SAYFALAR

23 Aralık 2021 Perşembe

Büyük iflasa operasyon molası, sonrası ne olacak?

Orhan Bursalı
Orhan Bursalıobursali@cumhuriyet.com.trSon Yazısı / Tüm Yazıları

Büyük iflasa operasyon molası, sonrası ne olacak?

23 Aralık 2021 Perşembe


Seri yazının son kısmını, anahtar sorunun analizini atlamalı mıyım, iktidarın son mali cambazlığı üzerine?

O gece ne olduğunu bile bilmiyoruz, şeffaflık olmadığı için bu ülkede. Birden dövizde büyük düşüşün (çok iyi oldu, şüphesiz, ama bu başka bir konu) hemen o anda birden nasıl gerçekleştiği konusu hele aydınlansın.

6 milyar dolar satışın yapamadığını gerçekleştiren olay, dövizin olağanüstü yükselişini körükleyen belirsizliğe bir mola verilmesi mi? Doları mesela 10-14 liradan satın alan şişman parmakların bunu büyük bir fırsat görüp satış tuşlarına basmaları mı? Yoksa devreye dışarıdaki kontrol altındaki paralardan birkaç milyar doların sokulması mı, açıklamaya paralel? Bilmiyoruz. Hangi bankalara ne kadar dolar girdi birden.. Bilmiyoruz. Yoksa doymuş dolar alımı-spekülasyonu, satış için böyle bir fırsat mı bekliyordu, bilmiyoruz... Karar üzerine içeriden bilgi alınma sonucu iktidar çevresinden satışlar mı? Bilmiyoruz.

Hepsi olabilir... Ama şimdilik dolar artışı durmuş görünüyor. Yine de ülkemiz için önemli bir durak.

ENFLASYON NE OLACAK?

Bu, ülkenin büyük bunalımını şüphesiz ki çözmeyecek. Dolar daha dar bir alanda salınımını sürdürür.

“Bozdur doları, TL’ye vadeli yatır, kur farkını ödeyeceğiz” kararı iyi güzel de enflasyon ne olacak? Doları 12-13 dolar civarında tutabilirlerse ütülen, TL mevduat sahibi olacak. Çünkü verilen resmi mevduat oranı, gayri resmi gerçek enflasyonun en az yarısı kadar, diyelim (üçte biri ya!)

Mevduatınız varsa bankada zaten ütülüyorsunuz kazığın büyüğü olarak, çünkü piyasadaki enflasyona ve pahalılığa ayak uyduran bir oran değil. Milletin ütülmesi üzerine kurulan bir tuzak, resmi sistem olduğu içindir ki herkes parasını korumak amacıyla dolara saldırdı.

Burada tayin edici olan salt dolar olmadı, enflasyon, pahalılık. Dolar, ekonominin -iktidarın parasızlığından- dolarsızlığından kaynaklanan bir uçuşa geçtiği için spekülasyon aldı başını gitti. Doların en az yedi yıllık yükselişini izlerseniz,

2013: 1.81;  2014: 2.19;  2015: 2.72; 

2016: 3.02;  2017: 3.65;  2018:  4.82;

2019: 5.67;  2020: 7.01;

23 Kasım 2021: 13.5; 13 Aralık 14; 16 Aralık 15; 17 Aralık 16... 17 dolar.

OPERASYONDA KİM DÜŞÜNÜLDÜ?

2019’dan itibaren olay koptu zaten. Pahalılık da.. Para yok dolar yok. Ee para ve dolar sahipleri babanızın çocukları değil (olsa ne yazar!) bedeli neyse ödersiniz, alırsınız, artık ne kadarsa!

Faizi artırmam diyenler, dolarını bozduranlara kur faizi ödeme yolunu seçtiler.

Evet 14 lira sınır. Oraya yeniden yaklaşırsa dolar satışına başlayacaklar.

Doları orada tutarlarsa halk için esas mesele, pahalılık karşısında kendisini ve ücretini neyin koruyacağıdır.

Halkı düşünselerdi, asgari ücreti, maaşları dolara endekslerlerdi.

Ama dertleri dolar, çünkü ekonominin hem ithalata olan bağımlılığı, hem ihracatçının yüksek kur nedeniyle üretim maliyetini artırıp ihracattan para kazanamaz duruma gelmesi, iktidarı harekete geçirdi ve doları belirli bir seviyede tutma zorunluluğunda bıraktı.

Millet niye sevindi buna, anlamadım! Sanki ülke balayı yaşıyor. Pahalılık ne olacak?

Ülkeyi çökerten iktidar, kolay ayağa kaldırabileceğine inanan da bir çekirdek seçmeni.

***

Bu operasyonun erken seçimi gündeme getireceği yorumları var. Henüz katılmıyorum. Çok zor bir yıl bekliyor ülkeyi. İktidarın sepetinde seçimler için birkaç planı olduğu gibi duruyor. RTE, çok yüksek risk alan bir siyasetçi. Son operasyonun ne doğuracağını birkaç ay içinde göreceğiz. Sepetteki riskli planlar arasında, şüphesiz ki seçimleri ertelemek ve bunun koşullarını yaratmak da duruyor.

22 Aralık 2021 Çarşamba

Büyük iflas politikasından çark var mı, ‘Tanrı böyle buyurdu’ mu?

 Orhan Bursalı

Orhan Bursalıobursali@cumhuriyet.com.trSon Yazısı / Tüm Yazıları

Büyük iflas politikasından çark var mı, ‘Tanrı böyle buyurdu’ mu?

21 Aralık 2021 Salı


Şunu demek istemiyorsunuz herhalde: Bugünkü durumu beklemiyorlardı! Şimdi çark edecekler!

Hayır! Enflasyon artarken faizleri düşürmelerinin yaratacağı şoku hesap ettiler.. Yani hani deniyor ya, “ekonomiden anlamıyorlar”.. Biraz ayıp olur bunu ileri sürmek. Yanlarına iktisattan yeni mezun birini alsalar, onlara söyler. 

Kaldı ki yanlarında tüm bunları bilen insanlar var, onlar anlattılar, günlerce konuştular, tartıştılar ve milleti ham diye yutacak YEM (yeni ekonomik model) programına geçtiler. Ne zaman? 125 milyar doları sattıklarından itibaren. Şaibelerini bir yana bırakıyorum. Satış eski program çerçevesinde satıştı. Dövizin yükselişini durduramadılar. Sonra elde var sıfır. MB milyarlarca dolar ekside. Elde döviz kalmayınca, birden faiz yasak nas mas mı akıllarına geldi, değil tabii, bu sadece aldatmacası, aynı zamanda ütülen çekirdek seçmenlerine bir şey demeleri gerekir: Allah zaten böyle buyurmuştu!..

BEN DÖNMEZEM!

Cumhurbaşkanı son olarak “Ben dönmezem yolumdan” dedi. Dönmeyecek bence de. Çünkü bir kurgu yapıldı, buna göre yürüyecekler.

Şunu da belirteyim. YEM’e girince her şey bekledikleri gibi mi gider? Böyle bir şey yok. Ekonominin ana hatlarıyla oynarsanız depremler yaratırsınız, bunun sonuçlarının hepsini de göremezsiniz. Ekonomi bilimi aslında bir sosyal bilimdir. Belirlilikler üzerinde seyreder. Belirsizlikler, hele derinse, alışıldık türde değilse ve üstelik bir görünür el tarafından uygulamaya konduysa deprem yaratır. Şimdi bunu yaşıyoruz.

Beklemedikleri neydi? Belki dövizin böyle yükselişini durdurmanın çok zor olduğu, olabilir mi? MB’de başkalarının 6 milyar dolar kadar depo parasını sattılar ama ellerinde var sıfır. Yahu tamam döviz pahalansın, TL ucuzlasın ama bu kadar da demedik, diyorlar mıdır?

MB’nin döviz satışına bakılacak olursa biraz diyorlar. Dolar 14 TL’ye doğru yol alırken dediler. Peki 18’e giderken? Yine dolar satacaklar.. Nereye kadar?

OKYANUSTA BİR TÜRKİYE GEMİSİ

Durdurmaları zor gözüküyor çünkü belirsizlikler olduğu sürece, bir limanda iskele babasına demir atmadan Türkiye gemisi okyanus dalgalarının hırçın vuruşlarından kurtulamayacak.

Eğer bu yükseliş sürerse, artık YEM kontrol edemeyecekleri, hayal bile edemedikleri bir rotaya girer: Büyük kaos ve kontrolsüz çöküş. Sosyal hayat zıvanadan çıkar.

Şüphesiz bu süreç iflasları da beraberinde getirecektir.

Böyle bir durum senaryolarında var mıydı? Daha doğru soru şu: Vardı da ne kadar vardı, neyi kontrol edebiliriz, neyi artık edemeyiz diye düşünüp karar almışlar mıydı?

YEM politikasına eşlik eden başka bir dış politik gelişmeyi unutmayalım. Katar ile daha sıkı parasal işbirliği, Katar parasını çekmek, BAE’den adeta özür dileyerek parasal ilişkileri canlandırmak. (Müslüman kardeşler, çöpe... Bir Sisi unutmadan yakın geçmişi Ankara’yı çekiştiriyor!) 

BÜYÜK PARALAR GELİR Mİ?

Soru: İçine girilen kaotik durumdan, gelebilecek petrol paraları neye ilaç olabilir? Hiçbir şeye! 85 milyonluk ülke ve 800 milyarlık ekonomik hacim! 5-10 milyarlık bir giriş önemli olmayabilir. Zaten bu kadar doları sattılar bile. Varlık Fonu’ndan büyük satışlar yapabilirler mi? Çok zor ve uzun süreç.

O zaman tekrar soruya başvuralım: Bu gidişatı durduramazlarsa çark edip 5-10 puanlık faiz artışına, durumu kontrol aracı olarak başvururlar mı? Piyasada evet diyenler var.

Ama RTE, dönen dönsün ben dönmezem yolumdan, diyorsa? 

AKP iktidarı, Cumhurbaşkanı’nın yedeği yok ki, yedeklesin!

Sanırım, bugünkü kontrolsüzlük beklemedikleri bir durumdu.

Yani erken bir kaos. Bugünkü duruma yakın olayı, belki de 2022 ortasına doğru bekliyor olabilirlerdi. Her şey hız kazandı. Nedeni de yönetimin kural bilmez kaos yapısı... Ne kendilerinin açmazını biliyorlar ne de kontrol edemeyecekleri bir durumun ortaya çıkabileceğini...

Unutmayın, seçim sürecindeyiz.

Geldik ana soruya yeniden: Kurgu neydi peki?

Haaa, asgari ücretin üzerine kaç bardak su içmeli?

21 Aralık 2021 Salı

Bu kaostan ülkeyi çıkarabileceklerine inanıyorlar mı?

 Orhan Bursalı

Orhan Bursalıobursali@cumhuriyet.com.trSon Yazısı / Tüm Yazıları

Bu kaostan ülkeyi çıkarabileceklerine inanıyorlar mı?

20 Aralık 2021 Pazartesi


Evet, soru budur. İhracat artışıyla ekonomik derin krizi çözeceklerine inançlarının yüksek olduğunu gösteriyorlar. Acaba bu “inanç” göstermelik mi, gerçeklik payı var mı, yoksa bu politikayı kasıtlı sürdürüyorlar da batarsak batarız, sonunda ülkenin önünde yeni sayfalar açarız, biçiminde saklı bir anlayış ve plan mı var arka planda?!

Bunların yanıtları muğlak veya yok ya da var da saklı. Ama bildiklerimiz de var! Şimdi bu soruları - durumu irdeleyelim.

1) Doları bilerek, isteyerek yükseltiyorlar. Bunun başını Erdoğan çekiyor, ağustos ayından beri. 10 Ağustos tarihli yazımda (www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/orhan-bursali/erdogan-dolari-10-tlnin-uzerine-firlatmak-mi-istiyor-1859229) bilinçli yapıyorlar diyordum. Erdoğan, dolar her düşme eğilimine girdiğinde sessizliğini bozdu, ağustostan beri sayısız demeciyle yükselmesini sağladı. Demek temmuz ve ağustosta model değiştirme kararı verilmişti, zaten MB başkanları da bu süreç içinde tasfiye edilip durdu. Dolar 10 Ağustos’ta 8 küsur liraydı. RTE konuşunca yine, ben de o yazıyı yazdım. TV’de dile getirdim. Çünkü iş ayan beyandı artık. RTE doları yükseltiyordu!

HALKI YOKSULLAŞTIRMA POLİTİKASI

2) Bu politikanın iki ana hedefi vardı: İhraç mallarımızı ucuzlatarak daha geniş pazar yaratmak ve dışsatımda rekor kırarak döviz girdilerini artırmak (büyük ölçekli dışarıdan gelecek yatırımlar durmuştu). Yüksek dolar- Avro kuru, ithalatı da pahalı hale getirecek, ithal mallarını pahalı hale getirerek kısıtlayacak, böylece ithalata ödenecek döviz ihtiyacı azalacak. Bu sayede ülkenin temel sorunu olan dışarıyla alım- satımda ortaya çıkan “cari açık” da kapanacak hatta fazla verecekti.

Bu fazlalık ve döviz girdisindeki artışla daha dengeli, yerli üretimi kamçılayan, dışarıya “bağımlılığı azaltan”, yüksek faizin de ödenmediği, ödenmeyen bir ekonomik yapı ortaya çıkacaktı. Dışsatımı artırmak için işgücünün ucuz olması gerekirdi, “mallarımızın rekabet gücü” artsın diye.

Bu politika, enflasyonu patlattı. Bilmiyorlar mıydı? Şüphesiz biliyorlardı! Faizi düşürme silahını sürekli bunun için kullanıyorlar. Mallar bizim için pahalanacak, satın alma gücümüz eriyecek, ama düşen TL sayesinde dolar olarak yabancılara daha cazip hale gelecek ve yabancılar hücum edeceklerdi!

Bu, şüphesiz bizi büyük yoksullaştırma politikasıdır. Bunu da bilinçli uyguluyorlar.

YATIRIM MI PATLAYACAK?

Şöyle sanal bir inançları da var: Faizi düşürünce yatırım patlayacak! Cumhurbaşkanı çağrı yapıyor: Faizleri düşürdük, kredi alın yatırım yapın!

Eğer makarna fabrikası açmayacak ve ciddi yatırım yapacaksan, aldığın sözde düşük faizli kredi (sadece devlet bankalarında, yine de maliyeti yüzde 20’leri aşıyor olsa gerek) sana yaramaz. Tesisini kurmak için elindeki kredi ile dışarıdan dolarla yarı mamul, hammadde, yüksek teknoloji ürünleri, makine teçhizat alacaksın, en azından önemli bir kısmını, hepsi pahalı dolarla!

Dolar artınca, makine çarklarının dönmesi için de gerekli dış girdiler fiyatları da alıp başını gidiyor. Çünkü ekonomik yapı çok önemli ölçüde ithalata bağımlı!

Bu çarkı kırmanız için, yıllar önceden planlanmış ve adım adım uygulamaya konmuş ekonomi- yatırım, üretim, ekonominin dışa olan bağımlılığını azaltacak ve ithal malların yavaş yavaş burada üretimini sağlayacak orta- uzun vadeli “devlet politikaları” gereklidir.

Bu yok. Ne zaman buna yöneldiler?

EKONOMİ İFLAS EDİNCE

Dolarlar (125 milyar dolar dahil) har vurulup harman savrulunca.. 10 yılda ülkeye giren 225 milyar dolarlık yabancı doğrudan yatırımdan gelen dövizleri ve 72 milyar dolarlık ülke varlıklarının satışından gelen paraları, toplam 315 milyar doları taşa toprağa tüketime, AVM’lere gömünce!.

Ve 500 milyar dolara yakın özel ve devlet borç yükü oluşunca..

Kaynaklar tükenince, hadi şimdi bunu deneyelim modeli.

Bu arada devletin borçlara ödediği faizler ise aldı başını gidiyor.

Dört ayda modelleri çöktü, “Ama bunun başlangıçta böyle olacağını biliyorduk” diyor olabilirler.

Sonrası ne? Ne planlıyorlar? Yarına..

Ya batacağız ya çıkacağız…

 Orhan Bursalı

Orhan Bursalıobursali@cumhuriyet.com.trSon Yazısı / Tüm Yazıları

Ya batacağız ya çıkacağız…

19 Aralık 2021 Pazar


Tam şöyle dedi aslında: “Bitersek hep beraber biteceğiz, kazanırsak hep beraber kazanacağız.” Yeni Maliye Bakanı Nureddin Nebati uyguladıkları YEM, yeni ekonomik modeli Sevilay Yılman’a böyle anlatmış.

Bir ülke ve ülke bütününü ilgilendiren ekonomi, demek “sırat köprüsü” üzerinde yönetiliyor, yürütülüyor. Gözümün önünde bir ip cambazı canlandı, elinde büyük sopayı ip üzerinde durabilmek için denge aracı olarak kullanıyor.

Ama genellikle cambazların altında gerili bir ağ da bulunur, iktidarın altında ise bir cehennem var. Tüm ülkenin yuvarlandığı.

Çıkma olasılığı var mı? Yok. Yani kendileri de “ya.. ya” dediklerine göre, yüzde 50 çıkarız diye düşünüyorlar. Bu aslında benim iyimser tahminim. Kendilerinin bile buna inancı yok, diye düşünüyorum.

Şimdi soru şu:

Böyle bir anlayışla, adeta kumar masasında imiş gibi, bul karayı al parayı mantığıyla ülke yönetilir mi? Ülke yönetimi bir denge meselesidir. Çok ağır bir sorumluluktur. Ülke insanlarını bedavaya getirecek, soyup soğana çevirecek bir ekonomi politikası uygulanabilir mi? Böyle bir acımasızlıkla yönetilen ülkedeki yoksulluk çığlıkları vicdanlarında asla yankılanmayacak demektir.

4250 TL’lik asgari ücret kötü mü diyorlar. Kötü, rezalet! Çünkü daha şimdiden her şeye yapılan zamlarla bir hafta içinde ücretin yüzde 10’u gitti. Düşünün ki ücretliler 4350 TL’yi şubat başında alacaklar. Şimdi asgari ücret 265 dolara denk geliyor (1 $>16 TL). O zamana kadar gelen zamlarla ücretliler yine dünyanın en söğüşlenen emekçileri arasında olacak.

Zaten bunun hesabını yaptılar asgari ücreti saptarken; verdiklerini, sanki yüksek gibi görünen ücreti, üç beş ay içinde fitil fitil emekçilerin burunlarından getirecekler.

BÜYÜK YIKIM YENİ BAŞLIYOR GİBİ

Kendilerinin bile bilmediği, dövizin yükselişini durdurmak, ateşi söndürmek için sattıkları 6 milyar doların kızgın bir fırında buhar olup uçuşunu seyrediyorlar.

Neden? Çünkü ilerisini gören kimse yok. Faiz ile enflasyon arasındaki farkı açtıkça, devalüasyon, parayı pul edecek. Böyle giderse, bir torba dolu enflasyon parasıyla beş tane ekmek almaya gidilecek günlere pat diye ulaşabiliriz. O zaman bugün yandaşların övgü düzdüğü asgari ücret, kaotik bir ekonomik düzende hiçbir hükmünün kalmayacağı bir değersizleşmeye uğrayacak.

Kötümser miyim çok? Evet. Herkes gibi. Çünkü güven verici hiçbir açıklama yok. Sadece geçerli ekonomik saptamalara kafa tutuluyor.

Sanıyorlar ki faizi düşürünce parası olan yatırım yapacak.

Cumhurbaşkanı, faizi düşürdük, şimdi patronlar gidip ucuz kredi alsınlar ve yatırım yapsınlar, iş sahaları açsınlar, diyor.

NE YATIRIMI!

Kredi yine de yüzde 20’lere geliyor. Diyelim ki “bu ucuz krediyi” aldı. Yapacağı yatırımın makinesi, teçhizatı en azından bir kısmı veya ciddi bir yatırım ise büyük kısmı dışarıdan satın alacak. Yani dövizle. Aldığı “ucuz kredi”yi dolara vuracak, abooov diyecek.. Ara malları elektroniği, en azından bir kısmını dışarıdan alacak, dolara bakacak      abooov diye bağıracak. Yandım, bittim, kül oldum, ben bu yatırımı yapacak kadar salak mıyım!

Güvence yok, dolar nerede duracak belli değil. Bu politikayı nereye kadar sürdürecekler belli değil, tek adamın iki dudağı arasında bir ülke, Maliye Bakanı bile gelir gelmez, bürokrasisi içinde farklı düşüncede olanları kapının önüne koymuş, demokrasi ayaklar altında, fikir özgürlüğü ezilmiş... Hiçbir tartışmanın, doğrular ve yanlışlar ayıklamasının yapılmadığı tek yola çıkan bir yönetim tarzının, nerelere hepimizi yuvarlayacağı konusunda derin kaygılar ve karanlıklar yarattığı bir durumda..

Ne yatırımı!

Peki neden bu yola girdiler, hesapları ne? Yarına...

AYRILMAYIN, GİTMEYİN!

Yıllardır bu gazetenin her sayfasında yoğun emeği, üzüntüsü, sevinci, beğenisi, eleştirisi olan, Cumhuriyet gazetesine ruh ve can katan, geçmişini bilen, aldıkları düşük ücretlere rağmen kendileriyle özdeşleştirdikleri ve büyük bir tarihsel mirasla yaşadıkları için mutlu çalışan sevgili arkadaşlarım kopup gidiyorlar, üç beş...

Neden? Özdeşlik duygusunu yitirdikleri için. Bu duygu yitince, yaptığı işin özü sıradanlaşır, bayağılaşır. Önemsizleşir, ben niye buradayım derler. Güle oynaya yaşayan bir gövdeden kopup giderler. Onlar “işçi” değil, bu gazetenin deneyimi, zenginliği, ruhu, bilinci. 

Hey gitmeyin, burada kalın, bizleri de anlamsızlaştırmayın...

Ha gayret, Boğaziçi Üniversitesi’ni yok etmeye bir adım kaldı!

 Orhan Bursalı

Orhan Bursalıobursali@cumhuriyet.com.trSon Yazısı / Tüm Yazıları

Ha gayret, Boğaziçi Üniversitesi’ni yok etmeye bir adım kaldı!

14 Aralık 2021 Salı

Siz iktidarın ülkeyi nasıl ekonomik bakımdan altından artık zor kalkılacak bir noktaya sürüklediğini konuşadurun, ben değerli bir üniversitesinin nasıl uçuruma itildiğini yazayım. İkisi birbiriyle ilişkili, çünkü kararları veren aynı kişi. 

Ekonomi için öyle bir karar vereyim ki herkes yoksullaşsın... Ülke yatırım yapılamayacak duruma gelsin... Boğaziçi için de öyle birini oraya oturtayım ki aynı şeyi yapsın.

BÜ’den rektör beyin son trajikomik uygulaması, kendisine sırtını çeviren 16 akademisyen hakkında terör soruşturması açtırmasıydı. Sadece o akademisyenler mi! Ayol milyonlarca kişi rektör beye sırtını dönüyor.. Kahrolsunlar hepsi terörist!!! 

Bunu biliyoruz diyorsanız, şimdi üniversitenin başına gelen son olayı bilmiyorsunuz ama. Üniversite şu anda “Bakırçay olayı” yaşıyor.

BAKIRÇAY OLAYI

A, bilmiyor musunuz?! Bakırçay tamam da, bir de Bakırçay Üniversitesi duymamıştım. Benim ayıbım. FETÖ’cülerin Gediz Üniversitesi isim değiştirmiş devlet üniversitesi yapılmış.

Bakırçay Olayı ise oradan birisinin YÖK denen bir kurum tarafından BÜ’ye atanma olayı. Ne var bunda demeyin, üniversiteye sürekli dıştan birisi atanmıyor mu...

Fakat bu atanma özel mi özel... Üniversite yönetim kurulunun talebi - haberi bile olmadan YÖK adındaki yürütme kurulu, falan filan madde gereğince BÜ’ye atanmış. Rektör bey de yine falan filan madde gereğince bir hafta sonra bu kişiyi BÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne müdür olarak atamış. Oysa enstitüye atanacak kişi için bir eğilim belirleme yoklaması yapılmış, 245 akademisyenin 201’i, Ekonomi Bölümü Başkanı ve Üniversite Yönetim Kurulu (ÜYK) Üyesi Prof. Dr. Ünal Zenginobuz’un enstitüye müdür atanmasını onaylamıştı.

Rektörlüğün umurunda bile olmadı.

Üniversitede adam mı yok enstitü müdürü olarak atanacak? Tonla. Hem yönetim deneyimi olan, üstelik uluslararası araştırmalarıyla tanınan, enstitüde 73 profesör, 53 doçent, 106 doktor öğretim üyesi var!

Çok belli ki bu kişi özel görevli, arayıp tarayıp enstitüyü “adam edecek” bir kişi olarak seçilmiş.

Baktım, maliye doçenti. Bir sürü üniversite gezmiş ülke içinde. 

KOMİK BİR DURUM!

İngilizce yayımlanmış bir araştırması var mı, göremedim. BÜ’de titizlikle aranan bir özellik. Araştırmaları yoksa, üniversiteye giremiyor (geçmişte kötü örnekler olmuş olabilir!), bırakın enstitüye müdür olarak atanmayı. Atandığı enstitü hoca kaynıyor, hocaların belki de yarıya yakını orada. Bir sürü bölüm: Felsefeden tutun edebiyata, psikolojiye, eğitim bilimlerine, tarihe, ekonomiye kadar 25 kadar ana bilim dalı..

Şimdi atanmış bir doçent, hadi adını vereyim İlhami Öztürk, enstitü müdürü olarak, 73’ü prof., toplam 232 akademisyeni, bu kadar ana bilim dalını ve orada yapılan tezleri vb. değerlendirecek, yönetecek!

İbrahim Bey, ayrıca sadece akademisyenlik yapmamış, 1994 - 2016 arasında kamu kuruluşlarında müfettiş ve yardımcılıkları, uzman danışman, bakan danışmanlığı yapmış. Sermaye Piyasası Kurulu, Merkez Kayıt Kurulu, Takasbank gibi yerlerde yönetim kurulu üyelikleri yapmış.

HÜKÜMET KOMİSERİ Mİ?

Yani akademik çalışmalarını da paralel yürüttüğüne göre (herhalde!), aranıp da zor bulunan bir kişi olsa gerek! Her ne kadar Boğaziçililer itiraz etseler de İngilizce yayını yok diye.. Kişi, hizmet için koşuşturmaktan fırsat bulamamış ki!

Boğaziçili akademisyenler “Başımıza bir hükümet komiseri daha atandı” diyor!

Bu arada bölüm başkanları, bu atamayı şiddetle protesto eden bir de bildiri yayımladılar. Diyorlar ki “şeffaf ve demokratik yönetim yapısına aykırı bir şekilde dışarıdan bir kişinin bu göreve atanması, üniversitemize zarar vereceğinden kabul edilemez niteliktedir.”

Adım adım Boğaziçi, Boğaziçi olmaktan çıkarılıyor. Yani üniversite olmaktan! Bir sıkımlık canı kaldı, ha gayret!