3 Aralık 2019 Salı / Bilim ve
Siyaset - Orhan Bursalı
Gündem değişiyorsa, siyasetin taktikleri, konuları, içerikleri de
değişmelidir. İçerik derken, ilkelerinden duruşunda bahsetmiyorum. Şüphesiz bu
içerik ve duruşu da tazeleyeceksin, “dönmeden”, “vazgeçmeden”, sürekli
haklılığını, ilkelerinin gerekliliğini anımsatarak..
Sürekli devinim ve canlılık, seçmenle iç içelik gerektirir siyaset.
Siyaset zengin bir vitrindir aynı zamanda. Düşünün ana cadded bir büyük
dükkanınız var, geniş bir vitrin, yıllardır tozunu toprağını almamışsınız,
köhnemiş, ilgi çekmeyen bir surat size bakıyor. Hatta bakmıyor bile, çünkü ne
siz onu görüyorsunuz ne de o sizi!
Döneme göre stratejiniz de taktikleriniz de değişmelidir.
Mesela bir yerel veya genel seçim için kurduğunuz iletişim stratejinizin,
başarılı olduğu taktirde, artık her dönem geçerli olduğunu sanmak büyük hata
olur. Çünkü o statejinizle başardığınız artık geride kalmıştır. Yeni bir
“faz”a, döneme geçtiniz.. O dönemin özellikleri, beklentileri, koşulları
geçerlidir ve iletişiminiz ve konumuz sizi yeni bir stratejiye mecbur
bırakmaktadır.
Tabii bu mecburiyeti fark etmişseniz eğer..
Çok kaybedenler çok
şey bekliyor
Bunları neden yazdığıma gelince.. Ekrem
beyin İstanbul Büyükşehire büyük bir başarıyla seçilmesinden sonra olan
bitenleri gözlemlemeye çalışırken bunlar aklıma geldi. İletişim stratejisi
sanki değişmemiş.. Sanki Ekrem bey İstanbul ve Türkiye üzerinde yüzüyor,
ayakları İstanbul’a basmıyor gibi geldi.
Evet çalışma arkadaşları nitelikli kadrolarının varlığına güvenmek şüphesiz
iyi bir şey. Seçmenin ama zamanı az, çok
şey kaybetti ve çok şey bekliyor. Hızlı ve çabuk. Oy verenler tabanda
yaşıyor, oy vermeyenlerle dalaşıyor, onlara karşı elinin güçlü olmasını
istiyor.
Süt mü dağıtıyorsun. Haberimiz yok. Mahallelerde 11 yuvanın temelini
atmışsın. 150 mahalleye 150 kreş.. Bu yeter mi?
4 yıl içinde belki 500 kreş üretimin planlayan var mı? Kim biliyor,
nerelerde ve nasıl..
İstanbulluya hesap vermek
toplantıları olmalı. Ne zaman? Sıcaklığını duymalı mahalleler.
Bu iletişim ve üretim stratejisinin artık eskiyle ilgisi yok. Daha zor bir
durumla karşı karşıya İmamoğlu. Ne dedik? Zaman dar, uçup gidiyor. Ayda bir
toplanıp hey ne oluyor deme gerekliliğini duymalı.
İstanbul büyük, Ankara küçük, diyelim 4 katı! Her şeyiyle, sorunlarıyla
büyük. Gözler bir yandan da Ankara’da, Mansur Yavaş’ta. İpek Özbey kapısını çaldı ve iyi bir söyleşi çıkardı. İstanbul ve
Ankara şüphesiz birbirinden öğrenecek, birlikte büyüyecekler. İyi şeyler yapma
üzerine bir rekabet normal.
İki kentimiz de sömürgen ve sülüksü bir zaman geçirdi. İnanılmaz bir peşkeş
ve çarçur. Arınmaları tabii ki zaman isteyecek.
Ama bizleri durmadan şaşırtın lütfen, iyiyle güzelle.
OKUR NOTU
Ali
Babacan konusuna yer açmanız iyi olmuş. Babacan genel geçer evrensel ilkeleri hiç
açmadı. Laik eğitimin ve laik toplum yapısının gerekliliğine demokrasinin bir
ön koşulu olarak değinmedi. Fetö benzeri tarikatlardan nasıl kurtulacağımızı anlatmadı.
Ali Babacan İslamcı dünya ile başarıya ulaşmış dünyanın gerçekleri arasında dağlar
var.
Türkiye´nin
temel sorunlarını parti içi istişarelerin olmamasına bağlar bir görüntü verdi. Yani
tek adam yönetimi olmasaydı bu sorunlar da olmayacaktı. Madem AKP kurulusunda
bu kadar mükemmel idi, dünyanın en otokratik partilerinden biri haline geldi?
Recep Bey iktidardan düşünce, AKP´deki (ve MHP´deki) otokratik rejimi
destekleyen arkadaşları ile yine sarmaş dolaş olacaklar.. Ama Kürt kökenli vatandaşlarımızın en temel haklarına saygı ile
yaklaşacağına ilişkin verdiği sinyallere bakılırsa, demek yukarıda
değindiklerimizi sorun olarak görmüyor. (Tolga
Tanrıkorur)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder