14 Nisan 2919 Pazar /
Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı
Verecek mi vermeyecek mi.. Dün Ankara’ya gidip
geldim, dünya şekeri tıp öğrencilerine Aziz
Sancar’ı anlattım. Gençler çok iyiler, kendimi bambaşka bir dünyada duyumsadım,
bu ülkede yaşamadım 5 saat. Hepsine çok teşekkür ederim...
Bir babadan da iki arada bir derede en kötü
senaryoyu dinledim. Özetleyeyim. Reis diyor ki adamlarına:
“İstanbul
yoksa biz de yokuz. Bu bizim kırmızı çizgimiz. Asla veremeyiz, vermeyeceğiz,
bunun için gereği neyse yapacağız. Artık demokrasicilik oyununu bırakacağız.
Bugüne kadar seçimlerde rüzgar bizden yana estiği için, sandık ve kamuoyunu
manipülasyonları, iyi götürdük. Ama bu kez ne yaptıysak başaramadık, muhalefet
sandıkların adeta üzerine oturdu.. Yaptıklarımız yeterli olmadı. İstanbul’u
verirsek biz de biteriz, artık masayı devireceğiz. Hukuki kılıf uyduracağız..
Karşı çıkar ortalığı karıştırırlarsa artık kendileri bilir, ezer geçeriz, dünya
bize karşı çıkar kınar üzerimize gelir, biz de, düşman bizi kuşattı hikayesiyle
milleti ayaklandırırız, beka mekaya gerçeklik kazandırırız.. Artık o noktadayız..”
Kötü bir
rüya mı
Selim bey kötü bir rüya gördün sanırım dedim:
Böyle
yapmaz, eğer iktidarda bir gram akıl kaldıysa yapmaz. İstanbul’u verir. Daha 4
yıl iktidardayım, geri almasını bilirim bu süre içinde diye düşünür, ona göre
planlarını yapar. O çok güvendiği, kutsal ilan ettiği sandığı devirirse, evet
baskı maskı vurur yıkar bastırır, ama kısa sürede sonunu hazırlar. Türkiye sürüklendiği
bataklıktan ancak onlarsız kurtulur..
Ben biraz akıl mantık olayın içine karıştırdım.
İkna mı ettim, hayır.
Ama böyle düşünen milyonlarca insan var. Bir
kısım insan dini doğma gibi inanmış: İstanbul’u vermez. Bir kısım papatya
yapraklarını koparıyor adeta, verir vermez diye fal bakıyor.
Artık
bitti
İstanbul seçimleri bitmiştir. Kazanan bellidir:
Ekrem bey.
Yok iktidar ve kul köle seçmeni bunu içine
sindiremiyormuş, seçimler yenilensinmiş..
Bunlar hikaye.. Kaybetmeyi sindirecek. Bugüne
kadar sandıkta her türlü hileyi yaptılar. Ayakta kaldılar.
Ama bitti.
İktidar
kölesi yazarları
diyor ki, kaybedemeyiz, İstanbul’u
veremeyiz, en iyisi sistemi değiştirmeliyiz, yerel yönetimleri iktidarlar
atamalı.. Seçim yapılmamalı..
Yüzlerindeki diktatörlük maskesini yırtıp
attılar, çirkin, din tüccarı, İslamo faşist, millet düşmanı, iktidarda kalmak
için her şeyi yapan, bir Sudan koşullarında yaşamak isteyen, bir Latin Amerika
diktatörlüğü hayal eden, Afrika zorbalarına imrenen alçaklık akıyor
beyinlerinden. Beyin ishali böyle bir şeydir, kaybettiğini görünce beyindeki
engeller yıkılır, hiç bir şeyi tutmaz aşağıdan yukarıdan hepsini bırakır.
Ortalığı lağım götürür.
Peki bu
baskınlar nedir?
Aşağıdaki tetikçiler sallar durur, ama
yukarıdakiler bunu yapamaz.
Zorlayacaklar, elimizden geleni yaptık, ama
kaybettik, yapacak bir şey yok diyecekler.
Öyle mi diyorlar ve düşünüyorlar?
Sanki toplanarak kaybetmenin muhasebesini
suçlusunu rtaya tçıkartacaklar, kendilerine çeki düzen verecekler, bir yandan
bu mesajı veriyorlar.
Ama öte yandan bir Hitler kafası, polislerini ev
baskınlarına gönderiyor, kaç kişi oturuyor, niye burada oturuyorsun, iş yerin
başka yerde, kime oy verdin, gibi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş
sorgulamalara dalıyorlar.
Hey nerede yaşıyoruz!?
Tamam yüzünüz netleşti, kelliğinizi herkes
gördü, fakat iktidar hala sizde, ne oluyor bunlar?
Niyetiniz ne? Nedir o oyları saldırmamak?
Büyükçekmece ev baskınları derken, Esenyurt’ta da milleti baskıya almak?!
Her şeyiniz
yasa dışı
İstanbul için yapacağınız her şey yasa dışıdır..
İsterseniz YSK eliyle karar aldırın, hukuki kılıfa sokun, yargı son sözünü
söyledi, o ne derse kabul ederiz diye millete yutturmaya çalışın, yasadışılığa
yol döşeyin.
Kimse yemez.
“Ekran
akademisyenleri”nizin, ekran
hukukçularınızın utanmazca yalanları da da yasadışılığa yasallaştırmaz.
Bırakın ülkeyi, bırakın İstanbul’u..
Kaybettiniz, içinize sindireceksiniz.
Bu ülke sırat köprüsü üzerinde yaşamayı hiç bir
zaman hakketmemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder