SAYFALAR

13 Aralık 2017 Çarşamba

Türkiye ve İran, İslam Altın Çağının mirasını devralmalı

Dünkü yazımda a) İslam Dünyası 1300’lerde bilim, teknoloji, sanat, düşünce, felsefede Altın Çağ’ını bitirip 700 yıllık bir karanlık dönemin hükmü altına gidi ve bu sürüyor; b) hemen arkasından parlayan Osmanlı İmparatorluğu da, İslamın Altın Çağı’nı devralmadığı, sürdürücüsü olmadığı ve dolayısıyla yine bilim, teknoloji, sanat, felsefe konusunda kocca bir sıfır çektiği için, karanlığın sürdürücüsü oldu. Osmanlı da 600 yıl kaybetti.
İslam’ın Altın Çağını veya Rönesansını devralan ve mirasçısı ise Avrupa oldu ve 700 yıl boyunca ürettikleriyle bugünkü dünyanın egemeni ve belirleyicisi oldu. Ayrıca, İslam Dünyası üzerinde de egemenlik kurdu..
Batı dünyasında birbirini boğazlayan kimse yokken, İslam dünyasında ölüm, kan ve gözyaşı hüküm sürüyor!
Tarihsel gelişmenin ve bugünün özeti bu..

Çıkış aranıyor

Türkiye, İslam Dünyasının bir parçası, isteseniz de istemeseniz de.. Ne kadar yüzümüz Batı’ya, çağdaş uygarlığa yönelik olsa da, kültürümüz İslam dünyasının parçası. Türkiye, Cumhuriyet, laiklik, evrensel hukuk ve demokrasiye gelişme önünde kurulduğu için, 94 yıl önce İslam Dünyasının karanlık geçmişinden ve kaderinden ayrıştık.. Bugün tam o bataklığın içinde olmadığımız için, farklıyız.
Türkiye’nin ayrışma noktalarını yazacağım, ama bugün söz verdiğimiz konuya girelim.
İslam dünyasının bu bataklıktan kurtuluş umudu var mı?
Herkes sezer ki, 600-700 yıllık boşluğu ha deyince kimse kapatamaz. Sihire büyüye inanç yüksek, ama Allahın sihirli değneyi yok ki bu dünyanın üzerine değsin ve 700 yıllık bir sıçrama yaptırsın.
Fakat, şüphesiz ki bu yola girmek isterlerse 700 yıl beklemeleri gerekmez, 30- 50 yılda güçlü bir kıpırdamayla büyük “yer değiştirme” gerçekleştirebilirler. Bu bir topyekün – ulusal irade meselesi.
Arap Baharı bir umut ışığı yaktı, ama Batı İslam ülkelerini bu umudun içine gömdü. Tabii, yerli iktidarların da işbirliği ile, veya yerli iktidarların paçayı kurtarma işlevi ile.. Beyin, hedef ve irade olarak hazırlıklı olmayan hiç bir ülkede başarı beklenemez.
Baktığımda, henüz bir aydınlık işaret görmüyorum. Bu demektir ki, parçalanma ve kölelik sürecek.

Bir olasılık var: Türkiye ve İran.

İki ülke de Arap dünyasının bir parçası değil.
İki ülkenin de geçmişinde güçlü iradeler, uygarlıklar, inşa ettikleri özgün kültürleri var.
İki ülke de, bilim, teknoloji ve kültürde hızla gelişecek potansiyellere, temellere, insan güçlerine sahip.
Ve İslam dünyasının birer parçaları..
İslam dünyasına, çevresinde dönebilecekleri bir kutup yıldızı gerekiyor.
Türkiye ve İran birlikte bence bu kutup yıldızı olabilir.
Tek tek bunu başaramazlar, ama işbirliği – güçbirliği – büyük ortaklıklar ve projelerle başarabilirler, üstelik 10- 15 yıl içinde de ürünlerini alabilirler.
Bunun için gerekli iki kavram ve hedef şart:
İlki geçmişe değil, geleceğe bakmak. Geçmiş, ayırıcıdır. Bir araya gelmemek ve ortaklık kurmamak için bin bir bahane bulursunuz.
Ama bugün ve gelecek temelinde hareket eder ve geçmişi ayıklarsanız, ayak bağlarından, zincirlerinizden kurtulursunuz.

Geçmişi silin, geleceğe bakın

Geçmişi mi yaşayacaksınız, yoksa geleceği mi... Soru bu kadar basit.
İslam dünyasına bakın: Hepsini birbirine düşüren geçmiş, ayrılıklar ve bunların hepsi de din temelinde, dini kavramlar ve yönelişlerde kaynaklanıyor.
Sünni- Şii ve başka şeyler.
Geçmiş bu açıdan bir bataklıktır. Kimseye bir yararı yok. Ancak emperyalistler bu ayrılıkları çok iyi bildikleri için savaştırmak ve parçalamak için bunları kullanıyorlar.. Aptal mısınız!? Yoksa emperyalistlerin işbirlikçisi ve onların sayesinde iktidarda kalan uşakları mı?
Türkiye ve İran’ın, gelecek perspektifi, özgürlükleri, refahları ve İslam dünyasına bir kutup yıldızı olma hedefleriyle, mezhep ayrılıklarını da tamamen saf dışı bırakarak, bir büyük örnek oluşturabilirler ve İslam dünyasındaki barikatları yıkabilirler..

Anahtar sözcükler:

Geçmiş değil gelecek..
Bilim- teknoloji, düşünce ve sanatta çağdaş üretici olmak ve büyük ekonomik değerler yaratmak..
İnsani değerleri öne çıkarmak, hukuk, demokrasi...
Ayrılıklar değil, bütünlükler, işbirlikleri..
Dinsel bakış açıları geçmişle ilgilidir, gelecek!

İslam Altın Çağı’nın mirasını devralmak ve İslam dünyasına umut olmak.
12 Aralık 2017 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder