26 Şubat Pazartesi, 2018 / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
“Dikili
ağacınız, yok ülkeye neyin inşa ettiniz, diktiniz” söylemini ikide bir
gündeme getiren ve CHP’ye yerden yere vuran Cumhurbaşkanı ve diğer iktidar
liderleri karşısında CHP’lilerin doğru dürüst savunma yapabildiklerini
görebiliyor muyuz?
Savunma, bu Cumhuriyet sizden önce “şunları dikti,
üretti, yaptı..” biçiminde büyük bir
halkı aydınlanma kampanyası olarak yürütülmediği sürece, bu millet, gece
gündüz televizyonların 30 kanalında birden ve aynı zamanda yayımlanan iktidar
konuşmalarını dinleye dinleye, yahu gerçekten de her şey bunların zamanında
yapıldı diyecek.. (*)
Zaten kendilerinin de “çalıyor ama çalışıyor”
söylemi, ülke çapında kabul görmedi mi??
CHP bunu başaramıyor. Biraz haksızlık yapmış olsam da:
Günlük sade suya tirit polemiklerle hayatını geçiriyor.
60 milyar doları aşkın, kendilerinden önceki Cumhuriyet hükümetlerinin
ürettikleri değeri satarak iktidarlarına katık yapan bir iktidar var
karşılarında.. Ama bu gerçeği günler sürecek bir kampanya ile halka
açıklayacaklarına, bir sıradan haber veya parti sözcülerinden birinin demeci
ile geçiştiriliyor.
Türkiye’nin borç yükü de aynı öyle, bir parti
yetkilisinin uzun demeci olarak okuyoruz gazetelerde, (tabii ki esas olarak
Cumhuriyet’te).
Mahfi Eğilmez’in yazısından bakıyorum şimdi:
Kırılganın en kırılganı
Türkiye’nin toplam (özel+devlet) brüt dış borcu 438 milyar dolar. Bunun Gayri Safi
Yurtiçi Hasıla’daki payı yüzde 52. Yani toplam hizmet ve mal üretiminin
yarısından fazlası dış borç. Kırılgan 5’li diye dünyanın andığı ülkeler
arasında en yüksek oran bizimki. Mesela Breazilyanın bizdan fazla borcu var:
556 milyar dolar. Fakat bu borcun GSYH’daki payı küçük: yüzde 30.
Yani, Brezilya ekonomisinin bu borcu ödeme kapasitesi
bize göre çok yüksek, kırılgan olmasına rağmen üretiyor.
Bizim ekonomi ise, neredeyse tamamen borçla dönen bir
yapıya sahip. Özellikle 2016’dan sonra dış borçta füze gibi artış var.
2002-2015 arası 3,5 kat artış..
Türkiye’nin 2002’de toplam brüt dış borcu azdı, 130
milyar dolar yakın, fakat GSYH içindeki payı da çok yüksekti: Yüzde 54.8.
Ekonomist diliyle konuşamayız, bütün bu borç yükü şunu
anlatıyor: Asla makul bir borç değil. Sermaye ihtiyacında tamamen, vay alçaklar, vay faiz lobisi diye
saldırdığınız Batı’ya muhtaçsınız..
Havada yerli ve milli lafları
Afedersiniz yerli
ve milli iddiasındaki iktidara yakıştıramıyorum bunu! Ne rezalet!
Damarlarında (ekonomi) yabancı kanı akıyor!
Yüksek borç tutarınız aynı zamanda şunu söylüyor:
Aldığınız borca daha yüksek faiz ödüyorsunuz. Kırılganlık, üretemezlik, yüksek
(teknolojik) katmadeğerli bir ekonomi yaratamayın düşük ve orta teknolojik bir
ekonomiye saplanıp kalmanız, yüksek borca bağımlılığınız gereği olarak faiziniz
de yüksek. Ne kadar, 150 milyar dolar toplam faiz mi ödediniz?
Tamam, tüm ülkelerin borcu var. Ama yüksek teknolojik
mal ve hizmetler üretme kapasiteleri yüksek ve bir sorun yaşamıyorlar. İleri
teknoloji ihracarı, toplam ihracak içindeki yapı yüzde 4’ün altında!
Bu şu demek: ihracatın yüzde 94’ü emek yoğun, düşük ve
orta teknoloji üretimine dayanıyor. Yani, ihracatın getirdiği kazanç az. Yaygın
yeterince sermaye üretimine katkısı zayıf. Dolayısıyla sermaye açığını da ancak
borca yüklenerek kapatabiliyorsunuz.
Sermaye üretemeyen yapı
Köprüler, otoyollar tüneller ve
havaalanları... hepsinin kaynaklarını
araştırın, dış borçla döndüğünü göreceksiniz. Üstüelik bunların hepside iyi
faizler ödüyoruz! Fakat bunlar ekonomiye yüksek katma değer, dolar,
getirmedikleri, “sermaye üretmedikleri” için, üretken ekonomiye katkıları
minimal düzeyde. Mesela tünel, köprü, oto geçişlerini “dışarıya ihraç” edip
dolar kazanamıyorsunuz!
İhracat her şey değil tabii.. Bu ülke insanı için de
önemli hizmetler gerek. Ama
yüzmilyarlarca dolar borca girerek yatırım yapıyorsanız, bunun ekonomiye
çok önemli ve katma değeri yüksek geri dönüşleri olması gerekir.
Oysa, iktidara geri dönüşü “çalıyor ama çalışıyor” halk söyleminden ibaret kalıyorsa!
(*) Ne zaman
basın özgür olur? Kanallar, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, iktidar önde
gelenlerinin politik söylem ve palavralarla dolu konuşmalarını baştan sona
yayınlamadıklarında, bunlardan sadece haber bültenlerinde kısa özet vermeyi
başardıklarında...