31
Mart 2019 – Pazar / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı
Seçim kampanyasının son hele
haftasına girildiğinde, tv’leri istila eden, üstelik bütünleştirilmiş tv
yayınları salona saçtığı laf salatalığına, yalanlarına karşı insanın çaresiz
olduğunu düşünüyorlar: Kafalarını nerede olsalar yıkarız! “Millet beyinsiz”,
trene bakan ya!
Basitçe kapatıyorsunuz. Tv
izleme oranlarına bakıyorum, her yıl düşüyor, hele sıradan tüketici değil de
toplumun öncüleri diyebileceğimiz ileri kesimlerinin ekranlardan daha çok
uzaklaştığını varsayıyorum. Kanalları istilanın, tıpkı “gazeteciliği gazeteleri
öldürün” politikası gibi, tv’leri de
öldürün sonuçlarına yol açtığını görmeli. TV’ler kendilerini bu yok olma
sarmalından nasıl kurtaracakları, ayrı konu.
İyi dizilerle bir yere kadar. İstanbullu Gelin dizisinin büyüklüğü
nerede? Kadın yöneticilerinde, kadın duyarlığında, herkesin kötülükten iyiliğe
geçebileceği gibi ilkeler üzerinde yürümesinde! Abdülhamit dizisine dün göz gezdirdim, baktım sözler yaklaşımlar
tam bir iktidarla örtüşme. Makamda Abdülhamit
yerine kim oturuyordu dersiniz?
Kıstırılmışlık
sürüyor
Dört bir yanımızla sarmallanmış
hissediyor musunuz kendinizi? Bu da laf mı diyeceksiniz. 2008- 2015 arası
Türkiye’nin bütünüyle kapana kıstırıldığı “Ergenekon – Balyoz Sarmalı” bitti
mi? Dönemin özü aslında bütünüyle
sürüyor!
Masamda duran İlker Başbuğ’un Ergenekon’dan Çıkış kitabıyla göz göze geliyorum, yazılmayı
bekliyor. Birden bu seçimlerle ve ülkenin genel durumuyla Başbuğ’un kitabı
arasında bağlantı kuruyor sinir hücrelerim. Evet tam işte bu diyorum. Kitapla
bir güncel ilişki kurmanın noktasındayız!
Sarmal’ın o yıllardaki adı
Ergenekon ve Balyoz’du. Ve FETÖ- İktidar ortaklığının özel yargısı, polisi,
yüksek yargısı ve tüm ülkede cadı avı.
O sarmal, adaletsizlik sarmalı,
hukuksuzluk sarmalı, keyfilik sarmalı, yalan propaganda sarmalı, eşitsizlik
sarmalı, milleti ayırma sarmalı, her şeyi bilen tek adam sarmalı, yoksulluk ve
işsizlik sarmalı... Ve tüm geçmiş sağ hükümetlerin alışılmış Türkiye’yi
ekonomik olarak batırma sarmalı, çok yönlü özgürsüzlük sarmalı gibi, ahtapotun
çerçevelemiş ülkeyi, bizleri..
Kollar
uzamış iki katı olmuş
Başbuğ, TSK’nın
neden hedef alındı sorusunda, epey kronolojik ve doğru saptamalarla ilerliyor.
Aslında hedef alınan, merkezde
TSK, tüm Türkiye, davlardan çıkış gerçekten büyük bir direnişin sonucu
gerçekleşti. Yolun sonuna ise FETÖ’nün AKP ve liderini de yok etme
operasyonlarıyla gelinde. AKP’nin, zaten davalarda gidecek bir yeri kalmamıştı
ve öncelikle kendisini kurtaracak bir dönüşe geçti. “Vay orduma kumpas
kurmuşlar da haberim yok” yalanı bu dönüşe eşlik etti. AKP, FETÖ’nün yaptığını
fazlasıyla aşarak gerçekleştirdi.
Eğri,
aşağı doğru
Başbuğ, gerçekçi bir insandır.
Olayları, perde arkasını görür, olması gerekenleri dile getirmesi açısında da
çağdaş bakışlı, Cumhuriyetçi, demokrat ve laikliğin önemini göz ardı etmeyen
insandır. Kitabı nesnel, ABD- Orta Doğu, FETÖ ve AKP ilişkileri çerçevesinde
örülmüş. Diyor ki bu davalar Türkiye’yi iç ve dış radikal değişim projesi
çerçevesinde örüldü. Tabii etnik Kürt milliyetçiliği de bu değişimin önemli bir
parçası.
Kitap siyasi gelişmelere
paralel, kendi kişisel Silivri davasını da kaçınılmaz olarak olayın bir parçası
Yapıyor. Genel Kurmay Başkanı! O sıralarda yazdığım yazılardan biri aklıma
düşüyor: Onbaşıyı aldılar, binbaşıyı aldılar, albayları general- orgeneralleri
aldılar. Gidişat, hedef tabii ki Genel
Kurmay Başkanı..
Çok şeyi bulacaksınız,
Ergenekon’dan Çıkış’ta!
Toplumun ergenekonlardan
çıkışında, ahtapotun kollarından kurtulmasında da umut ışığı giderek
parlaklaşıyor.
Eğri, başını aşağı doğru çevirdi, bu gece –
yarın bunu net olarak göreceğiz. Biliyorum ki bu bugün herkesin tuzu olacak bu
ışıkta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder