obursali@cumhuriyet.com.tr
Amerika epey biri süredir İsrail ile Arap ülkelerini barıştırma politikası izliyor. İbrahim Anlaşması bunun sonucuydu. Körfez ülkeleri ve Suudilerle ve Mısır’la ilişkiler alt düzeyde de olsa başlamıştı.
Bu planının Filistin sorununu ilgilendiren bölümü ise büyük bir siyasi sahtekârlığa dayanıyordu. Sözde, Arap ülkeleriyle İsrail arasında bu yumuşama ve işbirliği politikası zamanla İsraili yumuşatacak, Doğu Kudüs merkezli bir Filistin devletinin kurulmasına zemin hazırlayacak.
ÇOKLU YALAN
Bu iyi niyetli cümleyi ben kuruyorum. Taraflar arasında böyle bir cümleyi dile getiren yok. Bu süreçte bile İsrail, Filistin’i adım adım yok etme politikasını uygulamaktan ve Batı Şeria’da yerleşimleri sürdürmekten geri kalmadı. Gazze’nin nefes alması bile İsrail’in neredeyse total ablukası altında sürüyordu.
ABD’nin bu İbrahim Anlaşması’nın diğer iki boyutu vardı: Bölgedeki ABD’nin (tabii ki İsrail’in de) baş düşmanı İran’ı tecrit edip yalnız bırakmak... İkinci boyut da Çin’in Ortadoğu’da etkisini engellemek, giderek artan nüfuzunu kırmak. Şunu eklersek, giderek Amerikan politikasından uzaklaşma veya daha bağımsız politika izlemeye başlayan Suudileri de “Amerikan Politikası” doğrultusunda tutmak.
HEPSİ İFLAS
Bu politika, gözlenen o ki Hamas’ın başlattığı saldırı; İsrail’in katliama ve Gazze’yi işgale yönelik askeri karşı saldırısı; ABD’nin bu Ortadoğu politikasını sürdürmesini çıkmaza sürükledi denebilir. Suudiler ve diğer Arap ülkelerinin bugünkü tavırları İsrail işgaline reddiye ile kınamaları ve bazı ilişkileri askıya almaları sonucunu doğuracaktır.
Belki de Hamas, İsrail’e saldırmasının doğuracağı kesin olan bu karşı katliam ve işgal politikasını hesap ederek hareketi planlamıştır. Esas amacı, Filistin çözümünü göz ardı eden ve İsrail ile Arap ülkeleri arasında yeni dönem ilişkileri torpillemek olabilir. Bu yeni ilişkilerle Filistin davasının görünmez bir geleceğe havale edildiğini / edileceğini görmüş veya inanmış olabilir.
Eğer bu doğruysa, ki aklıma yatkın neden bu, umutsuzluk /çaresizliğin doğurduğu bir savaşı ve uğrayacağı kayıpları göze almış demektir. Madem hiçbir zaman varolamayacağız, o zaman yeni bir varoluş biçimini deneyeceğiz, bütün dünya da bunu görecek.
UZUN DÖNEMLİ YENİ SAVAŞ DÖNEMİ
Böylece İsrail’e karşı mücadelelerinin ikinci aşamasına geçecekler demektir. Bu küresel bir cephe açılması ve beklenmedik saldırılar olabilir. Yani uzun dönemli yeni bir savaş.
İsrail için Gazze’nin bir batak olacağını da dikkate almış olabilirler.
İsrail Hamas’ı yok edeceğiz, Gazze’de kökünü kazıyacağız biçiminde bir imkânsız hedef koyuyor. Ağır bir bedel ödemeyi de göze alarak. Çünkü katliamcı ve yok edici Siyonist düşünce, plan, program ve eylemin gözü kördür. Tüm benzeri faşist kafalar gibi.
TARİHSEL BİR TRANSLOKASYON
Her zaman güçlü ben olacağım, düşüncesi sahtedir, aldatıcıdır, tarihe baksalar bunu görürler. Ama tarihi 1948’de kendilerinin varoluşlarıyla başlatan bir askeri bakışlı yönetim anlayışı, geleceğin nelere gebe olduğunu göremez. Şu ana odaklıdır. ABD’nin bile bir noktada geri çekilecek bir duruma düşebileceğini düşünemez.
İsrail derin bir yalnızlığa sürüklenebilir.
Çin’in Ortadoğu’da güçlenmesi ve giderek sözünün daha çok dinlenir olması, kaçınılmaz bir süreç olarak görünüyor.
ABD ile Çin arasında bu yeni jeostratejik yer değiştirme (translokasyon denebilir) süreci bana göre giderek kaçınılmaz görülmekte.
Peki bu Çin-ABD sürecinin doğurabileceği olasılıklar neler olabilir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder