Uzun zamandır tezim şu, bir kaç kez
geçmişte yazdım: Eğer üniversitelerimizin en azından bir kısmı, evrensel çapta
birer üniversite olabilselerdi, mesela dünya üniversite sıralamalarında ilk 100
içinde görünenleri olabilseydi.. bir kaç uluslararası ses getiren buluşa imza
atabilselerdi.. en azından bir –iki Nobel veya bilim madalyaları almış
olsalardı.. evrensel işbirlikleriyle sıkı bir bilim ağı içinde olabilselerdi...
bilim veya teknoloji alanında ülkeye en azından önemli bir kaç kazanç
sağlayabilselerdi...
Sadece bu kadar değil:
Felsefe, politik ve sosyal alanda kabul
görmüş kuramlar ortaya atmış olabilselerdi...
Üniversitelerimizin başında üniversitenin
kimliğini her şeyden yüksekte tutan ve üniversitesinin sadece ve sadece
bilimsel alanda yükselişi için ter dökenler olsaydı.. atandıkları siyasi
makamların emir ve talimatları içinde, derin çukurlarda yalpalanan yönetimler
olmasaydı...
Bilim üretimine odaklı olabilselerdi.. vb.
Şüpheniz olmasın ki, üniversitelerimiz geçmişte
olduğu gibi sürekli dayak yiyen kurumlar olmazlardı.
Atanan
rektörlerin çoğu siyasi
Düşünün ki, üniversitelere rektör atama
yetkisine sahip yöneticiler asla liyakata göre davranmadılar. Geçmişte de
sorunluydu üniversitelere atamaları, AKP iktidarı döneminde de tepeden tırnağa
sorumlu. Gül zamanında da derin sorunluydu ve tüm o atamaların acısını çekti
kurumlar.. Erdoğan zamanında da etkisi
uzun yıllar sürecek atamaların acısını çekecek.
Düşünün ki mesela bir zamanlar
Cumhurbaşkanı Gül, çoğunluk olarak sürekli Cemaatçi rektörleri üniversitelerin
başına getirdi.
Fethullah
Gülen’e
bağlı üniversite örgütlenmesi, bu dönemde inanılmaz bir ölçüde yatay ve dikey
yaygınlık kazandı.
Bir ağ halinde tüm üniversiteleri sarıp
sarmaladılar. Rektörlüklerden başlayın, dekanlara bölüm başkanlarına ve
alınacak öğretim üyelerinin Cemaatçi niteliklerine kadar.
Bir alçak düzen kuruldu.
Ele geçirdikleri sınav sistemleri,
neredeyse tamamı Cemaatçilerden oluşan üniversite ve yönetimleri, komiteleri,
jürileri vb sayesinde bu kurumlar bilim aleyhine manipüle edildi.
Üniversite tabelası altında yeni liseler
açıldıkça da, genellikle cemaatçilerle dolduruldu. Çok hızlı akademik
yükseltmelerle, düşük eğitim kalitesi, sıfır araştırma ile öğrenciler bilgi ve
bilim yoksunu diplomalarla salıverildiler.
Bunları yazıyorum, kimse alınmasın. Genel
durumun fotoğrafını çekiyorum.
HBT’de
Üniversitelere neşter
İyi bazı üniversitelerimizin olması,
gerçekten kaliteli ve evrensel düzeyde araştırma yapan, dışarıya gitmeyen ve
burada kalan çok iyi araştırmacılarımızın olması, Türkiye’nin açısından durumu
değiştirmiyor.
Yarın yayımlanacak Herkese Bilim Teknoloji
dergisinin kapak konusu, üniversitenin öncelikle akademik sorunlarına neşter
atıyor.
Üniversiteye derin bir neşter- Akademik
yükseltmelerde sorunlar ve öneriler, başlıklı Prof. Metin Balcı’nın yazısında, akademik kriterlerin giderek aşağıya
doğru çekildiği, değeri düşük ve para ödenen dergilerde yayınlanan makalelerle
akademik yükseltmeler yapıldığı ve üstelik birbirinin makalelerine atıf veren
çetelerin her yeri sardığı belirtilmekte ve önerilerde bulunmakta.
Ayrıca şu araştırmaya da dikkat çekiyor
Balcı: “Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Ziya Toprak tarafından yayımlanan bir araştırmanın
sonuçlarına göre Türkiye’de yapılan yüksek lisans ve doktora tezlerinin
%34’ünde "ağır intihal –bilim
hırsızlığı" olduğunu göstermiştir. Bu sayı Vakıf üniversitelerinde %46
seviyesine kadar çıkmakta..”
Askeri
vurmuş siyasisi vurmuş
Askeri vurmuş siyasisi vurmuş, siyasi
olarak hoşlanmamış vurmuş, adamını atamış - çetesini kurmuş vurmuş
üniversiteye..
Atama ve bilimsel kriterler koyup
akademik düzeyi yükselteceğine, üniversitelerin önüne ülkenin büyük sorunlarına
çözüm arama problemleri koyacağına, sürekli baskı alınan üniversite,
Türkiye’nin temel gerçeği.
Bunu sanırım kasıtlı yapıyorlar aynı
zamanda. Üniversitelerimiz evrensel
niteliğe ulaşırsa, baş edemeyiz, en iyisi biz şimdiden ve durmadan canlarına
okuyalım, diyorlar.
En azından elimizde olan sonuç bu.
Bilimi ve araştırması ile yükselen
üniversite değil, sürekli baskılar ile adından bahsedilen bir üniversite ve
baskılarla yaratılan kahramanlar var elimizde.
Yazık ki yazık..
HAYIR İÇİN KİMLER
KONUŞMALI
Okur Notu, Özer, G: Yazılarınızı ilgiyle okuyan
okurunuzum. Yazınızda Kesici'nin çevresinde ayrı bir kampanya oluşturulabilir
gibi, her türlü alternatifi düşünmek gerektiğini öneriyorsunuz. Bu görüşünüze
aynen katılıyorum ve birkaç öneride bulunmak istiyorum :
· Şehit
Anaları Derneği Başkanı Pakize ana birçok ortamlarda konuşturulsun
· Toplum
tarafından ilgi gören kim varsa onlara mitinglerde yer verilsin.
· Yeni
yüzler ortaya çıkarılıp etkili konuşmalar yaptırılsın.
· Yani
kısacası her miting ya da toplantılarda etkili ve güven veren yıpranmamış
kişiler konuşsun.
23 Şubat 2017 Perşembe / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder