Orhan Bursalı, 29 Ekim Pazartesi, 2018, Bilim ve Siyaset
Şüphesiz ki Cumhuriyet ilanı! Ama Cumhuriyet’in arkasında Milli
Kurtuluş Savaşı ve 30 Ağustos Zaferi olmasaydı Cumhuriyet olmazdı!
Zafer kazanılmış, Ankara’da hükümet kurulmuş, devlet ülke çapında
örgütleniyor.. Peki ama rejim ne olacak?
Türkiye topraklarından çıkan tartışmasız en büyük evrensel lider ve
karakter Atatürk’ün kafası şüphesiz ki berraktı. Nitekim akşam Çankaya’da sofrasına konuk olanlara “yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” diyecekti. Yemekten sonra İsmet
Paşa ile sabaha kadar oturacak, Anayasa’da gerekli değişikliklerin maddeleri
hazırlanacaktı. İşte devrimdir bu! Milli Mücadele’nin lideri ve zafer kazananı,
iki gün önce istifa etmiş Rauf Orbay hükümetinin yenisini kurmadan, öncelikle
Cumhuriyeti ilan etmeye karar vermişti.. Kurulacak olan yenisi, ilk Cumhuriyet hükümeti
olacaktır!
Cumhuriyet ilanına Meclis’te karşı çıkacak kimsenin olmayacağı
görülüyordu, her ne kadar sağda solda “kursağımızda Osmanlı yemeği var”
diyenler var olsa da!
Eski Meclis’te çınlayan sesler
Ertesi gün Meclis’te tarihi bir gün yaşanır. Anayasa Komisyonu Başkanı
da Yunus Nadi’dir. Anayasal
değişiklikler hemen yapılır, Cumhuriyet ilan edilir.
Meclis’te hemen herkes konuşmasını Yaşasın
Cumhuriyet diye bitirecektir. Bugün Ankara’da Eski Meclis’e gidin ve
Yaşasın Cumhuriyet seslerini dinleyin! O sesler o küçük salonda yankılanıp
durmaktadır!
Ve Meclis hemen o gün Anayasa gereği ilk Cumhurbaşkanını da seçer!
Eski Meclis’de kulaklarınızı
dikin, bu kez Meclis’in Yaşasın Gazi!
Yaşasın Mustafa Kemal Paşa sözleriyle çınladığını duyacaksınız
Dünün ve bugünün meclisi farklı
İşte devrimci insan ve devrim budur! Ve Atatürk, yaşadığı sürece bu
devrimci karakterini hiç yitirmemiştir. Çünkü yapılacak o kadar çok iş var ki,
bir millet ve vatan yaratılacaktır daha! Bugün Atatürk’e, Cumhuriyete karşı
çıkan ahmakların varlıklarını borçlu oldukları vatan ve millet!
Anayasa’da yapılan bir başka değişiklik de şudur: "Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi
tarafından idare olunur. Meclis, hükûmetin ayrıldığı idare kollarını Bakanlar
vasıtasıyla yönetir."
Bugün ülke TBMM
tarafından yönetilmiyor, bir; içinden
bakan-makan çıkmıyor iki; tüm her
şeyden sorumlu tek kişi var, üç; bu
tek kişi yönetimi sevdası da “modern” Osmanlılıktır, dört; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve ilkelerinden kopmuştur, beş; ülkeyi yönetenlerin hiç biri
Meclis tarafından onaylanmıyor, denetlenmiyor, sorumluluğu da bulunmuyor, altı...
Neden en büyük devrim
600 yıllık Osmanlıyı ve yönetimini, bilime, sanata, sanayiye, insan
yaratıcılığına, girişimciliğine ve yeteneğine, keşiflerine yabancı kalmak
yıktı. Bütün bunlardan zenginlik yaratan Avrupa (ve yukarıda Rusya) Osmanlıyı
darmadağın etti.. 500 yıllık büyük ve devrimci çağ karşısındaki koyu cehaletin
kurbanı oldu Osmanlı. Saray’da kadınlarla ve birbirlerini boğazlamakla zaman
harcadılar. Uyandıklarında ise her şey çok geçti. Ayrıca ulus devletler çağı
başlamıştı..
Osmanlı’dan geride 600 yıllık kulluk düzeni ve bu düzenin
cahil toplumu kalmıştı.
Cumhuriyet ile kulluk düzenini yıkmak ve yurttaş düzenine geçmek kadar dünyada zor olan bir şey yoktur.
Bakıyorum, hala kulluk var, en azından kalıntıları var. Çünkü 100 yaş,
90 ya, 80 yaş, 60 yaş vb bir arada yaşıyoruz ve eski kültür bir şekilde
kültürel kanaldan akıp geliyor. Eksilerek, azalarak, biçim değiştirerek de
olsa..
Osmanlının yıkım sürecinde Saray’ın yanında beslenen Osmanlıcılık ve İslamcılık, Kurtuluş Savaşı ile iktidar ve toplumsal güçlerini
yitirmişti. Bu ikisi de, esas iktidarı belirleyecek büyük güç olan Milli
Kurtuluş Savaşı dışında kalmıştı. Ama toplumda varlıklarını, hatta Atatürk’ün
partisinde sürdüreceklerdi. Devrim, burada uyanık kalamayacaktı!
Kurtuluş Savaşı, Sarayın adamlarıyla değil, milletçe
gerçekleştirilmişti, dolayısıyla özünde Cumhuriyetçi karakterdeydi ve
Cumhuriyetin ilanı ile sonuçlanacağı da açıktı.
Bütün bu nedenlerle Cumhuriyet en büyük devrimdir. Ve yaratıcısı da
Kurtuluş Savaşı, Milli Mücadele ve zaferidir.
Yaşasın Cumhuriyet ve kurucuları!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder