Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 25 Haziran Perşembe, 2020
Böyle diyeceğim ama bu romantizmin bilim ve dünya gerçekleriyle örtüşmediğini biliyorum. Dünyanın önde gelen ülkelerinin ve şirketlerinin büyük parasal olanaklarla ve gerçekten yeni aşı ve ilaç geliştirme birikimleriyle kolları sıvadıkları koronaya karşı meydan okumaya Türkiye’nin iddialı bir şekilde girmesi, şüphesiz ki takdir edilecek bir olaydır: Biz de varız!
İyi ki biz de varız, bu başarıyı istiyoruz.
Eğer başarırsak, diyeceğiz ki demek her şey paraya bağlı değil. Paradan çok bilime bağlı ve ellerindeki dar olanaklarla kendini işine arayan bilim insanlarımızın varlığı sayesinde, şansın da yaver gitmesiyle dünya ile atbaşı bir iş başardık. Bilim insanımıza olan güven tavan yapacak ve onlardan daha büyük meydan okumalar için yeni taleplerde bulunacağız ve parayı da ülkece bastıracağız..
Helal olsun alın harcayın!
Gerçekçi olmak gerekirse
Yeni aşı ve ilaç geliştirme büyük bir birikim işidir, her şeyden önce. Bu birikim de bu konuda yıllardır çalışan üniversitelerin laboratuvarlarında kafa yoran bilim insanlarında ve şirketlerin araştırmacılarında var.
Yeni bir ilaç geliştirmenin maliyeti, en ucuzundan 500 milyon dolar. Yüzlerce molekülden biri ilaca dönüşebiliyor. Bu iş bir İHA geliştirmeye benzemiyor.
İHA geliştirmeyi küçümsemek anlamına gelmiyor bu. Ama çok yönlü bir kıyaslama yine de yapılabilir. Bir yeni molekül, coronaya karşı bir ilaç ve aşı, katmadeğeri yüksek çok yönlü işlevselliğe sahiptir ve milyar dolarlar kazandırır..
Ülkemizde özgün ilaç geliştirilmiş midir? Bildiğim kadar hayır, şirketlerimizin böyle bir kaynağı ve anlayışı yok.
Koronaya karşı aşı ve ilaç geliştirmeye soyunmuş bilim insanlarımızın bilgi birikimi, daha çok bunun yöntemi konusunda ve bu yolda yaptıkları antrenmanlarla sınırlı. Bu şüphesiz ki bir şeyler yapabilmenin temelini oluşturur. Güvenimiz burada.
Dünkü yazımda Almanya’nın aşı geliştirmede en büyük adayının Bir Türk şirket olduğunu ve kurduğu şirketin topladığı paranınyüz milyonlarca vro olduğunu yazmıştım.
İki ay kadar önce Amerikan devlet fonları da bir başka ilaç şirketiyle, korona aşısı geliştirmek için 1 milyar dolarlık anlaşmayı imzaladığını yazmış mıydım?
Kim gelir bu paraya?
Dünkü yazımda “gerekirse aşı için dışarıdan gerekli insan da transfer edilir” diye yazmıştım. Saygın bir bilim insanımız, Prof. Alp Esen, ABD’den bu konuda mektup gönderdi, özetliyorum:
“Sevgili Orhan bey, Türkiye’de ki bilimin sorunlarını yazmaya kalkarsanız bence uzun bir tefrika olabilir. Mehmet Öztürk bey’i ben de çok yakından tanıyorum. Çok güzel bir merkez kurarak önemli bir başarı kazandı. İBG, tüm olumsuzluklara rağmen ayakta kalmayı başardı.
Böyle bir proje için 1 milyon TL (142,000 $) ile uluslararası düzeyde bir tek araştırmacıyı ülkeye çekemezsiniz, veya böyle birisi varsa da ülkede tutamazsınız. Bugün bir “doktora sonrası" araştırmacının bize maliyeti senelik 250,000 $. Kişinin eline geçen net miktar ayda 7 bin doları bulur. Daha tecrübeli araştırmacıların maliyetleri de 2 misli kadar olabilir.”
“Aşı için uygun ortam gerek”
“Aşı ve ilaç geliştirmek on yıllar süren kapsamlı bir altyapı, uluslararası işbirliği, ve araştırmalar için uygun bir ortam gerektirir... Yüzlerce, binlerce yetişmiş kişinin yarıştığı bir ortama girecekseniz ve onların olanaklarının büyük bir kısmı ve bazı alanlarda da daha iyisi elinizde olmalı, örneğin EMBL (European Molecular Biology Laboratory) üyeliği gerekir;1974’de kurulan ve halen 27 üye ülkesi olan bu merkezin 2000 civarında personeli ve senede 250 milyon Euro’yu geçen bir bütçesi var. 45 senede geliştirilen ortaklılar, işbirlikleri, birlikte çalışma yetenekleri üst düzeyde olan bu ülkelerle nasıl yarışılır?”
Alp Esen, biz amatör ligdeyiz, onlar süper ligde demesine rağmen, yine de... Türkiye’ye dönmüş çok başarılı araştırmacılarımız da var, ve burada çalışanlar da.. Yeni her şey para değil! Ve bir başarı yakalamak için adanmışlık da var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder