23 Aralık 2019 Pazartesi / Bilim ve
Siyaset - Orhan Bursalı
Yani diyecek laf bulmak bazen zor oluyor. Hemen
soruyorum: Viyana kapılarına ne zaman dayanacaksınız? Orada yarım kalmış bir
hesabınız yok mu, uzantısı olduğunuz Osmanlı’nın iki kez başarısızlığını nasıl
sindirebiliyorsunuz da üçüncü denemeye kalkışmıyorsunuz... Mezardan gelen ecdat
padişahlarınızın seslerini duymuyor musunuz?
Peki Mekke Medine? Fas, Cezayir, Mısır, Tunus? Balkanlar?
Onlara ne zaman sıra gelecek?
Mustafa Kemal’in Libya’ya neden gittiğini soruyorsanız,
yukarıdaki yerlere ne zaman gideceğiz sorusuna da yanıt beklenir.. Bir plan
programınız var mı, yoksa kervan yolda mı düzülecek...
Dış politikanın içine düştüğü çaresizliğin vardığı noktadayız.
Çılgın olan kim?
Yönetilemeyen ilişkiler, sorunlar ve yaratılan
düşmanlıklar, içine düşülen büyük yalnızlıklar...
ABD yaptırımları yürürlüğü soktu. “Kardeşim Trump” imzayı
çaktı. Dün Trump’ın dostluğunu yalayan yandaş medya da şaşırmış durumda.. Petrol
boru hattı Türk Akımı’na hayır, yoksa projedeki tüm şirketlere yaptırımlar,
S-400’ler kullanma yasağı, F-35’lere yasak ve mallara el koyma..
Her şey var, ABD’nin isteklerine boyun eğmezsen, düşmansın.
Şüphesiz ki, yıkılmakta olan bir emperyalist gücün
alçakça taleplerine boyun eğmek zor. Yıkılması zaman alacak, ama bu süre içinde
yapacağı kötülüklerden de geri kalmayacak.. Trump baş düşman olarak Çin’i hedef
alırken, Kongre’de geçen yüzyılın Rusya
Hayaleti dolaşıyor hâlâ. Hayaletin gölgesine giren herkes düşman oldu.
Almanya bile hedefte.. Trump, Kongre’nin esiri, eli kolu ayakları bağlanmış.
Acaba çılgın olan
Trump mı yoksa Kongre mi?
Nasıl bu noktaya geldik?
Fakat sorun, Saray’ın tüm bu ilişkileri bu noktaya nasıl
getirebildiğidir.
Kongre’nin dayatmalarına evet dese tam bir uydu devlet – ülke
- iktidar olur.
Hayır derse, yaptırımların bu ülkeye vereceği zararları
nasıl göğüsleyeceğine ilişkin bir planı programının olmadığı görülmekte ve ayrıca
Doğu Akdeniz’de bu kez ABD’nin savaş bloğu katmerleşecektir. Üsleri kapatırız
gibi tehdidini gerçekleştirseniz, bunun artık pek de umurlarında olmayacağını,
Amerikan Kongresinin bu kararları alması ve safını tutması gösteriyor.
Tüm bunlar, Atatürk’ün
Yurtta Sulh Cihan’da Sulh politikasını
pasif bularak, askeri gücü ve çatışmacılığı öne çıkartan sözde aktif politikanın
esiri olmanın sonuçlarıdır.
Uzun vadeli, her yönüyle düşünülmüş, sonuçları hesap
edilebilmiş, diplomasiye ikna ve ortaklaşmaya hep öncelik veren çağdaş
politikalar yerine, dinci – Osmanlıcı ideolojilerin boyunduruğunda günlük –
aylık politikaların esiri olmanın sonuçlarıdır. Mısır öyle, Suriye öyle..
Suriye’den mutlaka bir pay alma, egemenlik sahası kurma
düşüncesiyle tam bir açmaz durumdayız. Şimdi Mısır’la ilişki kursanız, önünüze
bir hesap koyacaktır... Esat ile nasıl yüzleşeceksiniz? Öyle bir derdimiz mi
var, der gibisiniz. Gerçekten yok!
Ne yapacaksınız?
Kanal İstanbul belası
Üstüne üstlük bir de Kanal İstanbul projesi ile Boğazları
ve Montrö Anlaşmasını, uluslararası tartışmaya ve hatta anlaşmada imzası olan
taraflardan birinin, anlaşmanın iptalini istemeye bile itebilecek yeni bir
durum daha yaratma peşindesiniz.
Hem uluslararası açıdan yeni bir baş belasını ülke başına
örecek bir adım atıyorsunuz, hem de benzer belayı İstanbul’un ve
İstanbulluların başına ve mali bakımdan da ülkenin başına..
Zerre kadar düşünülmemiş, yaptım oldu anlayışını, tıpkı
dış politikada olduğu gibi, Kanal İstanbul ısrarınızda görüyorsunuz.
Türkiye’nin hızla bir iktidar değişimi olmadan, her şeyin
normalleşemeyeceği bir sürecin içinde ilerliyor ülke..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder