Orhan Bursalı
Ya batacağız ya çıkacağız…
Tam şöyle dedi aslında: “Bitersek hep beraber biteceğiz, kazanırsak hep beraber kazanacağız.” Yeni Maliye Bakanı Nureddin Nebati uyguladıkları YEM, yeni ekonomik modeli Sevilay Yılman’a böyle anlatmış.
Bir ülke ve ülke bütününü ilgilendiren ekonomi, demek “sırat köprüsü” üzerinde yönetiliyor, yürütülüyor. Gözümün önünde bir ip cambazı canlandı, elinde büyük sopayı ip üzerinde durabilmek için denge aracı olarak kullanıyor.
Ama genellikle cambazların altında gerili bir ağ da bulunur, iktidarın altında ise bir cehennem var. Tüm ülkenin yuvarlandığı.
Çıkma olasılığı var mı? Yok. Yani kendileri de “ya.. ya” dediklerine göre, yüzde 50 çıkarız diye düşünüyorlar. Bu aslında benim iyimser tahminim. Kendilerinin bile buna inancı yok, diye düşünüyorum.
Şimdi soru şu:
Böyle bir anlayışla, adeta kumar masasında imiş gibi, bul karayı al parayı mantığıyla ülke yönetilir mi? Ülke yönetimi bir denge meselesidir. Çok ağır bir sorumluluktur. Ülke insanlarını bedavaya getirecek, soyup soğana çevirecek bir ekonomi politikası uygulanabilir mi? Böyle bir acımasızlıkla yönetilen ülkedeki yoksulluk çığlıkları vicdanlarında asla yankılanmayacak demektir.
4250 TL’lik asgari ücret kötü mü diyorlar. Kötü, rezalet! Çünkü daha şimdiden her şeye yapılan zamlarla bir hafta içinde ücretin yüzde 10’u gitti. Düşünün ki ücretliler 4350 TL’yi şubat başında alacaklar. Şimdi asgari ücret 265 dolara denk geliyor (1 $>16 TL). O zamana kadar gelen zamlarla ücretliler yine dünyanın en söğüşlenen emekçileri arasında olacak.
Zaten bunun hesabını yaptılar asgari ücreti saptarken; verdiklerini, sanki yüksek gibi görünen ücreti, üç beş ay içinde fitil fitil emekçilerin burunlarından getirecekler.
BÜYÜK YIKIM YENİ BAŞLIYOR GİBİ
Kendilerinin bile bilmediği, dövizin yükselişini durdurmak, ateşi söndürmek için sattıkları 6 milyar doların kızgın bir fırında buhar olup uçuşunu seyrediyorlar.
Neden? Çünkü ilerisini gören kimse yok. Faiz ile enflasyon arasındaki farkı açtıkça, devalüasyon, parayı pul edecek. Böyle giderse, bir torba dolu enflasyon parasıyla beş tane ekmek almaya gidilecek günlere pat diye ulaşabiliriz. O zaman bugün yandaşların övgü düzdüğü asgari ücret, kaotik bir ekonomik düzende hiçbir hükmünün kalmayacağı bir değersizleşmeye uğrayacak.
Kötümser miyim çok? Evet. Herkes gibi. Çünkü güven verici hiçbir açıklama yok. Sadece geçerli ekonomik saptamalara kafa tutuluyor.
Sanıyorlar ki faizi düşürünce parası olan yatırım yapacak.
Cumhurbaşkanı, faizi düşürdük, şimdi patronlar gidip ucuz kredi alsınlar ve yatırım yapsınlar, iş sahaları açsınlar, diyor.
NE YATIRIMI!
Kredi yine de yüzde 20’lere geliyor. Diyelim ki “bu ucuz krediyi” aldı. Yapacağı yatırımın makinesi, teçhizatı en azından bir kısmı veya ciddi bir yatırım ise büyük kısmı dışarıdan satın alacak. Yani dövizle. Aldığı “ucuz kredi”yi dolara vuracak, abooov diyecek.. Ara malları elektroniği, en azından bir kısmını dışarıdan alacak, dolara bakacak abooov diye bağıracak. Yandım, bittim, kül oldum, ben bu yatırımı yapacak kadar salak mıyım!
Güvence yok, dolar nerede duracak belli değil. Bu politikayı nereye kadar sürdürecekler belli değil, tek adamın iki dudağı arasında bir ülke, Maliye Bakanı bile gelir gelmez, bürokrasisi içinde farklı düşüncede olanları kapının önüne koymuş, demokrasi ayaklar altında, fikir özgürlüğü ezilmiş... Hiçbir tartışmanın, doğrular ve yanlışlar ayıklamasının yapılmadığı tek yola çıkan bir yönetim tarzının, nerelere hepimizi yuvarlayacağı konusunda derin kaygılar ve karanlıklar yarattığı bir durumda..
Ne yatırımı!
Peki neden bu yola girdiler, hesapları ne? Yarına...
AYRILMAYIN, GİTMEYİN!
Yıllardır bu gazetenin her sayfasında yoğun emeği, üzüntüsü, sevinci, beğenisi, eleştirisi olan, Cumhuriyet gazetesine ruh ve can katan, geçmişini bilen, aldıkları düşük ücretlere rağmen kendileriyle özdeşleştirdikleri ve büyük bir tarihsel mirasla yaşadıkları için mutlu çalışan sevgili arkadaşlarım kopup gidiyorlar, üç beş...
Neden? Özdeşlik duygusunu yitirdikleri için. Bu duygu yitince, yaptığı işin özü sıradanlaşır, bayağılaşır. Önemsizleşir, ben niye buradayım derler. Güle oynaya yaşayan bir gövdeden kopup giderler. Onlar “işçi” değil, bu gazetenin deneyimi, zenginliği, ruhu, bilinci.
Hey gitmeyin, burada kalın, bizleri de anlamsızlaştırmayın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder