AKP iktidarı Füze Kalkanı Projesini onayladı. Lizbon'dan önce, iktidar saflarından yükselen itirazlar sözdeydi, kamuoyunu yanıltmaya yönelikti. Şöyle diyeyim: Aslında Füze Kalkanı projesine katılma kararı, AKP'nin komşularla problemsiz dostluk politikasını sıfırlıyordu. Çünkü projenin güncel hedefi İran'dı!
Ancak bu iktidarın en önemli destekçisi ise ABD ve Avrupa. Zaten ABD'den AKP'ye karşı sürekli uyarılar geliyor, özellikle İran ve İsrail politikası nedeniyle Erdoğan yönetimi “gözlem” atında tutuluyor. Son olarak gazetemizde Elçin Poyrazlar'ın haberinde, eski Amerikan Büyükelçisi Edelmann, AKP yerine CHP'nin desteklenmesini gündeme getirdi ve aba altından sopa gösterdi.
Hele seçimlere giderken, “Batı”daki ana destekçilerini yitirmek, seçimleri de tehlikeye sokardı!
Şimdilik iki taraf için de “varta” atlatıldı! Önce şu seçimler aşılsın, arkasından projenin ayrıntılarına sıra gelsin, gün ola harman ola!
***
Gelelim, yeniden işin özüne!
Ülkemizdeki “Batıcı”lar, Füze Kalkanı Projesi'ne katılımı destekledi. Bu desteklerinin ardında, “su katılmamış” batıcılıklarının yanısıra, biraz da şu düşünce yatıyor olabilir: AKP'nin ülkeyi İslamlaştırma politikalarından duydukları endişe; “İktidarı ne kadar Batı ittifakı içinde tutarsak, ülkenin İslamileşmesini de o derece önleriz!”
Bu bir ham hayaldır! Ama konumuz bu değil.
Füze Kalkanı projesi öncelikle ABD'yi korumaya yönelik ve emperyalist savaş politikalarının bir ürünüdür. 1983'den beri 100 milyar dolar yatırdıkları projeyi, 2000'li yıllarda artık çöpe atmaları gerekirken, kapitalizmin/emperyalizmin küresel hegemonyacı rekabetinin gereği olarak, gerilim ve savaş politikalarının aracına dönüştürdüler!
***
Füze Kalkanı Projesinin Türkiye'yi savunmayla, dolayısıyla ulusal yararlarımızla zerre kadar ilişkisi yok! Türkiye, tıpkı 1950'lerde girdiğimiz NATO'nun yine bir ileri karakolu olarak kullanılıyor. Bu defa bir farkla: Parasını da üstelik bize ödettiriyorlar!
Bugünkü az demokrasimizin, insan hak ve özgürlüklerinde geriliğin, ekonomik bakımdan bağımlılığının temel nedeni, dahası AKP gibi bir partinin iktidara gelişi, NATO'nun ileri karakolu rolünü yıllarca üstlenmiş olmamızdır!
Batı, ülkeyi savaş politikalarının ana aracı olarak kullandı ve bu amaçla da Ordu'yu ülkede iktidarın yıllarca odağı yaptı! (Bugünkü azılı ve yıkıcı TSK düşmanları, “Ordu vesayetini” ülkede kimin kurduğunu unuttular; ülkemizdeki bütün diktatöryal ve sözde demokratik iktidarların arkasında, oysa hep, şimdi baştacı yaptıkları ABD vardı!)
Soğuk veya sıcak, bütün savaş stratejileri, ülkemizde 1990'lara kadar, en kolay ve en uygun, askerler üzerinden sürdürülüyordu! Evren gibiler, savaş maşaları olarak görev yaptılar yıllarca!
***
Oysa, 1945'lere kadar “Batı ittifakı” içinde değildi Türkiye!
Doğrultusu, çağdaş uygarlıktı, bu anlamda da, uygarlığın araçlarını geliştiren Batı idi.
Atatürk Türkiye'si çağdaşlaşmanın bütün araçlarını almış ve uygulamaya koymuştu; ekonomide, bilimde, kültürde…
Oysa Türkiye, NATO'ya girerek “çağdaşlaşma” yolundan saptı! Yani, batıyı batı yapan değerlere öncelik vermek yerine, ABD ve Avrupa'nın salt bir “savaş aracı” derekesine indi!
Batı'ya- çağdaşlamaya yönelmek, sanıldı ki, NATO'da yer almak ve ileri karakol olmaktan geçiyor!
NTO'dan itibaren ülkemizde herşey, Amerikan savaş stratejisine göre belirlenmeye başlandı. Askeri vesayetler, askeri darbeler, yaşadığımız iç savaşlar, durmadan üç sente muhtaç Türkiye'ler, ekonomik krizler, demokrasi ile insan hak ve özgürlükleri konusunda büyük geri kalmışlıklar…
Ve yaşadığımız bugünkü büyük karmaşa..
Bütün bunların temel nedeni, 1945'lere kadar elimizde tuttuğumuz, “ülke iradesini, egemenliği”, Batının uygarlık yaratan politikalarına bile değil, Batının savaş politikalarına teslim etmemizdir! (*)
Şimdi Füze Kalkanı projesine atılan imza, aslında, bu politikanın sürdürülmesidir!
Üçüncü bir yazı gelecek…
--
(*) Ulus Yıkıcılığı Zamanları, Orhan Bursalı, Cumhuriyet Kitapları…
---
22 Kasım 2010 / Bilim ve Siyaset
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder