SAYFALAR

20 Aralık 2017 Çarşamba

Türkiye “bölgeyi sakinleştirecek” politika uygulayabilir mi?


Prof. Dr. Bozkurt Güvenç hocamdan bir destek mesajı geldi:
“Türkiye daha sakin bir yerlere taşınamayacağına göre, akla en yakın gelen çözüm bölgeyi sakinleştirmek olabilir. Bu açıdan, Türkiye-İran rekabeti yerine işbirliği akılcı seçimdir. Bu yalnız, büyük güçlerin at koşturmasına değil, İslam’ın tarihi Sünni - Şii ikilemine barışçı bir çözüm olabilir gibi görünüyor.
“Yani (bu öneri) ciddiye alınmalı, ama siyasi bir çelişki var. Son İran Devrimi İslami görünüşü arkasında bilim-teknoloji ve demokrasiye yönelirken, bugünkü Türkiye Batılı, çağdaş görüntüsü arkasına gizlenmiş çağdışı bir İslam’a sığınıyor. 
“Ve de Batı dünyası, bağımsız bir Türkiye yerine sömürüye açık ve savaşa yatkın bir Türkiye’yi tercih eder görünüyor.. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinde, iki ülke arasında yaratılacak Yeni Kürdistan, Böl-yönet politikasının bir uzantısı olabilir. Müslümanlar birbirleriyle savaşmalı ki sömürüyü görmesinler...”

Ulusal çıkar

Üç gündür dile getirmeye çalıştığımı çok net özetlemiş Bozkurt hoca. Teşekkür ederim.
Dünya devine karşı Türkiye, akıllı, ama ikinci ve üçüncü ülkelere karşı da düzgün ve dürüst politikalarla bölgeyi “sakinleştirebilir”.
Düne kadar Türkiye’yi yönetenler, Davutoğlu’nun “oraları bizim Osmanlının değil miydi..” tezleri doğrultusunda, “hak iddia” eder bir pozisyon almıştı.
Cumhurbaşkanı da “Şam’da Emevi Camiinde namaz kılacağız” biçiminde üst perdeden bu emelleri dillendirmişti.
Tam bir genişlemeci, başka ülkelere temelden saygısız ve hegemonyacı politika kısa sürdü ve baktılar ki, “Şam mam derken aslında bizim topraklar da elden gidecek”, gerçeklerle yüzleştiler..
Ne Emevi Camii kaldı, ne Şam hayali...

Ulus devletlere çarptılar

Davutoğlu’nun da çağdışı, 150 yıllık “ulus devletler çağı”nı zerre görmeyen bilmezlikten gelen politikası, başka milletler ve ulus devlet duvarlarına tosladı.
Gelinen nokta, bölgede devletlerin varlıklarını sürdürmelerinin ne kadar önemli olduğunun “sosyal ve siyasi pratikte” doğrulandığını görmektir. Kan ve gözyaşı akıtılması bahasına!
Öyle BOB Eşbaşkanlığı gibi emperyalistlerin verdiği rütbelerin aslında bölgenin parçalanmasına, İslam ülkelerini ve milletleri birbirine düşürme ve savaştırarak yok etmeye hizmet olduğunu hayat gösterdi.
İlgili kişilere hayat bunu gösterdi mi tam da bilmiyorum!

Sınırlara ve ülkelere dokunma!

Evet, Bozkurt hocanın dediği gibi Türkiye çok acil olarak “bölgeyi sakinleştirici” bir pozisyon almalı.
Sadece “sakinleştirici” değil, aynı zamanda bölgede dayanışma ve işbirliği temelinde büyük ortaklık projeleri geliştirmeli.
Şimdilik bu konuda birlikte hareket edilecek ülke İran. İran ile “geçici durum ve güncel çıkarlar” gereği değil, daha uzun vadeli ve bölgeye gerçekten istikrar getirecek uzun soluklu politikalar izlenmeli.
Bu iki ülkenin “birlikteliği” emperyalist emeller karşısında aşılmaz bir kaya görevi görebilir.
Böylece mezhep konusunun aşılmasında da büyük bir adım atılmış olur.
Nedir bu emperyalistlerin, İngiliz ve sonra da Amerikalıların yüzyıllardır savaştır, böl parçala yönet politikalarına bir son verememek! Müslüman ülke yöneticileri yüzyıldır bu kadar mı akıldan noksan.
İran ile birlik sonra, Suriye ve Irak’la, zamanla “istikrarı tamamlayıcı” bir zincir oluşturur.

Türkiye’ye kötülük yapmayın

Rekabet, üstünlük taslama, minik ve komik hegemonik politikalar, sadece ve sadece bölge dışı büyük güçlerin parçalama politikalarına hizmet eder. Bir bakmışsınız birbirinizle savaşıyorsunuz.
Nedir o bölgeye yönelik Suudi saldırgan emelleri!
Suudi parasıyla kendini Riyad’ın politikasına peşkeş çeken bir dizi “İslam” ülkesinin var olması da neyin nesi.

Bozkurt hoca iktidarın Türkiye’yi sokmaya çalıştığı “siyasal İslamist” kulvarın büyük çıkmasına işaret ediyor. Bu mümkün değil, Türkiye’ye en büyük ihanet olur ve bu kez büyük iç kargaşalıklar içine yuvarlanmış, emperyalistlerin armut piş ağzıma düş politikasına teslim olursunuz.
18 Aralık 2017 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder