İktidarın mahkemelerinden sonra ‘doktorları’...
28 Şubat davasında rütbeleri haksızca, hukuk dışı, utanmazca sökülerek “er düzeyine” düşürülen ve hapishanede sağlığı hiçe sayılarak süründürülerek “öldürülen” emekli Korgeneral Vural Avar olayı başka bir yandaşlığı gündeme oturttu: Doktorlar...
Dün Olaylar ve Görüşler sayfasında Osman İnci doktorluk ve bağlı oldukları Hipokrat yeminini anımsattı ve Ankara Şehir Hastahanesi’nde profesörlerin ve doçentlerin olduğu dokuz “hekim”den¹ oluşan kurulun sağlık raporunu “doktorluk” ve bağlı olduğu etik ve hukuk kuralları açısından değerlendirildi. Verdiği not şüphesiz ki sıfır.
Heyet üyeleri görevlerini yapmamış. Ne Hipokrat yeminini ne de sağlık raporu verirken bağlayıcı gerekli koşulları dikkate almışlar. Sonuç olarak “bir sorun yok, hapishanede kalabilir” (Yani ölebilir!) raporu ile gönderdikleri hapishanede Korgeneral Avar bir ay içinde öldü. Doktorluklarını ve yeminlerini siyasete emanet etmişler.
ANADOLULU HİPOKRAT
Hipokrat İyonyalı, MÖ 460 İstanköy doğumlu, yani Anadolulu, yani bizden. Zamanının en büyük, bugün de doktorluğun babası sayılan ve adına yemin edilen hekimi. Anadolu’nun kuzey illerini gezer, İstanköy adasına dönerek hekimliğini sürdürür. Anadolu’da bilim ile felsefe Hipokrat ile doruğa ulaşır. Ona göre tıbbın ilk kuralı “Primum non nocere” (Önce zarar verme!) ilkesi halen geçerli sayılır.
Hipokrat yemini ise öğrencilerince yazıldı, yani 2000 yıldır yaşıyor. Peki nasıl oluyor da tıbbı bitirirken ettikleri yemini unutabiliyorlar? Bu sorunun yanıtını psikiyatri, psikoloji, tıp etiği uzmanları versin.
Ama toplumsal ve siyasal açıdan sorunun yanıtı açık: Doktorların bir kısmı siyasetin emir ve talimatları çerçevesinde hareket etmeye başladıklarından beri. Bu kendilerini meslekten çıkartan bir gelişmedir. Doktorlar hastalarına siyasal ve ideolojik vb. görüşleri doğrultusunda yaklaşırlarsa, bir de üstten siyasal talimatlara uyarlarsa meslek şirazesinden çıkıyor demektir.
Hitler’in “soykırım doktorları”nı düşünün! Mesleğe siyaset bulaştığında varacağı yerin ne olabileceği konusunda geçmişe bakmak yeterlidir.
ADLİ TIP’I KONTROL
Bizde siyasetin mesleği kirletmesinin tarihi yeni değil. Anımsadığım ilk önemli konu, Adli Tıp’ı ele geçirme çalışmalarıdır. Oralardan siyasetlerine, anlayışlarına uygun raporlar çıkartmaya, mesleği iğdiş etmeye başladılar.
“Hapishane doktorluğu” bir meslek midir?
12 Mart sürecini yaşayan bir insan olarak, hapishanede darbecilerin emrinde doktor kılığında bir askeri “siyasal- ideolojik” alçak başımızın belasıydı. İdeolojik sapkınlığın, doktorluğu hızla Nazi doktorluğuna sürükleyebileceğini orada görmüştük.
Doktorluğun tüm bu ve benzeri sapkınlıklardan arınmış olması gerekir. Hipokrat Yemini’nin özü budur. Bu yeminin köklerinin Anadolu’da atılmış olmasının ruh olarak önemi bizler için çok daha büyüktür!
Korgeneral Avar cinayeti üzerine 28 Şubat’tan mahkûm aralarında 90 yaşına kadar olanlar bile var, acele sağlık kontrolünden geçirilmiş. 28 Şubat mahkûmiyetleri, birer siyasal hukuk cinayetleri sayılır.
Adaleti kontrol altına aldıktan sonra içlerinden birilerine iktidar mahkemeleri kurduran siyasetin, aynı şekilde doktorluk mesleğinden de siyasete devşirmeler yaptığı çok açık ve seçik.
İKİ ÖNEMLİ HAYATI ALAN
ABD ve Kanada’da (belki başka ülkelerde de) insanlığın kazanımlarının ve varlığının en önemli iki alanı, tıp ve hukuk, çok sıkı eğitim kuralları altındadır. Liseyi bitirince doğrudan ne tıp ne de hukuk eğitimine başlayabilirsiniz.
Önce başka bir üniversiteyi bitirmeniz kuraldır ve sonra bu iki alanda eğitime geçebilirsiniz.
İyice adam olmanız, olgunlaşmanız, kişiliğinizi çok yönlü zenginleştirmeniz beklenir ve gerekir. Sonra hayatımızı belirleyen bu iki alanda uzmanlık yapabilirsiniz.
Not: Dünkü yazımda Ankara’da Kılıçdaroğlu ile Baykal arasında gerçekleşen görüşmede “Deniz Bey bizzat kızı Aslı’yı milletvekili yapın demiş mi? Duyumuma göre evet” cümleme, görüşmede bulunan Levent Gök düzeltme yaptı: “Kesinlikle milletvekilliği adaylığı gündeme gelmedi” diye düzeltti. Görüşmeyi Kılıçdaroğlu mu talep etti soruma ise şu yanıtı verdi: “Hayır, kardeşinin ölümü üzerine Baykal başsağlığı için Kemal Bey ile görüşmek istedi. Kılıçdaroğlu, hastalığını bildiği için ‘Gelmesine gerek yok ben giderim’ dedi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder