Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 9 Haziran Salı, 2020
AKP 17 yıldır iktidarda ve Ayasofya’nın resmen camiye dönüştürülmesi konusu gündemine gelmedi. Şüphesiz daha önce çeşitli köktendinci İslami yazarlar, çevreler Ayasofya’nın ibadete açılması konusunda dönem dönem bunu dile getirdiler, yazdılar çizdiler (mesela, M. Ş. Eygi gibi). Ama Cumhuriyet hükümetlerinin politikası bu anıtsal yapının müze olarak kalması yönünde oldu. Uç noktadaki İslami politikalara sessiz kaldılar.
Çünkü bu kesimlerin politikaları sadece din üzerindendi. Hilafet, ümmet, İslam hukukunun (şeriat) geçerli olması, kadınların erkek egemenliği altında inletilmesi, çoklu evlilik vb. Tabii ki Cihat anlayışını da buna ekleyelim.
Neden şimdi?
Bir süredir Ayasofya’yı gündemine aldı Saray.
Hangi ortamda? Neden şimdi? Soruları bizi ilgilendiriyor.
Ülkenin ekonomik olarak çökertildiği, işsizliğin alıp başını yürüdüğü, tüm ekonomik krizin toplumun çalışan kesimin sırtına yıkıldığı, ve ler zamanki gibi gelirleri son derece baskılayarak ve pahalılığı körükleyerek krizden çıkmaya çalışıldığı bir ortamda...
... yetiş Ayasofya..
Bu kadar değil tabii ki, AKP ilk zamanlardaki “liberal” görünümün ardından, bugün köktenci milliyetçi – muhafazakar politikalara yönetime sarılmış durumda.
Hem de milliyetçi muhafazakarlığın ne kadar aşırı unsuru varsa, hepsini kucaklayarak, iktidarda kalmanın yeni temelini yaratma çabasına girdi.
Kendi dışındaki her türlü muhalefeti son derece baskılayarak..
Hiç bir muhalefete tahammülü olmayan ve hepsini ezip parçalamak isteyen bir iktidar yapısı ile karşı karşıyayız.
Herkesi vatan hainliği ve casuslukla suçlamak, göz altına almak, hapse tıkmak tüm bu köktenci milliyetçi muhafazakar politikaların bir parçası.
Gazeteciliği öldürmek
Müyesser Yıldız gibi milliyetçiliğine kimsenin söz edemeyeceği bir gazeteciyi göz altına almaya varıncaya kadar. Yıldız, Fetö kumpaslarının kurbanı olmuştu ve Fetö’ye karşı mücadele etmişti. Benzer şekilde şimdi de bunu sürdürüyordu. Ayrıca Müyesser hakkıyla Gazetecilik yapıyordu, hak, hukuk, adalet savunuyordu. Aynı şekilde Tele-1’in Ankara temsilcisi İsmail Dükel de ciddi bir gazeteciydi, haberciydi.
Bu arkadaşlar da, şimdi içeride tutulan Barışlar, Ağırel ve diğer meslektaşlarımız gibi, gerçeğin peşinde koşan insanlardı.
Gazetecilik gerçeği aramaktır. Gazetecinin “iktidara siyasi muhalif” olarak gazetecilik yapmak gibi bir tercihi ön planda değildir.
Fakat işte tam da “gerçeği adamak ve yazmak” eylemi, artık günümüzde iktidarın zerre kadar hoşlanmadığı konudur. Bir çok kez yazdım: Bu nedenle iktidar gazeteciliği öldürmek politikası izliyor ve iktidar yandaşı bir medya yaratıyor.
Muhalefet odaklarına yönelik operasyonlar, keyfi yönetime artık doludizgin geçildiğinin işaretleri gibi gözüküyor.
Bu operasyonlar, barolara karşı, mesleki mimarlık mühendislik odalarına karşı, AKP’den kopanların kurduğu iki yeni partiye karşı gündeme getirilen operasyonların bir parçası.
Ayasofya ve dış düşman yaratma
Ayasofya, Saray’ın bu politikasının bir parçası. Belki de en önemli konularından biri. Bu aracı erkenden gündeme soktu AKP.
Düşüncesi: ne olur ne olmaz, seçimler erken mi olur zamanında mı henüz bilmiyoruz, ama biz süreci başlatalım, kervanı düzelim...
Ekonomide toplumda kaybettiği itibarını Ayasofya üzerinden telafi etmeye soyunmaktadır.
Ayasofya politikası aynı zamanda gelecek dış tepkileri de düşünerek, önümüzdeki dönem, daha önce de gördüğümüz gibi, dış düşmanlar yaratma sürecine de girileceğinin işaretidir.
***
Ayasofya aynı zamanda ülkemizin bir hoşgörü anıtıdır.
İktidar olma politikaların alet edilmemelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder