obursali@cumhuriyet.com.tr
Yeni bir strateji ve yeni bir bakışla başlamak
Yenilgi üzerine yazmayı sevmem. Suçlamayı da. Ama geçmişten ders çıkarmak da şart. CHP-Kılıçdaroğlu bir seçim stratejisi izledi, bu stratejinin sonuç vereceği, verebileceği konusunda genel bir kanaat oluştu.
Bu stratejinin ana hatlarını:
1- CHP’yi eski kabuğundan çıkarıp çok daha geniş kitlelerle buluşturmak,
2- Bunu yaparken aynı zamanda bu iktidardan ciddi zarar gören muhalif grup ve partilerle doğrudan ve dolaylı ittifaklar kurmak,
3- Bu ittifakları, iktidara gelindiğinde nelerin yapılacağı konusunda temel belgelere bağlamak… olarak nitelendirebiliriz.
Kılıçdaroğlu’nun ana stratejisi başından beri bu oldu.
Bu kapsamda, Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi tamamen köklerinden kopardığı ve dönüştürdüğü konusunda eleştiriler yapıldı. Taktiksel-siyasal yanlışlar yapılmış olabilir ama ben öyle düşünmüyorum. Partiye ait köklü belgeler ortada.
Çok güçlü merkezi ve büyük bir otoriterlik temelinde inşa edilmiş bir iktidar ve devlete karşı, CHP’nin tek başına başarı kazanamayacağı açık seçik görünüyordu. Bu bakımdan iktidara karşı büyük bir güçbirliği inşası kaçınılmazdı. Böyle bir inşa sürecinin zorlukları yaşandı, diğer partiler CHP kadar inanmış ve hazırlıklı değildi. Süreç uzadı. Sorunlar, pazarlıklar-engeller çıktı. Bu ittifak inşası bekleneni veremedi denebilir.
Küçük partilerin AKP’den memnun olmayan kitleleri alacakları varsayımı doğru çıkmadı.
Bunun birkaç nedeni olabilir ama en önemli nokta olarak belki de bu partilerin yeni kuruluşlar ve yeterli bir seçmen kitlesine ve gücüne ulaşmamış olmaları, düşünülebilir.
AKP seçmeni merkezde kalmayı tercih etti. Bu tercihin nedenleri üzerine yazmıştım, daha da yazılabilir. Bu zayıf güçlerle milletvekili pazarlıkları, beklenti gerçekleşmeyince, CHP’nin aleyhine sonuçlandı, kaybeden CHP kazanan ittifak içindeki küçükler oldu.
‘KAZANAMAZ’ PROPAGANDASI
Süreç boyunca tartışma konusu Kılıçdaroğlu ve Alevi kimliği oldu (CHP içinde de).
Buradan “kazanamaz” sonucu üretildi. Bu yer yer kampanyaya dönüştü, İYİ Parti bu nedenle koptu; partinin önde gelenleri Kılıçdaroğlu’nun yanlış aday olduğunu ve kazanamayacağını sık sık dile getirdiler.
Muhalefetin bizzat kendisinin kazanamaz dediği adaya, bir kısım seçmenin güven beslemesini ne kadar beklemek gerekir, bilemiyorum.
CHP içinden ve dışından, İYİ Parti’den, Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’na karşı rakip adaylar olarak sahneye sürülmesi de giderek kendi liderliğini inşa eden ve adaylığı kesinleşmekte olan Kılıçdaroğlu’na güveni sorgulatıcı oldu.
Sonuçta, Yavaş ve İmamoğlu’nun başkanlığın yardımcıları düzeyine yükseltilmeleri de para etmedi. Oysa bu üçlü ile seçimin kazanılmasına mutlak gözüyle bakılıyordu, ben dahil. En azından yüzde 51 oyla kazanabileceğini düşündüm. Fakat bazen kırılan vazoyu ne kadar tamir etsen de olmuyor.
SEÇİMİ ÖNCEDEN KAZANMAK
Kılıçdaroğlu aday gösterilmeseydi, seçimi muhalefet kazanır mıydı?
Yukarıda yaşadığımız süreci göz önüne alırsak evet demek zor. Bu, zor ama bilmiyoruz demektir.
Nedenine gelince: Saray’ın seçimi, sandık öncesinden, kendine seçmen yaratarak kazanma stratejisini kurduğunu görüyoruz.
Sadece İstanbul’da 10 yıl içinde vatandaşlık karşılığı 275 bin ev satılmış yabancılara. Bu en az 1 milyon AKP seçmeni demek. 4 ile 5 ile çarparsanız 1.5 milyonu bulursunuz... Ne kadar mültecinin vatandaş yapıldığına ilişkin sayılar havada uçuşuyor, bilmiyoruz. Nüfustan fazla artan seçmen sayısı dillendiriliyor. Tüm nüfusu ve kütüğü kontrol altına alan, dışarıdan kimsenin kontrol edemeyeceği bir vatandaşlık kaydı kuydu var. Deprem bölgesinde tam neler oldu, bilmiyoruz. Seçimi kazanmak için her şeyi yapabilecek bir partinin, doğal nüfusumuz dışında seçmen sayısı ile oynamayacağını düşünmek safdillik olur.
CHP ve müttefikleri bunları izleyemedi, “Yüzde 5 farklı kazanmalıyız” diyerek bu oyunu telafi edeceğini sandı.
Yapabileceği ne vardı, onu da bilmiyoruz. AKP tüm bunları da cebine koydu seçime giderken.
Konuyu sürdüreceğim, tabii CHP’ye de döneceğim yeniden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder