8 Mart Perşembe, 2018 / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
“Bir ülkede halk
bunalmış ve ellerini semaya açmış adalet çığlığı atar hale gelmişse oradaki
yargı sisteminde bir sorun var demektir..” Cumhurbaşkanı bu sürpriz sözleri
herhalde ziyaretten döndüğü çeşitli Afrika ülkelerindeki durumlar için
söylemedi. Yoksa Avrupa ülkeleri, ABD’yi mi eleştiriyordu? Ülkemizi içine
soktukları adaletsizlikler çukurunun dibinden yükselen bir ses gibi geldi bana.
Kılıçdaroğlu’nun büyük Adalet Yürüyüşü’nün toplumda
bulduğu eş yankı mı Cumhurbaşkanı’nın adalet için bu sözleri dile getirmeye, ve
ilgisiz bir rol çalmaya itti?
Tıpkı İstanbul’u bir ucubeler gökdelenleri kentine
dönüştürdükten sonra, evet biz de suçluyuz İstanbul’u batırdık
demesi gibi, ülkeyi adaletsizlikler batağına yuvarladıktan sonra şimdi de adaleti
de batırdık itirafı mı?
Mesela Cumhuriyet’in bir yılı aşkın bir süredir
içeride onurlarıyla yatan Ahmet Şık,
Murat Sabuncu ve Akın Atalay’a
yapılan büyük haksızlık ve adaletsizliklere, mahkeme, RTE’nin sözlerinden sonra
yeter artık, tamam diyecek mi, yoksa bakmayın Cumhurbaşkanının o sözlerine,
politik bir laf etmiş, biz ise verilen siyasi görevi yerine getirmeye devam
mı diyecek?
Bilmiyoruz, ama üç arkadaşımızın durumunun, ülkedeki
adaletsizliklerin, hukuksuzluğun, keyfi ve siyasi yargılamanın tam da bam teli olduğunu biliyoruz.
Şüphesiz binlerce insan hayatları çarmıha gerilmiş bekliyor.
Ve kadınlar da...
Bugün Dünya Kadınlar Günü... adaletsizliğin,
eşitsizliğin, şiddetin, her türlü erkek alçaklığının ve kaba gücünün altında
hayata geldiğine pişman edilen milyonlar, toplumun ana kurucu gücü, göğün
yarısından fazlası..
Sadece erkeklerin olsa... Polis ve devlet gücünün,
iktidarın siyasal nefretinin copları, şiddeti ve büyük hoşgörüsüzlüğü altında
saçları yolunan, başı ezilen, yerlerde sürülen ve içeri atılan kadınların
manzaraları.. “Kadınlara eziyet edenler insanlıktan nasibini almamışlardır”
söylemindeki iktidarın gözleri, acaba bu manzaraları görmüyor mu?
Ya o nefret ve kin dolu saldırıyı yapan, saldırıya
amirleri tarafından teşvik edilen polislerin coplarını ve tekmelerini sallarken
gözleri önünde hayatındaki kadınlar, anası, bacısı, eşi kızı hiç mi
canlanmıyor? Bu polisler insan hakları eğitimi alıyorlar, laf olsun diye mi...
Türkiye’de
aşılması giderek zorlaşan bir kara duvar yükseliyor.. Adalet bakanlığından
yargıçlara “sanıkları salıvermeden önce mutlaka bize danışın” yazıları gönderilebiliyor!..
Hukukçu bozuntuları da iktidara yanaşma yarışında,
ekranlardan, “evrensel insan hakları
batının uydurduğu şeylerdir, kendi kriterleriyle Türkiye’yi yargılayamazlar,
Türkiye’de demokrasi ve adalet gelişiyor” utanmazlığı içinde insanlıklarını
da batırıyorlar.
Bunlar kullanıp kullanıp yarın çöplüğe atılacaklar. Bu
kadar ipini pazara çıkartıp kişilerin hiç kimse, bu iktidar bile, herhangi bir
yere – göreve getirmez. Sadece kullanıldıkları ile ve tükenmişlikleri ile
kalacaklar.
Acaba bunun farkındalar mı?
Evet de diyor Cumhurbaşkanı? “Bir ülkede halk bunalmış ve ellerini semaya açmış adalet çığlığı atar
hale gelmişse oradaki yargı sisteminde bir sorun var demektir..”
Sadece yargı
sisteminde sorun olsa... Ama en önemlisi..
Adalet, adalet ve adalet..
Yine adalet, herkese adalet.. Atalay. Sabuncu ve Ahmet
Şık’a adalet!
ÜNİVERSİTELER VE KADRO
Üniversitelerde iktidarın atadığı rektör ve ekipleri, hak ve
adalet ve akademik kuralları hiçe sayan davranışları ne kadar yaygın! Adıyaman
Üniversitesi ile geçen yazımda kısa değindiğim duruma ilişkin daha büyük
açıklamalar geldi.
Mesela: “Üniversitemizde
neredeyse dört akademisyenden birine kadro verilmemesi, rektörümüzün
çevresindeki bazı kişilerin yönlendirmesi ile kararlar alması üniversiteyi
bitirdi. Çalışma barışı ve huzurunu yok etti. Üniversitenin 2006 yılında
kurulmasıyla 60 kişi Yüksek Lisans ve Doktora için yurtdışında en kaliteli
üniversitelere gönderilmişti. Bunların çoğu eğitimleri tamamlayarak döndüler
ancak yüzde 90’ına kadroları verilmedi. Rektörümüz, yasal zemini olmamasına
rağmen "Mayıs 2019 görevimi tamamlayacağımı düşünenler, sevinmesinler
üçüncü dönem de görevime devam edeceğim" diye akademisyenleri tehdit
etmeye devam ediyor...”
Ama başka üniversitelerden de, mesela: “Sorun sadece o üniversitede
değil, Marmara Üniversitesinde de kadro verilmiyor. Bir çok fakültede öğretim üyesi doçent iki – üç yıldır kadro
beklentisi içinde..”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder