Gazete yönetimi Nuray Mert’in “işine” son verdi. Tabi
liberal yandaşlık hemen harekete geçti. T-24 yazarlarından Hasan Cemal “kınadı”. Oyla
Baydar tek tipçilik adı altında neredeyse faşistlikte suçlama noktasına
vardı.
Arka planda “yetmez ama evet”çilik mekanizması ve
dayanışması işliyor. Her ne kadar Nuray Mert 2010 Anayasa Referandumu'nda Hayır oyu kullandıysa da.
Bu cephenin ana figürleri Zaman ve şürekası ile tabi ki
AKP iktidarıydı. Hepsi şu veya bu şekilde bu yapı ile ilişki içinde ve destek halindeydi. Kısa sürede bu cephe parçalandı. Her biri bir yere savruldu.
Bu savrulma Cumhuriyet’e de sıçradı. Mert’e vb yazarlık daveti bu savrulmanın
işaretleriydi. Ama konum bu değil.
Meselem, Cumhuriyet’e bu
kararı nedeniyle “tek tipçi”, “fikir özgürlüğüne tahammülsüzlük” hatta “faşist”
gibi zırvalıklarla saldıranların fikir zavallılıkları üzerine.
Neden Türkiye ve dünyada
bu kadar farklı görüşler savunan medya var? O zaman tüm medyayı tek bir noktada
birleştirelim ve herkes görüşlerini orada yazsın. Böyle bir şey olabilir mi?
Her yayın organının
“editoryal”, “kuruluş yayın ilkeleri” var. Bu doğrultuda dünyaya ve olaylara
bakarlar. Tabii bir de böyle derdi olmayan metro gazeteleri - tabloid
magazinler var.
“Tek tipçilik” nedir?
Mesela bilimin, bilimsel
düşüncenin, yöntemin, ilkeleri olduğunu savunmak mı? Evet, bilim “tek tipçi”dir
bu açıdan. Her şeyin bilim kapsamı altında savunulabileceğini söylersen “çok
tipçi” olursun her halde. Tabi bunun içine, bilimin bilim olarak kabul etmediği
yaratılışçılık, zeki tasarım, dünyanın düz olduğunu savunan Amerika’da bir dizi
tarikatçı dernekler vb’yi de sokacaksın. Bilimde “çok tipçi” olmanın başka yolu
yok.
Bu, yalanla gerçeğin iç
içe birlikte yaşamasını savunmaktır. Dahası
“yalan ile gerçek diye bir şey yok, bu bir algı meselesidir, sadece post truth
– gerçek ötesi var ve doğru olan budur” demektir. Eğer algı yönetimi ile
Einstein’in Görelilik Teorisi’nin ve E= mc2 denkleminin yanlış olduğunu
propaganda ile geniş kitlelere kabul ettirirsen, artık yeni gerçekliğe ulaşmış
olursun. Gece de gündüz de, fay da yoktur gibi..
“Evrim bir teoridir ve gerçek değildir.
Önemli de değildir”, dersin ve çocukların ve halkın Evrim gibi bir dünya hakikatını öğrenme hakkını da gasp
etmiş olursun. Sen doğru olduğuna inanmıyorsan, o zaman kimse öğrenmese de
olur. İnsanların öğrenme bilme hakkına da karanlık köşelerde değil apaçık ortamlarda tam tecavüzün tablosudur
bu.
Cumhuriyet’e saldırı: Liboş sefalete hoş
geldiniz!
Bu sefil yolla kimin değirmenine - iktidarına su taşıdığınızı da saklamış
olursunuz. Liberal sefaletin ana karakteri.
“Cumhuriyet, savunduğu çizgiyle yıkılmalı ve yerle bir olmalıdır. Bizim
gibi olmalıdır.” Oysa bilim hem Cumhuriyet’in kuruluşunun hem de Cumhuriyet
gazetesinin temel taşları arasındadır. Türkiye Cumhuriyeti bilim – hukuk – hak
ve özgürlükler temelinde bir devlet ve
millet olarak inşa edildi (Ulusal Devlet). Bu inşa şüphesiz ki çeşitli
aşamalardan geçerek gerçekleşebilirdi. Bu harikulade bir öyküdür!
Bir gazete olarak “dur kardeşim ben varlık nedenim olarak bunu
savunamam”, demek hakkın bulunmuyor. Saldırının amacı bu.
Geçen gün The Guardian gazetesinde, Evrim Teorisi’ne
saldıran bir bilim düşmanına karşı, bilimcilerin nasıl basit bir şekilde karşı
çıkması gerektiğini anlatan bir yazı vardı. The Guardian mesela bu adama
“bilim” adına sayfalarını açar mı? New York Times, Los Angeles Times,
Washington Post, Le Monde vb gibi gazeteler “Evrim yalandır” diye yazılar
yayınlayabilir mi? Okullarda Evrimin okutulmaması gerektiğini savunan zırvalıklara
yer vermeyecekleri gibi, müfredattan Evrim’i kaldırmaya cüret edebilecek bir
iktidarı yerle bir ederler!
Türkiye güdülenler
ülkesi, evet orada bunu yapamazsın, ama burada yaparsın! Çünkü Türkiye’de bilim
geleneği henüz kurulabilmiş, “bilim üretiminden para kazanma” aşamasına bile
geçememiş, henüz hayda huyda ile uğraşan bir genel kültüre sahibiz. Bu kültür,
iktidara evrimi yasaklama şansı veriyor. Cehalet, de bunun peşinden
sürükleniyor. Tıpkı sayısız “bilim kurumu”muz gibi.
Suçlamalar,
Cumhuriyet’e, bir varlık olarak kendini savunma – var etme hakkına saldırıdır.
Herkesin liboşluğa bulaştığı ortamda bulaşmayanlara tahammül yoktur. Nuray Mert
gibilerin neden peşinden koşuldu?
13 Ağustos 2017 Pazar / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder