30 Ekim PRŞEMBE 2019 / Bilim ve Siyaset –
Orhan Bursalı
Suriye
serüveninin bize verdiği zararın muhasebesini tamamlamadık, daha henüz bundan sonra
ödeyeceğmiz bedeller var, diye yazacak ve sıralayacakken, dur dedim kendime felaket
tellallığı yapma, her ne kadar durum analizi yapıyor olsan bile.. Analiz,
bu iktidarın ve liderinin ısrarlı politikası açısından kötü gelişmelere işaret
ediyor olsa da!
İçe
döneceğiz!
İstanbul
Boğazı’nın tüm imar yetkilerinin Cumhurbaşkanlığına bağlanmasını öngören yeni
yasa tasarısı çok önemli gelişme! Eğer
bu tasarı hazırlığı doğruysa, bu tam bir yetki gaspı sayılır. Bugüne kadar
İstanbul Boğazı AKP’li belediyelerin ve koruma kurullarının kontrolündeydi.
Cumhurbaşkanı İstanbul Belediye Başkanlığı yaparken de!
Şimdi
ise bu yetkiyi, Saray’ın oluşturacağı ve atayacağı kişilere devretme hazırlığı
söz konusu.
Olur
mu olur.
Yetki gaspı
Bu
adım adım İstanbul Büyükşehir
Belediyesini yetkisizleştirme niyetinde atılmış büyük bir adımdır..
Sadece
yetki gaspı değil olay..
İstanbul
Boğazı nedir? İstanbul’un incisi, ülkenin ve dünyanın çok değerli Kaşıkçı Elmaslarından oluşan gerdanlığı!
Hani
yolsuzluk konuşmalarına yansımıştı ya, kupon arazileri sormadan nasıl
satarsın diye!
İstanbul
Boğazı bırakın Ataşehir’in on paralık kupon arazisini, Türkiye’nin en değerli
bölgesi ve rant alanıdır.
Boğaz
ile ilgili aklınıza ne geliyorsa Sarayın yetki alanına sokulmak isteniyor.
Gerekçe
ne? Yok..
Tam
bir yaptım oldu.. Bugüne kadar tüm icratlarında olduğu gibi.
İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin Saray’a bağlanması gibi bir olay.
Bu
adımı atarlarsa, yeni yetki gaspları da arkasından sökün eder.
Adeta
İmamoğlu’nun yerine kayyum atanması
gibi.. Bunu yapacak cesaretleri olmadığı için, etrafında dolanıyorlar…
Elinizi çabuk tutun
Bu
gerçekleşirse, İmamoğlu’nun, İstanbulluların tümünün gönlünü kazanması için
elini çok çabuk tutması, yapacaklarının çok hızlı gerçekleştirmesi gerekir.
Mesela
şu metrobüse pik saatlerde binmek ve insan gibi yolculuk yapmak mümkün değil.
Saat 18.00’de Zincirlikuyuya bir gidin.. Ne yapacaklar, zincirleme otobüsleri
mi dizecekler birer dakika arayla, alttan bir metro mu geçirecekler…
Bu
iktidarın ülkeyi nasıl yönettiğini biliyoruz da, Haydarpaşa ve Sirkeci gar
alanlarının tam bir minik bir şirkete ve kişiye peşkeş çekilmesi kadar,
yasalara aykırı, kör gözüm parmağına bir olaya neden olabileceklerini insan
düşünmeyebilirdi.
Pervasızlık
bu kadar!
Ülkenin
nasıl yönetildiğinin, parasal işlerin nasıl gerçekleştirildiğinin, kamu
mallarının nasıl devredildiğinin tipik bir örneğini yaşıyoruz.
Bu
uygulamayı, bu icraatı ülke çapında genelleştirin. Ülkenin nasıl
yoksullaştırıldığını anlayın.
Bir
çürüme ki dizboyu.
Partiye sırt çevirenler artıyor
AKP
içinde lidere, uygulamalara açıkça ses çıkartamayanlar, ayrılma yolunu
seçiyorlar. Son örneği MKYK üyesi Mustafa Yeneroğlu’nun istifası.
Diyor
ki, parti içinde pek çok kişi benim gibi
düşünüyor.
Bu
arada ABD Temsilciler Meclisi’nin Cumhurbaşkanı ve ailesinin mal varlığı ve iş
ilişkilerinin sorgulanması kararı (Tabii kasıtlı bir Ermeni Soykırımı kararının
yanısıra) ülke, itibar, devlet için
hiç de hayırlı bir sonuç üretmeyecektir.
Malum,
itibara çok değer veren ve hiç bir harcamayı ertelemeyen bir yönetim var.
Son
Soçi’de Putin’in, Cumhurbaşkanını ağırladığı odanın sadeliğine baktım, bir de
bizim Sarayın altın varaklı sandalyelerine vb. Acaba Putin bunu kasıtlı mı
yaptı, diye sordum kendime.
Asgari
ücret ile Cumhurbaşkanı maaşı arasındaki 40 kat da pek kabul edilebilir değil.
Ülkelerde
eşitsizliği ölçen katsağı da, Türkiye’yi Avrupa’nın en kötülerinden birine
dönüştürdü.
Ama
ihaleleri, devletin malını mülkünü istediğine verme yolunda hiç bir engel yok.
Acaba,
nasıl olsa gidiciyiz, bari son hamlelerimizi yapalım düşüncesi mi yönetiyor ülkeyi..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder