Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 8 Haziran Salı, 2021
3 gün önce HalkTV’de Ekrem İmamoğlu ile Prof. Cemal Saydam’ın karşılıklı sohbetini dinledim. Açık söyleyeyim, hiç bir şey öğrenmediğim gibi, ölümün nedenleri konusunda sağlıklı bilgiler verilmedi, konu deşilmedi ve ne yapılır konusunda ciddiye alınacak bir hiç görüş gündeme getirilmedi.
Saydam, adeta Başkan karşısında ayıp olur tavrı içindeydi. Başkan da sorunu deşmekten kaçınır gibiydi. Birbirini nezaket cümleleriyle ağırlayan İmamoğlu ve Saydam karşısında olayı deşecek bir iki gazeteci olması daha iyi olabilirdi!
Kolaya kaçmayın!
Marmara’nın ölümünü ve Salyayı küresel sıcaklık artışına bağlamak kolaycılıktır. 2,5 derece sıcaklık artışı, Marmara’nın ölümüyle ilgili özel bir durum. Bir üst tabaka ısınma olayı. Ölümün erken habercilerinden. Efendim Tuna’dan geliyor hikayesini öne sürenler de var tabii! Bunların hepsi, İstanbul su ve kanalizasyon sistemini koruyalım, daha iyi arıtalım ve Marmara’ya basalım gibi söylemlerle kirliliğin devam etmesini savunma anlamına gelir.
Ölümünün mesajını 20 yıldır adım adım haber verdi Marmara. 90 öncesi müthiş balık çeşitliliği (ticari 124 balık) bitti. Kimse uyanmadı mı? Deniz bilimcilerin haykırışlarını yönetimden kimse umursamadı! 1994’ten beri İstanbul ve çevresini yöneten AKP belediyeleri, şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan, yahu bu balıklar niye yok oluyor diye merak etmediler mi? Balıklar ortadan kayboluyorsa, adım adım Marmara da ortadan kayboluyor demektir sorusu akıllara mı gelmedi?
Şüphesiz ki duymuşlardır. Ama ölümü engelleyecek çözümler için gerekli parayı nereye harcayacakları kendileri için kârlı olurdu? Yahu bu Marmara’yı kurtarma, en gerekli ve büyük projeydi; here zaman yaptığınız gibi ihaleye çıkardınız ve bundan da payınızı alırdınız, ama hiç olmazsa Marmara’nın ölümünü engellemiş olurdunuz. Biz de, çalıyorlar ama Marmara’yı kurtarıyorlar, derdik, helal ederdik!!!
Şimdi Bakan bey kolları sıvadık 3 yıl içinde kurtaracağız diye, bilimsel sıfır temeli olan politik propaganda yapıyor. Amiral Battı gemisi de, Bakan’la birlikte Salyaları temizleme başladı diyor. Bir hafta önce belediyeler tarafından başlatılmasına rağmen. Yağcılığın sonu yok.
Yapılacak tek şey!
Mesele salyanın deniz üstünde görünmemesi, toplanıp yok edilmesi değil. Tamam, bu yapılsın, üste çıktıkça emici araçlarla al karada yok et... Ama ölüm aşağıda, ortada, dipte her yerde. Yarın yeniden su üzerine patlayacak ölümün cesetleri..
Şimdi bir sürü bilinen palyatif öneriler gündeme gelecektir. Yereller olsun Ankara olsun sorunun uzun vadeli ve kökten çözümünden kaçınacaklardır.
Sihirli sözcük arıtalım laflarına sarılacak herkes: Arıtıp Marmara’ya basmayı sürdürelim... İstanbul’un her yerine biyolojik (ve kimyasal da şart artık) arıtma alanları kuralım denecektir. Peki sonra? Nerede, yine deniz kenarında mı?
Marmara’ya hiç bir su basılmasın
Marmara’yı kurtarmak mı istiyorsunuz. Evet ileri biyolojik arıtma yapalım, ama Marmara’ya arıtılmış gözükse bile hiç bir su vermeyelim. Tüm akıntıları kesebiliyor musunuz?
Levent Artüz’e soruyorum. Hiç bir deşarj (denize su basma) yapılmazsa, Marmara ne kadar sürede kendine gelir, mesela 20 yıl da? Artüz çok zor, bilmiyoruz, belki de 50 yıl gerekli diyor! Ben aşağı çekmeye çalışıyorum, yahu dünya gözüyle görebilmek için!
Arıtma suyunu ne yapacağız? İyi arıtırsınız, mesela Elmalı barajına bile verirsiniz, oradaki su daha kirli! İçme suyuna dönüştürme sistemleri ile musluk sularına dönüştürülür. Tüm kent sulama sisteminde kullanılır. Tüm sanayi fabrikalar, organize sanayiler bu suyu kullanır.
Yapılacak şey, var olan kolektör sistemlerini denize değil yeni arıtma alanlarına havale etmek. İstanbul’a, çevresinde geniş araziler gerekli.. Veya bir baraj gözden çıkartılır, mesela Elmalı!
Radikal düşünce kurtaracak
Marmara’ya tüm akıntılar kesilmek zorunda. Güya Ergene’yi kurtarma projesi yapıldı, Marmara’ya boca ediliyor, bu Marmara’ya daha da öldürme projesidir. Hiç bir su Marmara’ya verilmemeli. Artüz haklı olarak böyle diyor.
Burada kaba düşünceleri, ne nasılı bilmeden ileri sürüyorum. Temel çıkış noktam, Marmara için radikal bir yaklaşımla, köklü düşünmeyle bir çözüm bulunabileceği yönündedir. Belki yöneticiler okurlar daha radikalini düşünürler!
Tabii bir de şu var: Marmara’nın ölümünü seyreden su işleriyle ilgili görevlilerin hepsinin radikal düşünen insanlarla değişmesi başlıca şartlardan biri.
Not: Pazar yazımda İlham Artüz’ün adı İlhami Artüz olarak geçti. Daha önceki yazılarımda da, Susurluk 1999 diye geçti, doğrusu 1996; intihar eden Silivri Emniyet Müdürü de Hakan Çalışkan olacaktı. Hepsi için özür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder