1 Temmuz 2019 Pazartesi / Bilim ve Siyaset
- Cumhuriyet
Suriyeli mültecilerle ilgili halka fikrini
sormuşlar, çeşitli partilere mensup insanlar, yüzde 75-93 arası ülkelerine
dönsünler yanıtı vermiş. Türkiye’nin doğusunda kalan ülkeleri bilmem, ama
Batısına doğru sıralanan ülkelerin hiç birinde böylesine bir gelişigüzellik ve
böylesine toplumun zaten sırat köprüsü üzerinde seyreden dengelerini ve
dinamiklerini sarsan bir siyasi aklı evvellik göremezsiniz.
5 milyon mülteci ülkenin yaşam koşullarını
zorladı ve ağırlaştırdı.
İşsizlik yarattı; gördüğüm her yerde
Suriyeli, Afgan ve Türki ülkelerinden gelen insanları çalıştırıyorlar..
Ücretleri baskıladı, yarı yarıya azalttı: Sigorta
yok, ücret de yüzde 50 az. Daha ne olsun, hizmet sektörü mültecilerle dolu.
Sahillerde büyük turistik oteller dahil. Hizmetin fiyatı düşmüyor, ama kazancı
katlanarak artıyor. Yerli işsiz, onlara işimi aşımı çaldı gözüyle bakıyor.
Üstüne üstlük, toplumsal karşı karşıya
gelişler, kavgalar ve yarın cinayetler.
Almanya
mesela!
Mesela Almanya bir milyon kadar mülteci
aldı, ama seçti, ihtiyacı nerelerde; mültecilerin iş yapma kapasiteleri,
nitelikleri neler, bunları toplumsal hayat ve iş hayatıyla nasıl
bütünleştiririm... Seçerek, bilerek aldı, bir sarsılma yok toplumda. Şüphesiz
rahatsızlık yok değil, Alternatif sağcı parti bu nedenle doğdu büyüdü. İnsanlar
sahip oldukları yaşam standartlarının tehlikeye atılmasını istemiyor.
Türkiye’de yaşam standardı mı kaldı
diyeceksiniz, kimler daha yoksulu tartışmaya ve yoksulluk kavgasına başladık.
AKP
iktidarı 2010’dan itibaren Suriyeli göçmen - sığınmacı veya mülteci olgusunu
bilerek ve isteyerek yarattı.
Henüz silah patlamadan, Erdoğan -
Davutoğlu Hatay taraflarında 100 bin kişilik mülteci kampları açıyordu. Gelecekler
hazırlık yapıyoruz, diyerek. Bu kamplar 100’er binlik büyüdü durdu!
İdeoloji
hazır: Osmanlı bakiyemiz
Davutoğlu’nun Yeni Osmanlıcılık projesi,
ulus devlete saldırıları, Suriye ve ötesine Osmanlı Bakiyesi gözüyle bakmaları,
Yeni Osmanlı olarak bu ‘bakiye’ye göz dikmeleri ve sahiplenmeleri.. Dahası,
Suriye’ye “bizim iç meselemiz, Osmanlı bakiyemiz” diye resmen konuşuyorlardı.
Bu politika, Batılı emperyalist güçler
Suriye’yi nasıl olsa parçalayacak, bir de onlarla birlikte hareket edelim ve
tarihsel olarak hakkımız olan parçayı alalım, düşüncesiyle adet resmileşti..
Batı, Suriye’nin Libya olmadığını, sahada
İran ve Rusya olduğunu görüp Suriye’yi mezhep ve etnik kökenli devletçiklere
ayırmaktan geri adım atacak, ama Ankara ise kendi politikasını izleyecekti.
Çünkü Suriye’den, Türkiye ve tüm İslam dünyası için büyük bir kahraman da
yaratılmış olacaktı.
Bugün ülkemizde yargılanan IŞİD kökten
dincilere bu nedenle ülkenin kapıları açılmış, kamplar kurmaları sağlanmış ve
ülkeden dizi dizi kör insan devşirilerek Suriye’ye savaşmak için gönderilmişti.
Suriye’ye seyreden MİT TIR’ları da devlet
sırrını ifşa konusu olacaktı.
Gelelim göçmenlere yeniden: Bu
politikalarından geri adım atmış değiller. Şam hala baş düşman, İdlip’deki Şam’ın baş düşmanları köktendinci
kafa kesen savaşçılar, hala bu politikanın himayesinde korunuyor.
Suriye bizim savaş uçağımızı düşürmüştü, 2012
Haziranında, anımsayan vardır. Biz de buna karşılık Rus savaş uçağı
düşürmüştük.
Şam, topraklarının büyük bölümünü
temizledi ve kurtardı. Sıra geldi İdlip’teki son köktendincilere! (Tabi
Fırat’ın Doğusu da var!)
Ve orada TSK ile karşı karşıyalar. Bizim
bazı gözetleme kulelerine saldırıda bulunuyorlar. Şehit vermeye başladık..
İdlip’de bulunan köktendinciler de Suriye bölgelerine saldırı düzenliyorlar.
Durum, Suriye’nin uçağımızı düşürdüğü
dönemin aynı. Yani savaş kanlı ve canlı.
Ankara İdlip’de ne yapmayı planlıyor? Orayı
ilhak ettik düşüncesi yaygın AKP tabanında. “Bizim PTT dağıtımı yapıyor, daha
ne olsun” diyordu geçen gün tartıştığım Reis hayranı.
İdlip’i
“vatan toprağımız” olarak mı
savunuyoruz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder