SAYFALAR

29 Ocak 2020 Çarşamba

Suskun fayın patlaması, bu KAF ve DAF nereden çıktı?



26 Ocak 2020 Pazar /Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, Orhan Bursalı



Kuzey Anadolu Fayı’nı biliyoruz artık değil mi? Yukarıdaki basit haritaya bakın. Bingöl’ün ilçesi Karlıova’dan ayrılan kuzey Anadolu boyunca İstanbul’a doğru uzanan, Marmara’yı kesip Saroz’a Ege’ye uzanan Fay, bizim baş belamız. Kocaeli ve Düzce depremlerini en son bu kol üzerinde yaşamıştık 1999’da. Şimdi de yer yer Marmara’da patlıyor ve büyük İstanbul depremi korkusu yaşatıyor bize..
Karlıova’ya dönün yine. Oradan bir kol da Güney batıya İskenderun körfezine yöneliyor..
Burası da Doğu Anadolu Fayı.
Elazığ depremi bu fay üzerinde oldu. İlçesi Sivrice deprem merkezi. Sivrice, tamamen fayların yarattığı kırıklardan oluşan, Hazar gölünün de bir tektonik çukurda oluştuğu bir coğrafya kurulu.
Deprem güçlü, 6,5 büyüklük, dolayısıyla çevreyi etkiledi.
İTÜ ve başka üniversitelerden jeologlar jeofizikçiler sismologlar vb sahadalar. Deprem kırığını ve etkilediği bölgeleri inceliyor. Fay hareketini haritalandırıyorlar, gözlem yapıyorlar. Bu depremin etkileyebileceği veya tetikleyebileceği yerleri, eski bilgileri de göz önüne alarak anlamaya çalışıyorlar.
Bu çalışma olmadan, bilgi edinmeden bunları bilmek mümkün değil.  Yer bilimciler çalışıyor.

Naci Görür ve uyarısı
Doğu Anadolu Fayı uzun zamandır suskun. Bunu bütün dünya biliyor. Üzerinde deprem(ler) olacak da ne zaman bilinmiyor. Tıpkı Marmara’da büyük bir deprem olacağını da hepimiz biliyoruz dünya ile birlikte. Ama ne zaman?
Dostum Naci Görür, iyi bir jeologtur ve deprem üzerine tüm Türkiye’ye aydınlatma çalışmalarından hiç geri durmaz.
Görür Elazığ’lıdır, orada deprem üzerine konferanslar vermiştir, hemşerilerini, yetkilileri uyarmıştır, dikkat demiştir burada güçlü ama suskun duran bir fayın üzerindesiniz, ne zaman bilinmez ama bu fay da suskun kalmayacak ve depreme neden olacaktır, önlemleri alın, hazırlıklı olun. Bir TV programında da bunu açıklamıştır.
Ama Naci Görür de ve hiç bir jeolog da depremin ne zaman olacağını bilemez.. Henüz depremin zamanını kestirmek mümkün değil ne yazık ki, ama fay üzerinde enerji birikimi olduğunu bilirler. Çünkü Doğu Anadolu Fayı (DAF) da tıpkı Kuzey Anadolu Fayı (KAF) gibi hareket halindedir.
DAF’ın KAF’a göre daha uzun süre suskun kalmasının bir nedeni, belki de hareketinin yılda 1,5 – 1,8 cm olmasıdır. KAF ise yılda 2,5 cm kadar hareket ediyor, daha uzun ve bu nedenle üzerinde daha çok deprem oluyor.
Uzun süre suskunluk, deprembilimcileri de şüphesiz uyanık tutuyor ve fay üzerinde uyarılarda bulunuyorlar.
Naci Görür, görevini yapmakta, uyarmakta, ala tıpkı beklenen Marmara depremi seyredildiği gibi, DAF üzerindeki uyarılar da seyredilmektedir! Ülkemiz yöneticileri çok iyi birer cenaze kaldırıcıları konumundadırlar.

KAF ve DAF, neden?
Peki neden bu iki ana fay, KAF ve DAF oluşuyor?
Dünyanın bütünü tek bir blok- parça değil. Büyük ölçekli muazzam kaya parçaları (levha) halinde hareketli, adeta su üzerinde yüzüyor.. Bu levhalar taşkürenin toplamını oluşturuyor, altında da akışkan magma var. Bu magma yer yer taşküreyi parçalayıp levhalara ayırıp sürüklüyor. Bu levhaların yılda hareketi de, durumlarına göre değişiyor.
Anadolu, bir blok- levha. Kuzey sınırını Avrasya levhası yani KAF oluşturur. Güney’de Anadolu levhasının sınırını da, Arabistan ve Afrika levhaları oluşturur. Büyük deprem hatları, (KAF ve DAF) levhaların sürtüşme- çarpışma yerleridir.
Doğu Anadolu Fayı, Anadolu Levhası ile Arabistan Levhasının kuzeye doğru hareketi ile etkilenir ve sürüklenir. Afrika Levhası Anadolu levhasını iter ve bu fay üzerinde biriken enerji yer yer patlar levhaları kaydırır ve biriken enerjiyi söndürür. Biz de üzerinde sallanır dururuz.
KAF ve DAF, Karlıova’da üçüncü bir levha ile komşudur, Arap yarımadası levhası. Onun hareketi de hem KAF’ı hem DAF’ı etkiler.
Bu hikaye çok büyük, Afrika ile Avrasya levhalarının Akdeniz’de buluşması da var! Ölüdeniz levhası da var bizi aşağıdan yukarıya sıkıştıran.
Aslında Anadolu Afrika levhasının bir parçasıymış ve fazla uzak olmayan bir zamanda ayrılmışlar, Celal Şengör söylüyor.
Zavallı Anadolumuz, bu kıskaç içinde Batıya, Ege’ye doğru hareket etmek zorunda kalıyor. Avrupa’ya kıyasla biraz Güney Batıya doğru kayıyoruz. Ege bölgesi fay kırıklarıyla paramparçadır! Bu hareket durmadan yeni faylar da oluşturuyor.
Binlerce yıl sonra Ege’de deniz meniz kalmayacak, Yunanistan ile birleşeceğiz! Bunu vaktiyle Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergimizde bize büyük bilimci Xavier LePichon açıklamıştı ve kapak konusu olmuştu.

İhsan ketin, büyük jeolog

Kuzey Anadolu Fayı’nı tanımlayan ve adını koyan büyük jeoloğumuz İhsan Ketin’dir. Ketin, evrensel bir yüz akımızdır. KAF’ı tanımladıktan sonra, şöyle demiştir: Anadolu batıya doğru gidiyor, ya Afrika levhası ile birlikte hareket ediyor onun bir parçası, ya da doğumuzda başka büyük bir fay daha var. Yıl 1948’de bu tanımı koydu ve makalesini yayımladı.
Ketin’in öngördüğü bu fay, 1971’de Büyük Bingöl depremi olunca 1972’de Doğu Anadolu Fayı olarak tanımlandı, 600 km kadar uzunlukta. Ketin’in büyük öngörüsü doğru çıktı veya ortaya attığı problem çözüldü.
Büyük yerbilimci Dan Mckenzie, Akdeniz tektoniğini çözdüğü mkalesinde, İhsan Ketin’i zikreder ve çalışmasını referans olarak verir. Ketin’in büyüklüğünü anlatırken, “sismoloji ile levha tektoniği bir arada kullanan birleştiren ve öngörüsü doğru çıkan bilimcidir” der. McKenzie ile hem vaktiyle Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’da ve son olarak da Herkese Bilim Teknoloji’de röportajlarını yayınladık.
***
Elazığ’dan ilk çözümleme bilgileri gelmeye başladı. DAF üzerinde olduğu kesin. DAF üzerinde tetiklenecek önemli başka faşlar olduğu da söyleniyor.  Henüz bilmiyoruz, umarım haftaya bu sayfada Şengör ve arkadaşlarının fay çözümlemelerine yer veririz.


Yeni bir kutuplaşma büyüyor: Fakir - Zengin


23 Ocak 2020 Perşembe / Bilim ve Siyaset -  Orhan Bursalı
Ve 13 dönümlük Kanal arsasının değeri

Çok fazla önemsemezdi halkımızın bütünü, yoksul- zengin ayrımının ülke için ne kadar önemli olduğunu. Yazılıp çizilirdi bu olgu, ama hep köşe yazılarının, araştırma raporlarının, ekonomist uyarılarının bir köşesinde saklı kalır, fazla gün ışığına, sahnelere çıkartılması sevilmezdi..
Fakat Kadir Has Üniversitesi’nde Prof. Mustafa Aydın liderliğinde her yıl yapılan Türkiye Eğilimleri araştırmasında bir soruya verilen yanıt, yeni bir toplumsal kırılmanın üç yıldır tırmandığı ve artık farkındalık açısından yeni bir düzeye çıktığı net olarak ortaya çıktı.
Halk artık yeni bir kutuplaşmayı yıldan yıl hızla görüyor: Zengin- Fakir.
2017’de yüzde 9,5... 2018’de 13,7 ve 2019’de 20,5

Krizin ağırlığı
Bu aslında yeni bir durum değil. Yıllardır var olan, azalmayan, giderek büyüyen bir kutuplaşma.
Sormamız gereken, neden son üç yıl içinde katlanarak halkın gündemine geldiği.
Nedeni açık aslında, ekonomik krizin giderek ağırlaşması.
DİSK araştırması, Türkiye’de 16 milyon kişinin yoksul ve 18 milyon kişinin de yoksulluk riski ile karşı karşıya olduğunu duyuruyordu (2019). Gelir eşitsizliği 8,7 katı buldu.
TÜİK ise yoksul sayısını 11 milyon olarak açıklıyor!  diyor ki, en yüksek gelir grubu toplam gelirin yüzde 47.6’sını, en düşük gelir grubu ise 6,1’ini alıyor. 2017- 1018 arası 1 milyon 24 bin kişi yoksulluk sınırı altında yaşamaya geçti (16 milyon 888 bin). Ayrıntıları var, millet neleri karşılayamıyor vb...
33 OECD ülkesi arasında gelir dağılımı eşitsizliğinde 32.ülkeyiz. 2018’de içinde zengini daha zengin yoksulu daha yoksul oldu. Tabii bu süreç 2019’da da sürüp gidiyor. Daha daha daha...

Cicim zamanları bitince
Peki farkındalık son üç yılda neden katlanarak arttı?
Bir sürü neden sayabiliriz, ama esas şunu belirtelim: 3 yıl önceye kadar insanlar bankalardan bol bol borçlanabiliyorlardı. Bankalar peşlerinde koşuyordu. Tüketici kredileri, ceplerdeki 3-5 kredi kartı ile döndürülüyordu, borç içinde yaşam tatlıydı ve insanlar borcu çevirebildikleri ölçüde kendilerini zengin hissediyorlardı. Sonra evler çöktü, yani binlerce ev bankalara geri verildi veya ödenemedi, bankalar araba zengini oldu. AVM’ler vitrin seyretme alanlarına dönüştü orta altı gelirliler için.
Üstüne bir de düşük zam oranları geldi, veya sürekli zamsız maaşlara talim başladı. Maaş artışı, neredeyse asgari ücret artışına bağlandı.
Ama bir kısım harcamalarını kısmadan sürdürüyordu, ki piyasayı canlı tutan bu kesim oldu.  2018 – 2019 arasında ekonomik olarak daha kötü durumdayım diyenleri oranı yüzde 11’e yaklaştı (Türkiye eğilimleri araştırması). Ekonomik krizden hiç etkilenmedim diyenlere bakıyoruz, 2017 – 2019 arası: yüzde 25,6;  21,9 ve geçen yıl yüzde 19,4..  Düşüş sürüyor.
Fakat etkilenmeyenlere ilave edilecekler arsında tabii başta ülkeyi yöneten sistem var. Cumhurbaşkanı hükümet sistemi.. Uçaklar, arabalar.. Meclis maaşları gırla..
Bütçe ellerinde istedikleri gibi paylaşıp bölüşüyorlar.

Çalışanlar asla affedilmez

Yazıyı bitirirken gözümün önünden akan habere bakıyorum: Vergi gelirlerinin yüzde 80’ini çalışanlar sağlıyor.
Kapitalistlerin, sistemin iktidarı ise 2002’den beri şirketlere 8 kez vergi affı çıkarmış.
Bir vergi affı da bize çıkarsa demeyin.
Sistem çalışanları asla affetmeme üzerine kurulu..
Onlar asla Kanal etrafında, Trakya’da arsa alamazlar.
Bu arada, Trakya’da emlakçılık yapan anlatıyor DW’ye: 5 yıl önce metrekaresi 80 TL olan arsa bugün 800- 1000 TL’ye el değiştiriyor. Yakında 600 dolara varır...
Varın siz, dün değeri kaça çıkmıştır diye sorduğum 13 dönüm arsanın yarattığı büyük kazancı hesap edin..

21 Ocak 2020 Salı

Bütün Trakya’yı alın, aman yabancıya gitmesin! Kanal, ABD projesi savaş gemileri


 21 Ocak 2020 Salı / Bilim ve Siyaset -  Orhan Bursalı

Kanal ve savaş gemilerine Karadeniz özgürlüğü
Şu ‘Kanal’dan yakamı kurtaramadım! Tam Saray’a halkla ilişkiler konusunda tavsiyelerde bulunacakken, Hazal Ocak bombayı patlattı, Berat Albayrak bey “yabancıya gitmesin” diye 13 dönümlük arsayı kapatmış. Maliye Bakanıdır, geliri gideri, nereden nasıl para kazanılacağını hepimizden iyi bilir. Kaça aldı ve şimdi satılığa çıkarsa kaça gider. Kaç kat fark yarattı... Bir kısa bilgi ile bu merak giderilebilir.. Alış zamanı da, 2011 de Çılgın Proje diye açıklandı ve 2012..
İktidarda olmanın ganimeti mi desek, bilemedim.
Geçen ay Belediyelere Kanal bölgesinde arsa alımı satımı ile ilgili “araştırma- bilgi edinme- kısıtlaması” getirildiğinde önemli bir şeyler saklanıldığı belli olmuştu. Şimdi çantadaki büyük balık bu mudur, yoksa başka kimler var. Büyük Türk Büyüklerinin isimleri peyderpey anladığım kadar gazete manşetlerinde sıralanacak. Tabii eğer bu haberlere toptan bir yasak gelmezse..
Kanal’ın bu arsa yönü... Aslında Kanal’ın büyük çoğunluğu arsa ve rant ile ilgili.. Bir kısmı ise siyaset üzerinde epey tartışıldı...

Kanal’ın iki yönü: Rant ve askeri
1)       Kanal esas sivil – yük gemileri geçsin diye yapılmıyor. İki tarafında aşağısında yukarısında yeni ve zengin kentler kurulsun diye yapılıyor. Arabistanlılara, iktidarın altında paradan sarhoş olanlara, zenginlere... 
2)       Dolayısıyla Kanal’ın İstanbul’un geniş yoksul kesimlerine zerre yararı yok, tam tersine yoksullaştırıcı yükü var. İstanbul’da yaşayanlara da daha fazla sıkışıklık, darlık, belediye bütçesi yetmezlikleri, daha çok yaşanmaz bir kent..
3)       Kanal, Trakya’yı tarım olarak bitirecek. Berat beyin 13 ve artı Pederinin 3= 16 dönümlük payı arsayı bir tarım arazisi olmaktan çıkarmıştır. Zaten hükümet bu işi de yasal olarak hemen halletmiş.

Deprem’in etkisi

4)       Kanal depremle çöker mi bilmem, bu konuda rivayet muhtelif. Ama Anadolu’nun batıya doğru yılda ortalama 2,5 cm göçünün altında dört yönlü olarak ne kadar eğrilir bükülür, gerilir, açılır hesabını jeologlar yapsın.
5)       Kanal bölgesi, Marmara fayının ışınlarının vurduğu yerlerdir. 1999 Gölcük Depreminin İstanbul’a etkisi doğrudan Avcılar bölgesi olmuştur. Fayın Marmara’da iki bölümlük kırılma olasılığına en yakın olan da Silivri ve çevresidir. 7’lik, 7,2’lik, 7,4’lük depremin ışınlarının darmadağın edeceği bölge de buralarıdır.
6)       Kanal üzerinde planlanan onlarca köprüyü, büyük bir deprem zincirleme kanala mı gömer ne olur bilmiyorum. Deprem, Kanal’ın insan yapımı betonlarını, ayaklarını ne derece sever bilmiyorum.

ÇED bir çöptür
Çünkü bağımsız değildir ve iktidarın talimatlarıyla hazırlanmıştır. “Kanal’a çok inanıyorum” diyen bir şirketin patronu tarafından yapılmıştır. Daha baştan doğruluğuna inanılan bir kanal için CED raporu hazırlanmıştır. Oraya katkı veren bilim insanları ortada yoktur, sadece hayaletleri dolaşmaktadır. Hiç birini bulup konuşulamamaktadır.
Kanal’ın siyasi yönü ve buradan türetilmeye çalışılan Amerikancılık çok önemlidir:

Amerikan savaş gemilerine kanal

ÇED raporuna bir de Saroz Kanalı eklenmiştir. Bu iktidarın rapora koydurduğu projedir. Mehmet Ali Güller yazdı bu konuyu.
Kanal’ın yapımına büyük projelere kaynak aktaran bir Amerikan şirketi talip çıktı.
İktidar, siyasi ve askeri olarak, Montrö’nun bağlayıcılığından kurtulmayı planlamaktadır.
Çanakkale ve İstanbul boğazlarını kullanmayacak mesela Amerikan savaş gemileri, Saroz – İstanbul kanalı su yoluyla istediği kadar Karadeniz’e çıkabilecektir. Hiç bir Montrö kısıtlaması olmadan. İstediği kadar Karadeniz’de kalabilecektir.
Amerikan şirketinin ortaya çıkışı rastlantı mıdır, bilmiyorum. 
Bu kanalın açılmasını yıllar önce gündeme getiren de aynı zamanda Amerikalılar olduğuna göre, arka planda ABD’nin finans desteği görülüyor. Bir an önce...
Amerikan siyasetçileri, büyükelçileri konsolosları, 1990’lı yıllarda Recep Tayyip Erdoğan’ı hiç yalnız bırakmadılar. FETÖ darbe girişimi boşa çıktıktan sonra, şimdi yeniden eski ilişkilere geri dönülmektedir.
Bu açıdan bakıldığında Kanal konusu, aynı zamanda, savaş gemilerine çcağı özgürlük açısından bir Amerikan projesidir.
Bu yönü ile Kanal Karadeniz ülkelerine düşmanlığı taşıyacaktır.
Dünyada savaş hayaletlerinin dolaştığı bir dönemde..