26 Şubat 2019 Salı / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Sorun derin,
bilimsel yöntemlerle de araştırılması, tartışılması, sonuçlarının çıkartılması
gerekiyor. Tamam, Türkiye’de şeriatçı – dinci, Cumhuriyete – kurucu değerlere –
Atatürk ve arkadaşlarına, laikliğe, modern topluma karşı veya düşman, ama
çağdaşlığın ve paranın her türlü avantasını yalayıp yutmaktan geri kalmayan,
kadınları da sürekli –cinsel– baskı altında tutma ilkelliğini sürdürmeye
yeminli akımların kökleri hep vardı.
Atatürk,
Türkiye bu tip tarikatların yurdu olamaz derken, panzehirini hayata geçirdi: Medeni
yasa, anayasa, kadın haklarına dayalı, demokrasiyi isteyen, yurttaş kimliğini
öne çıkartan, ümmet değil millet gerçeğini inşa etmeye soyundu.
Bu
özelliklere sahip bir millet yoksa, çağdaş dünyada egemenliğine sahip yaratıcı
ve üretici olarak var olmak zordur, dahası imkansızdır.
Kurucumuzun
büyüklüğü, bunu Kurtuluş Savaşından bile önce görmesi ve Kuruluşu da bu temelde
gerçekleştirmeye soyunmasından da ileri gelir! Evet bir millet yaratmıştır, bu
milletin içindeki derin Atatürk sevgisinin kökleri de buna dayanır; hiç bir
iktidar da Kuruluşun temel ilkelerini ve geleceğe yürüyüşünü tersine
dönüştüremez! Çünkü bu bir varoluş meselesidir!
“Genel değil, özel”
Peki ama toplumun
bir kısmının cemaat / tarikat yapılanmalarına parçalanmasını nasıl
açıklayacağız? Dikkat edin, bir kısmının dedim! Bu tarikat mensubiyetliğini genelleştiremezsiniz.
Şüphesiz
açıklamaya kalkarsanız, önünüze çok etken çıkar.
Bunları
sıralayacak değilim, pek çok sosyal bilimci bu etkenlere değinir. Bazıları
hatta AKP’nin iktidara gelmesini vb “öğretmen
hocaya yenildi” gibi kavramlarla durumu açıklar. Öğretmen yenildi mi? Bence
yanlış bir yaklaşım, genellemedir bu. Bazen geçici siyasi dalgalanmalar,
iktidar değişimleri, temeldeki aksı değiştirici nitelikte değildir ve olmaz.
Barış’ların
devlet içindeki cemaat yapılaşmalarını, düzenbazlıklarını, para ve kan
emiciliklerini anlatan Metastaz
kitabını okurken, bildiğimiz bir gerçek yeniden güçlü bir şekilde gündeme
yansıdı: Cemaat / tarikat – siyaset ve devlet ilişkisi!
Yeni bir
olgu mu, değil.
Odakta devlet var
Fakat yeni
olan, bu yapılanmaların genişlemesinin ana etkeni devlet olmasıdır.
Hep vardılar
devlette diyebilirsiniz, çünkü daha önceki siyaset de belirli ölçülerde
devlette yapılanmalarına izin verdi. Ama bunlar hep kontrol altındaydılar.
Kontrolden
çıkmaları, bu yapılanmaların kontrol odaklarını da ele geçirmesiyle ve bu
odakları güçlü bir şekilde etkilemeye başlamasıyla oldu. Ve bu gizli örgüt
faaliyetlerinin bir sonucu olarak gerçekleşti.
Şüphesiz
aklınıza gelen doğrudur: FETÖ!
FETÖ’nün
başarısı gizli yapılanmalarına ve siyasi partilerden desteğe bağlıdır. Esas, AKP
– FETÖ ortak iktidarından bahsediyoruz.
Peki mesela
başta Menzilciler, Nakşilerin çeşitli bilinen kolları gibi menfaat
yapılaşmaların devlet içinde, poliste, alt - üst yargıda, idarede hükümetlerde dal
budak sarması?
Şüphesiz son
16 yılı düşünecek olursak, AKP’nin bu
yapılaşmaların adeta ortak bir siyasi destekçi kurumu olmasıdır. Bizzat
kurucular bu yapılaşmaların çeşitli uzantılarıyla ilişki içinde veya
uzantıların ta kendisi oldular.
Soruya yanıt vermedik: Nasıl oluyor da binlerce aklı başında görünen insan bu yapılaşmaların
parçası olabiliyor?
Sırrı
menfaat buluşmasında ve devlet olanaklarının nimetlerinde, paylaşılmasında..
Açılımı sonraya..
NOT:
YÖK Başkanı
Prof. Dr. Yekta Saraç, önceki
yazımla ilgili görüşlerini paylaştı. Özetle, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği kavramı üzerinde bir toplumsal uzlaşma
olmadığının görüldüğünü, ayrışma yarattığını, kavramların uzlaştırıcı olması
gerektiğini, aslında kendilerinin görev alanlarının da “toplumun bütününü”
değil, Akademik dünyamızı ilgilendirdiğini ve bu nedenle de terimde bir
düzeltmeye gitmek istediklerini açıkladı. “Ama
2016’da açıklanan içeriğe tamamen sadığız. Amacımız, Akademi dünyamızda
kadınlara yönelik taciz, istismar, şiddet gibi baskılara son vermek ve
akademide kadın görünürlüğünü arttırmaktır. Bu konuda hiç bir tereddüdümüz yok.
LGBTİ gibi açılımlarla da bir ilgimiz olamaz...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder