SAYFALAR

3 Şubat 2022 Perşembe

Korunmasız, ölümü bekleyen kent: İstanbul

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Korunmasız, ölümü bekleyen kent: İstanbul

27 Ocak 2022 Perşembe


İki günlük kar yağışının İstanbul’u felç ettiğini gördük. Bu yeni değil. Yıllardır böyle. 16-20 milyona dayanmış, üstelik merkezi iktidarın durmadan büyütme, genişletme, kalabalıklaştırma, rant politikalarının hedefinde olan bu kentin, olağanüstü durumlarda yönetilebilir olabileceğini kim düşünüyorsa İBB dahil, hayal kuruyor veya yalan söylüyor demektir.

İktidar ve adamları, İstanbul’u kaybetmelerinin acısı, hıncı içinde tamamen intikam duygularıyla İBB’ye saldırırken kontrolü altındaki iki büyük otoyolu afette ulaşılabilir kılmak için kılını kıpırdatmadı. Daha doğrusu bu konuda bir planı, programı olmadığını kanıtladı. İBB’nin kent içi sorumluluğu vardır, hesabını kendileri yapsınlar. Fakat koca kent, afet sonrası politik hesaplaşmaların ortasına atıldı.

Buradan iktidara ekmek çıkmaz.

İnşa ettikleri İstanbul Havalimanı’ndaki baştan beri bilinen rezaletlerin hesabını versinler öncelikle ve Atatürk Havalimanı’nı devre dışı bırakmak için yaptıklarının da.

AKP iktidarı İstanbul için yaptıklarının rantını devşirmiştir hep. Başlı başına Kanal İstanbul ve 1-2 milyonluk kent inşası bile bu kente yapılabilecek en büyük düşmanlık projesi olarak kent tarihine geçti.

İktidarı yöneten fikir: “Ben taşı toprağı altın bu kente başka ne kötülükler yaparım ki bu altının değeri artsın ve bana düşen altınları torbalarıma doldurup alır kaçarım.”

FELAKETE GELELİM

Biz millet olarak asla disiplinli değiliz. Kaç gündür yoğun kar yağışı bildirilmesine rağmen o gün bile insanlar kar lastiksiz arabalarıyla yollara düşebiliyor. Başa gelebileceklere “Hele bakalım” demek özümüzde var.

Tıpkı devleti, ülkeyi yönetenler gibi: Ülkeyi elektriksiz ve doğalgazsız bırakmak, sanayiyi durdurmak, yönetemezliğin dışa vurumu.

Afet yönetimi uzmanımız, aynı zamanda meteorolog Prof. Mikdat Kadıoğlu diyor ki: “Bu kar afetinde TAMP yani Afet Müdahale Planları illerde devre sokulmalıydı. Adı üstünde bunlar deprem değil birer afet müdahale planı. İyi bir tatbikat da olurdu.” Bu salt Ankara’ya değil, İstanbul yönetimine de mesaj. Beyinler hazırlıksız olunca, elindeki olanağı bile devreye sokmak konusunda aciz kalırsın.

ESAS MESELEYE GELELİM: DEPREM

Kar yağışına ve yol açtığı felç durumuna eğer akıl varsa yönetimlerde, “depremin öncüsü” olarak bakarlar.

İkisi kıyaslanabilir mi, hayır şüphesiz. Karın yol açtığı bir iki günlük geçici - uyduruktan felç durumu. Yolda kaldın, arabacığını bıraktın, üşüdün, sıcak evinden uzak kaldın! İşin yarım kaldı!

İstanbul’u deprem vurduğunda olabilecekleri beynimizin neresine sığdırabileceğiz, bilmiyorum.

Aylarca, yıllarca altından kalkılamayacak, belki de 100 bin insanı kaybedeceğimiz ve en az 100 bin binanın yıkılacağı ve ağır hasarla oturulamayacak duruma geleceği bir muazzam afeti düşünen kimse var mı, orada, hey bu sesi duyuyor musunuz?

RİSKİ ÖNCEDEN YÖNETMEK 

Mesele “kurtarma ekiplerimiz var, toplanma alanlarını da ilan ettik, plan program hazır” değil. Bu, ölü ve enkaz kaldırmadır. İstanbul’un hiçbir yerine yetişemeyeceğiniz, enkaz altından o da seçmece çok çok az sayıda insanın kurtulabileceği bir raf programınız var. Uyduruktan, afette yapılacak işler programı.. Bu zaten olmak zorunda. Elinizdeki imkânlarla yine de asla başa çıkamayacağınız bir kurtarma planı..

Ama meselemiz, beklenen RİSKİ ÖNCEDEN YÖNETMEK.

Yani olabilecek kayıpları, zararları, en aza indirecek önlemler silsilesi.

Depremde ana sorun nedir? Binalar.. Yapı stokunun artık yıkılmasına kesin gözüyle bakılan, bilimin saptadığı tüm binaları yıkıp yerlerine yenilerini yapabilme becerisi…

Bunlar İstanbul’da 100 bin mi? Hepsini… Bunun maliyeti, programı var mı ortada? Yok. Tek yapılan, belirli yerlerde kat yüksekliğini artırarak insanlara evlerini yeniletmenin mali koşullarını yaratmak. Çok yavaş ilerleyen, yer yer ilerlemeyen bir proje.

Kapsam dışında kalan veya yenilenemeyen binaların hepsini içerecek acil planı kim hazırlayacak? Okulların, hastanelerin, devlet binalarının, tüm yolların ayakta kalması konusundan bahsetmiyorum bile.

Yoksa, buyurun cenaze namazına mı diyeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder