Yürekli bir aydını uğurladık
Cumartesi günü ülkemizin yürekli kararlı bir aydın insanını son yolculuğuna uğurladık. İnternette araştırdım, ne ismi ne cismi karşıma çıktı. Bu yürekli kişiler o kadar çok ki ülkemizde, ülkedeki bunca patırtı gürültü arasında arka planda sessiz sedasız yaşamlarını sürdürüyorlar ama her zaman gerekeni de yapıyorlar.
Ne sarsılırlar ne bükülürler ne kafaları karışır...
Aydınlık, hep yol göstericileridir.
Türkiye’nin belkemiğini oluştururlar.
Tıpkı Doğan Kuban bilgemin nitelediği “kaya sınıfı” gibi...
***
Muzaffer (Çetinkaya) Soy’dan bahsediyorum.
İnsanlarla ilgili çok önemli bir anı, onu unutulmaz kılabiliyor.
Gerçi görüştüğümüz düşünceleri uyuşan insanlardık. Fakat tek bir hareketi onu bence ölümsüz kıldı.
Yaklaşık 43 yıl önceye gideceğim.
Meryem yeni doğmuş, bir aylık ya var ya yok.
***
12 Eylül 1980 darbesi olmuş. Askeri diktatörler, 5 tane faşist kafa, önce ülkeyi alabildiğine karıştırmış, darbe ortamı yaratmış sonra da ortalığı kasıp kavurmaya başlamış. Şüphesiz ki sol, baş düşmanları. Ama Ülkücülerden de insan asacaklar. Partiler kapatılmış, liderleri içeri alınmış.
***
Meryem’in annesi Fatma (Artunkal) hakkında da İşçi Partisi kuruculuğundan dava açılmış, partide hiçbir başka görevi, eylemi yok. Yani şunu yaptın diyebilecekleri ve suç isnat edebilecekleri... Parti o dönemin yasalarına göre kurulmuş ve örgütlenmiş. Yöneticilerinin yanı sıra tüm kurucular hakkında da tutuklama kararı çıkartılmış.
Hukuk yasa tanınmayan bir dönem. Amerikancı soytarıların zorbalık dönemi...
***
Meryem 16 Ekim’de doğduğuna göre zaman 1980 Kasım başları...
Derken Fatma’nın tutuklama adı okununca...
Muzaffer o akşam hemen bizim kapıya dayandı. Fatma’yı duymuş. Arabaya atlayıp eve gelmiş.
- “Hemen kalk gidiyoruz, bu evde kalamazsın!”
- Aman yapma, akrabamız değilsin, bulurlar, öğrenirler yataklıktan içeri alırlar... Dur kuzenler var, oraya gidelim, akraba olduğu için onlara bir şey olmaz...
***
Biz de ne yapacağımızı konuşuyoruz. Emzirmede yeni doğmuş bir bebek... Evde kalmasak iyi olur, en azından birkaç gün. Sonrasına bakarız, diyoruz. Fatma teslim olacak da bizim için en uygun koşulları arıyoruz.
Muzaffer “O zaman gelin oraya gidelim” diyor. Gerekli eşyaları alıp arabasına biniyoruz. Sepette Meryem bebekle üç-dört sokak aşağıda kuzeninin evine gidiyoruz.
Kapıyı 10 cm aralıyor, bizi görüyor, durumu öğrenmiş, “Hadi yallah başka kapıya” diyor!
Böylece Muzaffer’in evine gidiyoruz.
Fatma kaç gün orada kaldı anımsamıyorum. 3-5 gün olabilir.
Sonra adı unutulmaz avukatımız (Gülçin Çaylıgil) ile konuşuyoruz, Ankara’da teslim olmaya karar veriyoruz.
***
Meryem bir ay hapishanede Mamak’ta kalıyor annesiyle. Sonra özel durumla tahliye veriliyor. Fatma 3- 5 yıl sonra, kuruculuktan 2.5 yıl Çanakkale Cezaevi’nde yatacaktı.
İşte böyle...
***
Muzaffer Soy, liseyi Üsküdar Amerikan’da, üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Sosyal Antropoloji ve Etnoloji Bölümü’nde okudu. Hocası Prof. Dr. Charles Hart’ın yanında mezuniyet tezini bir köy çalışmasıyla yaptı (O zamanlar böyle tezler yapılırdı, şimdi önden giriyor arkadan hızla çıkıyorsunuz, üni okumuş oluyorsunuz!). İngiltere’de yüksek lisansını yaptıktan sonra aldığı burs ile Japonya’da bir Japon antropologla başladığı doktora çalışmasını tamamlamadan ülkeye döndü. Devlet Planlama Teşkilatı’na sosyal planlama bölümüne girdi. Sonra Kültür Bakanlığı ve İstanbul kültür müdürü...
***
Muzaffer dayanamaz bana e-postalar gönderirdi. Dostluğumuz dijital sürdü. Onu en son birkaç ay önce Metro İstanbul’un Tram projesinin tanıtımında gördüm. Eşi Atilla Soy da oradaydı, yanlarına oturup sohbet ettik.
Kalp sorunu vardı. Bir ara hastanede yattı. Sonra 3 ay kadar iyiydi. Sonunda kalbi yorgun düştü ve kaybettik. İyi ki kötülüklerde dolu bu dünyadan Muzaffer geçti.
İki oğlu var, Özgür ve Barış.
Bir arkadaşı şöyle yazmış: “Muzaffer sevgi ve saygının simgesiydi. Hepimizin kalbinde büyük bir boşluk bıraktı.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder