SAYFALAR

6 Şubat 2021 Cumartesi

Linç kültürü, hukuk ve S. Demirtaş

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 28 Ocak Perşembe, 2021

 

Siyasetin yargıdaki davalara saygı olması beklenmez mi? Ya ekranda iktidar yüzlerinin, özellikle akademik unvanlarıyla boy gösterenlerin?

Hayır, Türkiye’de gerekmiyor. Çünkü ülke normal değil. Yaşadığımız her şey, yıllardır olağanüstü. Yıllardır ülkede yargı eliyle siyasal suçlar imal ediliyor ve yargıya da ne yapması gerektiği konusunda talimatlar veriliyor. Suçlamalar şöyle: Terörist, vatan haini, 53 kişinin katili, hükümete darbe teşebbüsü, suç işlemeye tahrik... Mahkemece beraat ettirildiklerinde ise, derhal çekmecede hazır tutulan yeni bir suç imali ve yeniden tutuklama.

İddiaların bir kanıtı olup olmaması önemli değil, savcı beylerin görevi kanıtı olmasa bile suç ileri sürmek.. Mahkemeye düşen ise, böyle siyasi durumlarda iddiaların ciddi olup olmadığını araştırmadan davayı kabul etmek..

Böylece hedefteki insanların, yıllar boyu sürecek bir dava boyunca özgürlükleri gasp ediliyor. Davanın beraat ile sonuçlanması değil, siyasal düşmanların güncel siyaset çıkarları gereği içeri atılması önemli. Cumhuriyet davasından tutun pek çok dava böyle sonuçlandı. Hapisle intikam alınıyor, sonra, yeter bu kadar beraati geliyor!

3 yarar gözetiliyor: Birincisi dava boyunca şeytanlaştırma ve buradan bir siyasal çıkar sağlama, ikincisi kamuoyunu yıllar boyunca bu davalarla meşgul etme, üçüncüsü de siyasal tutukluluk – pazarlık konusu.

Özellikle bu suçlamalar bugün iki siyasal tutuklu üzerinde kristalize olmuş durumda, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş.

 

Dava öncesi linç

 

Bugün konu Demirtaş. Hakkındaki bazı suçlamalarla ilgili bir dosyayı, bir mektup eşliğinde gönderdi. TV’lerde sık sık karşıma iktidar ve suç savunucuları çıkıyor, Demirtaş’ın ne teröristliğini bırakıyorlar ne de katilliğini. Henüz dava aşamasında bu insanları böyle mahkum ederseniz, mahkemelere talimat veriyorsunuz demektir.

Evet gün olur devran döner. Adalet, hak ve hukuk herkese gerek. Bu nedenle yargı sisteminin tarafsızlığı bir ülke için en önemli konu ve siyasetin çıkarları ve kirli elleri yargıda olmamalı.

Demirtaş önemli bir noktayı vurguluyor: “Geçmişteki siyaset tarzımız, söylemimiz, pratiklerimiz konusunda özeleştirel yaklaşmak gerektiğine de samimiyetle inanıyorum. Ayrıca bunu tüm siyasetçilerin yapması gerektiği kanaatindeyim. Bizler dört dörtlük siyaset yaptığımızı iddia edersek sadece kendimizi kandırmış oluruz. Nihayetinde Türkiye bugün bu haldeyse her siyasi aktörün kendi ölçüsünde sorumluluğu var, buna muhalefet de dahil. Barışı sağlayamadık, demokrasi getiremedik, ekonomi çöktü, toplum ağır bedeller ödüyor. Başarılı olsaydık bunların hiçbiri yaşanmayacaktı.

Ve bir linç kampanyasından söz ediyor. Bir büyük algı operasyonundan ve dava dosyasındaki iddiaların gerçeklerle ilişkisizliğinden... Ve tüm bunların şimdi de 2023 seçimlerini kazanmak için yapıldığından...  HDP’nin de bu amaçla kapatılmasının ve hukuksuzluklara karşı çıkacak herkesi de “terör destekçisi” ilan ederek tutuklanmalarını gündeme getirme olasılığından...

 

“Özerklik ilanı”

 

Dava dosyasındaki suçlamalarla gerçek durum üzerine 15 kadar yanıtı var. Mesela savcılığın Demirtaş’ın yasadışı gösteriler katıldığının kanıtı olarak dosyaya koyduğu 107 görüntü ve ses kayıtlarının hiç birinde bilirkişilerin Demirtaş’ın bulunmadığı belgesi...

Özerklik ilanını destekçisi” suçlamasına karşı, Hendek olayları sırasında, bölgede çeşitli ilçelerde yaptığı konuşmaları; savaşın durması için hem hükümetle hem KCK ile yaptıkları arabuluculukları anlatıyor: “HDP olarak başlattığımız direniş, bütün bu çatışmaları durdurmaya dönük bir sivil direnişti.  Neye direniyorduk? Sokağa çıkma yasağı kalksın, hendek ve barikatlar kapatılsın, operasyonlar dursun. Şimdi benim halkın direnişini kutluyoruz dediğim her yeri savcı cımbızlayarak ‘hendek ve barikat direnişini selamlıyor, kutluyor’ diyor. Oysa bizim HDP olarak başlattığımız direniş, bütün bu çatışmaları durdurmaya dönük bir sivil direnişti”.

Kanıt olarak da bölgede yaptığı konuşmalardan pasajlar ekliyor Demirtaş, bu Varto’dan:

 “Siz bize, sorunlarınızın demokratik siyasetle çözülmesi için oy verdiniz. Şimdi biz bu emri yerine getirmek, sizin verdiğiniz talimatları yerine getirmek için yollardayız... Çatışmanın hiçbir türlüsü kabul edilemez diyoruz. Ölümün hiçbir türlüsünü içimize sindiremiyoruz diyoruz. Askerin, polisin, gerillanın farkı yok, hiçbiri içimize sinmiyor. Biz bu ölümleri durduralım diyoruz.”

“Hep birlikte direnirsek herkes sesimizi duymak zorunda kalacak. Ankara da duyacak, Kandil de duyacak. Biz barış istiyoruz. Ateşkes olmalı ve söz siyasete bırakılmalı. Siyasetle sorunlarımızı çözebileceğimizi herkese göstermek zorundayız.”

Ve benzeri çok sayıda savunma..

 

Heykel dikmek

 

Tabii “Öcalan’ın daha heykelini dikeceğiz” sözü de var en çok gündeme getirilen. “O gün, Erdoğan'ın elinde İmralı'dan Öcalan tarafından yazılmış iki tane mektup vardı. Yeni İmralı çözüm sürecini başlatan mektuplar. Ve bu mektuplar üzerine zaten kısa süre sonra da çözüm süreci başladı, İmralı çözüm süreci. ” diyor Demirtaş.

Evet, bu barış süreci içinde PKK’lıların resmen ülkeye geldiğini, Hapur’a mahkemeler gönderildiğini, göstermelik yargılama sonucu hepsinin serbest bırakıldığını, İmralı’da hükümet – Öcalan arasında günlerce görüşmeler yapıldığını, Öcalan’ın RTE’nin başkanlık sistemini destekleyeceğiz açıklamalarını unutmayalım. Demirtaş bu sözlerin aslının ise ismini vermediği bir iktidar mensubuna ait olduğunu da belirtiyor.

Evet o dönemde iktidar Öcalan’ın heykelini dikecek noktaya neredeyse varacaktı! Barış için hükümetin kurduğu ve Türkiye’ye saldığı ekipleri hatırlayın!

***

 Ne savcıyım ne mahkeme. Sadece hukuk, adil yargılama, adaletten yanayım ve siyasal linçe uğrayanların da öncelikle söz hakkı var. Hukuk ve adalet herkese lazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder