SAYFALAR

29 Mayıs 2017 Pazartesi

Cumhuriyet'te durum: Bunca yıllık gazete, babamın malı mı


Atatürk’ün kurdurduğu bir gazete.. Tarihsel kimliği var. Yaşayan bir organizma.. Tutsan yerinde durmaz, çünkü her şey insanla kaim.. Değişken olan insandır. Çat orada çat burada çat kapı arkasında. Bakmışsın en tepede veya yerde sürünüyor. Tabii yönettiği kurum da.  
Cumhuriyet’ten, elinizde tuttuğunuz, gönül ve fikir bağını bir şekilde sürdürdüğünüz, ekrandan okuduğunuz gazetemizden bahsediyorum...
Veya el değiştirmiş, diplere vurmuş, bir kez dahsa el değiştirmiş toparlanmış. Yine el değiştirince yine dipleri görmüş; yönetimi yine değişince bu kez orta karar yerlerde durmuş.
İlhan Selçuk aramızdan ayrılıncaya kadar gazetenin yaşadığı olayları, git gelleri özetledim.
İlhan Selçuk, gazeteyi ayakta tutma ve sürdürme konusunda ustaydı. Tarihsel kimliği ona bu şansı vermişti.
İlhan Ağabeyden sonra sarsıntı berdevam.
***
Dünkü gazetemizde “Söz sırası Cumhuriyet’te” yazı dizisinde, arkadaşlarımızı içeri tıkan iddianamede savcıların ilgisiz bir şekilde gündeme getirdikleri ve suçlama yönelttikleri “Cumhuriyet Vakfı içindeki çatışma” konusuna, “Saray destekli vakıf operasyonu” başlığıyla yanıt verilmiş. Daha önce de verilmişti.
Cumhuriyet gazetesi, Cumhuriyet Vakfı’nın malıdır.
Vakfa sahip olan, gazeteyi de istediği gibi yönetir. Yayın yönetmenini atar, kadroları oluşturur, alır-satar, yayın çizgisiyle oynar, farklı yayın kulvarlarına sokar.
İsterse savar başından, hatta kapatır.
Hayır kimsenin “gazeteyi kapatmak, satmak” gibi bir niyeti olduğunu söylemiyorum. Tersine, yönetime gelenlerin başlıca isteği, gazete satışlarını arttırmaktır.
Bu yazıyı yazarken satışa baktım Medyatava’dan, 38 bin küsur görünüyor.
4 yıl önce Vakıf Mütevelli heyeti seçimlerinde bir anlaşmazlık olmuş. Bir üye seçiminde iki üyeden birinin oyu sayılmış (Balbay, hapishaneydi), yurtdışında olduğu için oyunu kapalı zarfla gönderen İnan Kıraç’ınki sayılmamış (mücbir sebep kabul edilmemiş).
Vakıfta birbirini dengeleyen “iki taraf” olunca, tek oy tayin edici oluyor. Şimdiki yönetimin gösterdiği aday bir oy farkla seçilince, yönetimde de çoğunluk sağladılar. Kıraç’ın oyu sayılsa var olan denge korunacaktı.
İlk anlaşmazlık ve hukuk davasının başlangıç noktası buydu.
İtirazlar, Vakıflar Müdürlüğünün ve müfettişlerin farklı kararları, mahkemeler..
Neyse, bu benim konum değil, dört yıldır git-gel’lerle süren bir dava. Diziyi yazanlara göre “saray destekli bir vakıf operasyonu” ile mahkemelerin en son kararı “ilk seçimlerin yenilenmesi” olmuş.
Bir yanda Alev Çoşkun (ve arkadaşları) beri yanda şimdiki yönetim. Ve çoğunluğu da haksız hukuksuz hapishanede.
***
Şunu belirteyim, Cumhuriyet’in yönetiminde olmadım hiç. Ama bu duruma gelmesinden üzüntülüyüm. Vakıftaki çatışma, İlhan Selçuk’u derinden sarsmıştır.
Çünkü arkasında bıraktığı tek miras “Vakıf Mütevelli Heyeti” bileşeni- yapısı idi. Geride kalanların yapması gereken de bu mirası, bu yapıyı sürdürmekti. Ama bunun mümkün olamayacağını, olayların izleyicisi olarak görüyordum.
O miras – bileşen dağıldı, yaşadıklarımızın özeti budur.
Gazetede “siyasi çizgi” değişikliği oldu.
Can Dündar gazetenin başına getirildi, satışını 70 binlere doğru yükseltmek iddiasındaydı; tüm yeniden yapılanmalar, harcamaları, yayınlar buna göre yapıldı.
Fakat umduğuna ulaşamadı, üstelik gazete ülkedeki derin siyasi çalkantıların içine yuvarlandı. Büyük harcamalar sonucu gazetemiz mali bakımdan zayıf duruma da düştü.
Can Dündar’a toplantıda sormuştum hedefiniz ne, nereden okur alacaksınız diye. Milliyet okurlarını hedeflediklerini söylemişti. Şüphesiz Cumhuriyet’ten bir Milliyet çıkamazdı.
Vakıf Yönetimi, kendisine yeni bir çıkış yolu çizmiş ve Can Dündar ve arkadaşlarını da bu fikir örtüşmesi sonucu gazetenin başına getirmişti.
Gazete Türkiye Cumhuriyeti’nin, Ülkenin, tarihin, Kurtuluş’un malı. “Sahip olmak” fikrine aykırı bir durum.
Daha önce belirtmiştim: Gazeteyi, gazete çalışanlarının kolektif kararı yönetmeli. Bu ortaklaşa düşünce Vakıf Yönetimine de yansımalı. 
Tabandan demokratik bir seçimle belirlenecek tüm yönetimin, Cumhuriyet’in ruhunu geçmişten geleceğe taşıyacağına kesin inanıyorum.

Ama bizim anlayışımıza “ele geçirme” damgasını vurduğu için, zorlukların üstesinden gelinemiyor.
28 Mayıs 2017 Pazar  /  Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder