SAYFALAR

20 Ağustos 2018 Pazartesi

Suriye ile el sıkışmaya doğru


19 Ağustos 2018 Pazar / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet




Suudistan Suriye’de PKK- PYD’nin arkasında!
Erdoğan ve Gül’ün Türkiye’ye gelen Suudi Kralını 2007’de Ankara’da kaldığı otele giderek ziyaret ettiğini anımsıyorsunuz değil mi? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde böyle bir skandal ilk kez yaşanmıştı! Ve Kral’a Devlet Şeref Madalyası takılmıştı!
Boğazda Özal zamanında Kral’a Sevda Tepesi peşkeş çekilmişti! 2014’te TURGEV isimli iktidar vakfına yüklü bir bağış yapıldığı iddiası ile Sevda Tepesi’ne yasalara aykırı imar izni verilmişti. Mahkemeler bu izni iptal etmişti.
Bizimkilerde tek taraflı bir Arap hayranlığı hep vardır. Karşılığında ise Arapların Türk nefreti durur. Bizimkiler ümmetçidir. Arapların hiç birinde “ümmetçilik” yoktur. Bizimkilerin “Türklüğü” siyasidir. MHP vb ile siyasi ittifaklarda kabarır. MHP’liler de bunu “yutar”.
Bu kısa anımsatmalardan sonra güncele gelelim:

100 milyon

Suriye’de PKK / PYD’nin denetimi altındaki bölgelere yardım için Suudi Arabistan 100 milyon dolar bağışladı. Beyaz Saray yardımın 320 milyon dolara çıkacağını belirtti.
Şüphesiz, ağırlıklı Kürt bölgelerinin de içme suyu, yol, enkaz kaldırma vb gibi gereksinimleri var. Burada yardımın siyasi tercihine dikkat çekiyorum.
Suudi araplar + ABD + PKK/ PYD, İran’a, Türkiye’ye ve arkada Rusya’ya karşı bir aks oluşturdu. Şüphesiz İsrail de bunun bir parçası.
Bu aksta iki üç yıl önceye kadar Davutoğlu- Erdoğan da vardı. Hepsi birden Şam’da Esat’ı yıkmak için iç savaşı körüklüyorlardı.
Fakat Ankara yanlış yerde durduğunu, PKK ve PYD’nin tüm Güney sınırlarımızı kontrol altına aldığını görünce, yarım saf değiştirdi.
Fakat arafta duruyor. Ya o tarafa ya bu tarafa devrilecek.

Şam sınırlarımızda

Suriye ülkesini kurtara kurtara geldi kontrolümüzdeki kendi topraklarına dayandı. Teröristler orada. Rusya- İran- Türkiye arasındaki Astana  anlaşması İdlip’de savaş denetlemeyi öngörüyor ama teröristler hariç. Suriye’yi parçalamaya, Şam’ı yıkmaya ve ayrı devletçikler kurmaya yeminli ne kadar terör örgütü varsa hemen hepsi İdlip eyaletinde.
Suriye bunları temizleyecek, topraklarını kurtaracak ve ülkesinin birliğini sağlayacak.
Ama nasıl? Dayandığı topraklarda Türk askerleri var! Ayrıca teröristlerin denetiminde Suriye halkı da var.
Hayatın ta başından beri gelip dayattığı siyaset, Ankara ile Şam’ın yeniden el sıkışmasıdır. Ankara’nın kontrolündeki özgür Suriye Ordusu bir hikayedir. Kimse onlara, arkasında Türkiye’nin olacağı bir “derebeylik” vermez. O nedenle, ÖSO’ya boşu boşuna yüz milyonları yedirip durmayın. Yazık paralarımıza..
Ankara’nın yolu daraldı. Lavrov ile nasıl bir yol izlenmesi gerektiği üzerine görüşmeler sıklaştı. Akar ve MİT Başkanı Rusya’ya gitti. Çavuşoğlu, “teröristlerle sivil halkın nasıl ayrışacağı önemli” demeye yöneldi. İdlip önümüzdeki süreçte Suriye’ye devredilecektir. Teröristlerin nasıl ayıklanacağının görüşmeleri yapılıyor.

Nikah tazeleme

Cumhurbaşkanı da uzun zamandan sonra ilk kez Atatürk’ün “Yurtta sulh  Cihanda Sulh” politikasını vurguladı. Bu, Davutoğlu ile birlikte Orta Doğu’da uyguladıkları “Osmanlı bölgeleri bizim kültürel hinterlandımızdır” gibi genişlemeci politikanın sonunun ilanı olabilir.
O halde Şam ile birlikte yeniden bir “nikah tazelemek” gündemde.
Burada bizim için iki önemli konu var: Şam’ın tüm topraklarına hakim olması.
PYD’nin kontrolündeki  Fırat’ın doğusunun, şu veya bu şekilde ama mutlaka Şam’ın merkezi yönetimine entegre edilmesi önemli.
Ve sınırlarımızın öte yanı da, Ahmet Yavuz’un dediği gibi, PKK- PYD’lilerce değil, Suriye Ordusunca denetlenmeli.
İkincisi İdlip- Afrin bölgelerinde PKK-PYD yayılmasına, idari vb Suriye’nin asla izin vermemesi ve Ankara – Şam arasında bu konunun da kesin anlaşmaya bağlanması.
Bizim için önemli olan Suriye topraklarından Türkiye’ye yönelik herhangi bir terör saldırısının kesin önlenmesidir.
Eğer bunu hedef alan kararlı bir politika izlenirse, ABD’nin Fırat’ın Doğusun İran’a, Türkiye’ye karşı bir üs olarak kullanma olasılığı da önlenmiş olur.
Hayat Türkiye’yi bu noktaya sürüklemelidir.
Arafta kalındığı sürece, acısını ve zararını feci çekeceğiz.


18 Ağustos 2018 Cumartesi

Bir tvit ile ekonomi sarsılıyorsa, bu durumu kim yarattı?

16 Ağustos 2018 Perşembe / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Edremit’te coşkulu kitap fuarı söyleşiler ve imzalar sürüyor. Halktv’nin naklen de yayımlanan açık oturumu ilgi ile izlendi. Semra Topçu moderatörlüğünde Uğur Dündar, Ayşenur Arslan, Şaban Sevinçve benim de katıldığım söyleşide, yeni yayın döneminde yapılacaklar gündeme gelirken, şüphesiz ki daha çok ülkenin durumu, niye ve nasıl bu duruma düşüldüğü, ABD’nin saldırısı gibi sıcak konular tartışıldı.
 İktidar, büyük saldırı altındayız gerekçesi ile dolar yükselişini anlatmaya ve içine düşülen zorlukları yine bir dış düşmanın üzerine yıkmaya çalışıyor. Evet bu kez dış düşman var ve saldırısı doların 7’leri aşmasında en az 1 liralık bir köpük ve kaçış paniği yarattı.
Burada ana mesele, Trump’ın bir tviti ile ekonominin ve piyasaların nasıl bu kadar allak bullak olabildiği sorusu ve buna verilmesi gereken yanıttır.
Vahşi Batı’nın kovboyu bu tviti atarken, Türkiye’de piyasalarda bir panik havası yaratacağını bilmiyor muydu biliyordu.
Nitekim daha sonraki açıklamalarında, Türkiye ekonomisi zaten sorunluydu itirafını yaptı Beyaz Saray sözcüleri.
Doların zaten 5 TL’ye tırmandığı, bunun da ekonominin zayıflığını gösterdiği, bir borç ekonomisinin her zaman bir krize gebe olduğu, Amerikalılar farkında değil miydi?
İktidar, Cumhurbaşkanı ve adamları, ülkeyi ekonomik olarak bu duruma sokmasalardı, zayıf, kırılgan bir ekonomi yaratmasalardı, Trump’ın bir tvitiyle allak bullak olur muydu piyasalar?
Daha doğrusu, Trump sonuç vermeyeceği veya çok zayıf bir etki yaratacağı için, kendisini açmaza sokacak böyle bir tvit atma cesaretini gösteremezdi.
Bu açıdan bakıldığında, iktidar dış olumsuz etkilere son derece açık ve hemen bir sallayışla dibe vuran bir ekonomi yarattığı için Türkiye’nin bu durumundan birinci derecede sorumludur. Bu kaosun sahibidir.
Ulusal bir ekonomi yaratamamışlardır, 500 milyar dolara yakın dış borçla ancak dönebilen, sürekli yabancı sermayeye muhtaç, ama dışarıdan küçük bir fiske ile büyük çalkantılara giren bir ekonominin patronu bir iktidar var. Bu açıdan eğer hesap sorulacaksa, öncelikle tabii ki bu iktidardan sorulmalı.
İktidar ise zeytinyağı gibi üste çıkmakta, krizin sorumluluğunu Trump’a, dış düşmana yüklemekte ve yine politik bir manevra ile kendi seçmenini iktidar etrafında konsolide etmeye çalışmaktadır.
Bu ne kadar tutar bilmiyoruz, ama karşısında ağzı var dili yok, gerçekleri açıklama kampanyalarıyla halkı aydınlatmaya girişemeyen bir muhalefet olduğu için, olaydan yine mazlum ve masum olarak çıkacak gözükmektedir. Dahası suçlu koltuğuna muhalefet bile oturabilir sonunda.. Belki de bundan korktukları için sus pus bir duruma girdiler...
İktidarın da bir vizyonu yoktur. Dış sorunlar o kadar büyük ki, mesela Suriye mesela İran ambargosu gibi bekleyen ve yakınlaşan büyük sorunların üstesinden gelebilecek kapasite bulunmuyor.

Edremit harika bir yer

Muazzam Kaz Dağları ile deniz arasında uzayıp kuzeye doğru giden olağanüstü bir bölge ve bu açıdan da yerli ve yabancı turizmin hücumuna uğruyor. Belediye Başkanı Kamil Saka yazın 1,3 milyona büyüyen nüfus yoğunluğu ile başa çıkmanın cabası içinde. Kaz dağlarında Şahin Tepesi’nde el değmemiş dağ sularının eşliğinde ve deniz manzarasında keyifli bir kahvaltı, arkasından Bostancıoğlu ailesinin müze kıvamında açtığı “Sarıkız Kazdağı Etnoğrafya Galerisi”, özel arkeolojik koleksiyonlu, Atatürk’ün Edremit gezisinden özgün fotoğraflar ve o zaman kullandığı özel fayton, Sabahattin Ali, Ali Ekber Çiçek, Tuncel Kurtiz, Sarıkız özel galerileriyle, ve Kaz dağlarının efsaneleriyle Edremit’e büyük bir değer katmışlar. Sağ olsunlar.
Gölgede kahve içimi, gül suyu gibi çeşitli şerbetleri, özel zeytinyağları ve hediyelik eşyalarıyla bir çekim merkezi yaratmışlar. Biz belediyenin otelinde konakladık, ama dağ eteklerinde Manastırhan Butik Otel gibi, bir kaç yüzyıllık tarihi çınarlı güzel yerleri de var.
Deniz mi Kaz dağı mı..
Kaz dağları!

Dolar imparatorluğu ve TR için yeni bir politik vizyon, Suriye kilidini açın


14 Ağustos 2018 Salı / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

 ABD şüphesiz ki dünya siyaset ve ekonomi arenasında istediği zaman tek başına keyfi hareket eden, bazen BM’yi araç olarak kullanan veya buna bile ihtiyaç duymadan kararlarını senaryolarını uygulamaya koyan bir “haydut devlet” niteliğinde.
Emperyalizmin şanında bu vardır. Özellikle “yara alan” bir “vahşi” saldırganlaşır.
ABD’nin dünya tahtında tartışılmaz egemenliği artık yok. Ama dünya üzerinde askeri gücü bir tehdit. Bu gücün yanında ABD’nin egemenliğini ayakta tutan bir de dolar gücü var. Dolar imparatorluğu, tüm ABD’nin ana ekonomik gücü. Trilyonlarca doların mesela karşılığı yok, ama bir imparatorluk parası olarak hala büyük bir değişim aracı gücüne sahip.
Her ülkenin depoları dolarla, Amerikan hazine bonolarıyla dolu. Mesela sadece Çin’in elinde 1,2 trilyon dolarlık Amerikan varlığı var. Ekim 2017’ye göre, Japonya 1 trilyon 93 milyar, Irlanda 312, Brezilya 320, Cayman adaları 270, İsviçre 254, İngiltere 226, TR 60 milyar kadar Amerikan varlığına sahip.
2015 rakamlarına göre (daha yenisi vardır) ülkelerde tutulan toplam 8 trilyon döviz rezervinin yüzde 63’ü $ cinsinden. Başlı başına büyük bir ekonomik güç.
Dolar varlığı ülkelerin de zenginlikleri durumunda! ABD bir süredir doları değerlendiriyor. Ekonomik milliyetçilik programı ve dünyaya açtığı ticaret savaşı sonuçlarının bir lehte göstergesi olarak da kalkınma hızı yüzde 4 oldu! Dolar faizi yüzde 2,5’a yaklaştı. ABD mesela çelik üretimini koruyor, ama ABD’de buna karşılık her şey pahalanıyor, mesela bir inşaat maliyeti bir yıl önceye kıyasla yüzde 25 kadar arttı!


Dolar imparatorluğu sınırlanmalı

Çin’in bu konuda çok dikkatli gelişimi var. Bölgesel işbirliklerinde dolar yerine ulusal paraların dolaşımı sağlanabilir.
ABD’nin keyfi kararları AB’yi de müthiş rahatsız ediyor. Mesela TL’ye Trump’ın körüklediği panik atak, AB’yi de endişelendirdi. ABD ile AB arasında her alanda makas açılıyor.
Ticaret savaşları, askeri harcamalar, NATO, İran’a ambargo..
Tüm bunlar, Vahşi Batı Kovboyuna karşı aslında neredeyse tüm dünyayı doğal müttefik yaptı.
Burada İran somut bir durum.
Bu örnekte Çin, Rusya ambargoya uymayacak.
AB direniyor, yönetimler karşı çıkıyor ama bazı şirketler ilişkilerini askıya aldı, bunların ABD’de yatırımları- satışları fazla.

Kaybeden Trump olmalı

Bir dayanışma ağı ile, Trump’ın kovboy tehditlerini boşa çıkartacak bir dayanışmaya girilebilir. Trump’ın bu tehditleri sonunda ülkesine zarara dönüştürülebilir. ABD bu gidişle pahalandığı için ihracatı da darbe yiyor.
Kovboy ambargoyu deleni kara listeye alırız diyor ya, o gücü yok. Eğer Trump saldırganına bir şekilde karşı çıkılmazsa, herkes kaybedecektir.
 Doları değişim aracı ve depo para olarak değerini azaltacak her adım önemli. Bu çerçevede kripto paraların önemi daha da artacak.
ABD’nin dünyayı saran internet şirketlerine ve ürünlerine vergiler giderek artacak, artmalı
Avrupa ile Rusya’nın ve Türkiye’nin çıkarları ortaktır.
Türkiye şüphesiz ki AB ile ilişkilerini daha da güçlendirecek adımlar atarsa, hukuk devleti, kurumsal yönetişim ve iletişim, basın özgürlüğü konularında AB’ye yaklaşırsa, kendine sağlam bir kale yaratmış olur. Her türlü atağa karşı!

Suriye kilidini açın!

Rusya ile AB arasında da yeni bir dönem başlamalı, Türkiye akıllı yönetilirse, bu konuda Rusya ile ilişkileriyle aracı bile olabilir.
Bu çerçevede Türkiye’nin önünde en önemli engel Suriye’deki artık bitirilmesi gereken politikasıdır. Şam- İran- Rusya- Türkiye dostluğu- Ortadoğu’yu emperyalistin at koşturduğu bir kriz alanı olmaktan çıkartır.
Bunun için iktidara yeni bir ufuk çizgi gerekir.
RTE, Atatürk’ün Yurtta Sulh Cihanda Sulh politikası esasımızdır dedi. Düne kadar bu politikayı pasif bulurdu, eğer Türkiye’yi bu bağlamda geleneksel çizgisine oturtma niyeti varsa, Suriye’de temel bir değişikliğe gitmek zorunda.
Bu kilidi açarsa Ankara, önü açılır, rahatlar, yeni olanaklar ortaya çıkar.
Açamazsa, Türkiye yalnız kurt olarak kalmaya mahkumdur, her türlü saldırıya da açık olarak.
Geçici mevsimsel değil, uzun vadeli ittifaklara gidilmeli.