: (polis-jandarma kaza yeri tutanaklarına göre), trafik kaza sayısı 728.775; ölü 4633; yaralı 169.080. Yazıda, hastahaneye kaldırılan ve daha sonra ölen yaralılarıın eklenmesiyle, gerçek ölümlerin yüzde 30 artışla en az 6 bin ölüm olarak hesaplanması gerektiği belirtiliyor.
Özetle, Türkiye trafik güvenliği bakımından en tehlikeli ülkelerden biri... Çalışmalar yapılmıyor mu, yapılıyor. Raporlar hazırlanıyor, güvenlik önlemleri alınıyor ama Türkiye’den insanların daha güvenli bir trafik içinde yaşamaları sağlanamıyor.
Şüphesiz, kazalarda bir nolu sorumlu insan, yani sürücüler! Yüksek hız (kazalarda yüzde 13 sorumlu), hatalı sollama, dikkatsizlik, yorgunluk, uyku... Aşırı kendine güven, telefon kullanma, alkol, emniyet kemeri kullanmama... Tabii, en önemli bir nokta da kaderci insan yapımız!
Şüphesiz insanın suçluluğunun yanısıra, karayollarında ve kavşak yerlerinde de kazaları teşvik eden önemli mühendislik hataları da sıralanıyor.
Nedenler ne olursa olsun, ortadaki sonuç ve olgu, Türkiye’nin bir trafik ölüm makinesi içinde olduğudur.. Yılda 6 bin kişi ölüyorsa, geçen 10 yıl içinde 60 bin, 30 yılda 180 bin (en az 150 bin) kişi trafik kazasında ölüyor demektir!
Anlar ağlamasın diye kampanyalar yapılıyor! Oysa trafikte ağlayan anaların arasına her yıl 5 bin ana katılıyor! Sakat kalanlar ve büyük mal kayıpları bunların içinde değil...
Özetle trafik bir meydan savaşı alanı, bir kişi öldürülünce kıyamet kopartan bir toplum, yılda 5 bin kişinin ölümü karşısında kayıtsız ve seyirci...
***
Diyorum ki: Trafik güvenliği sorunu, tıpkı pek çok “piyasa düzenleyici kurum” gibi ele alınmalı. Bir konudaki olağanüstülük, alışıldık düzenle normalize edilemiyorsa, yöntem değiştireceksiniz.. Trafik alanındaki sorumluluk, pek çok bakanlık ve yerel yönetim arasında bin parça. Tüm sorumluluklar bir “Trafik Düzenleyici Kurum”a verilmeli. Trafik polisi de karayolları da belediyeler de bu kurumun düzenleyici yasalarına tabi olmalı. Kurum, herşeyi, trafik güvenliği açısından, kaza ve ölümleri azaltma perspektifi ile yeniden düzenlemeli. Alkol ve sigara konusundakı sıkılığın ve direncin yarısı trafik güvenliği konusunda gösterilse, kazaları her yıl aşağılara çekmek mümkün. Ama trafik kaza ve ölümlerinin “dinsel bir yanı” yok ki!
Burada en önemli nokta, a) trafik konusunu, trafik güvenliği yönetme bilincini ve b) sürücü bilincini bir “Bilgi Toplumu İnsanı ve Yönetimi” düzeyine yükseltebilmektir!
“Trafik canavarı olma” kampanyalarının sonucu, tam bir sıfırdır!
O halde başka yöntemlere ve uygulmalara geçilmeli. Partilerin bu konudaki vurdumduymazlıkları çok ilginçtir! CHP dahil hepsi kaderci karakterde gibidir!
Oysa “analar”, bu kaderin değiştirilmesini bekliyor!
---
27 Ocak 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Tüm bunlar ve dahası bilindiği halde herkes ülkenin güllük gülistanlık vaziyetine inanma çabasında, en büyük hatalarımızın başında sorunları göremememiz geliyor. Bir kısmının ise gösterilmemesi elbette!
YanıtlaSilFortunato'nun motosiklet hobisi ve tutkusunu biliyorum :-) Motorsikletle araba tutkusunu yanyana koyamam bile! Tutkusunu şüphesiz üst düzeyde güvenlik bilinci ve düsüncesiyle de birlestirmistir. Otoyolda giderken (ana caddelerde de) en çok korktuğum, nereden gedigini bile anlayamadiğım bir motorosikletliye (en çok da yiyecek ve kurye motorları) zarar verme korkusu!
YanıtlaSilTürkiye yollarda ölüyor, yöneticiler allah'dan diyor, ilgilenmiyor...
YanıtlaSilBu milletin inancına göre trafik kazaları kaderle bağlantılıdır. Adı üstünde: Kaza. Diğer bir deyimle arzulanmadan, aniden meydana gelen kötü bir olay.
Tıpkı zat-ı şahanelerinin maden cinayetleri karşısında yaptığı yorum gibi: “Madencinin kaderinde vardır”.
Millete göre trafik bir bilim değildir, trafikte ihtimal hesabı yoktur. Bir de bizim milletin kesin bir inancı vardır: “Bize bir şey olmaz abi”.
Milletin trafik diye bir sorunu olmayınca siyasetçinin hiç olmaz.
Bu nedenle bugüne kadar hiçbir siyasetçi trafik sorunu ile ilgilenmemiştir, bugünküler de ilgilenmemektedir, bundan sonrakiler de büyük bir olasılıkla ilgilenmeyeceklerdir; Çünkü trafik cinayetlerinin azalması hiç kimseye oy artışı getirmeyecektir.
Taaa ki önemli saydıkları biri trafik kazasında ölene kadar.