SAYFALAR

21 Ocak 2017 Cumartesi

Yeni müfredat önerilerinde büyük yanlışlıklar: Osmanlı’ya eleştirel bakmazsan...



Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı ve tartışmaya açtığı yeni müfredat içeriği ile ilişkili görüşleri okuyorum. Mesela “Ortaöğretim Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi” dersinde bilim ve eğitim başlığı altında öğretilecekler sayılıyor: Tekke, Zaviye, Sahnıseman, Darülmuallimat, Darülfünun, Enderun..”
Osmanlı dönemlerinde “eğitim kurumları”nın neler olduğunun öğretilmesine karşı çıkmam. Ama mesela zaviye, tekke, dergah, tarikat vb gibi, dini yapılaşmaların işlevlerini ve genişlemelerini sürdürdükleri yerleri “bilim ve eğitim kurumları” kabul ettiğini görüyoruz Bakanlığın. Ne eğitimi? Ne bilimi?
Tüm bunlar, halk için o dönemin evrensel nesnel bilgilerini ve okuma yazmayı öğretecek yaygın kurumlarının olmadığı neredeyse 500 yıllık koca Osmanlı döneminde halkın hadi ileri kesimlerinin diyelim içine tıkıldığı yerlerdi.  Oralardan hiç bir şey çıkmadı bilim, eğitim uygarlık adına.
Koskoca Osmanlı’dan bilim adına bize kalan bir cehalet dönemidir...

Elde var sıfır

Doğan Kuban bir toplantıda anlatıyordu. Oturmuş 3-5 yılını Avrupa ile Osmanlı’nın bilim, düşünce sanat karşılaştırmalarını yapmak için kaynak okumaya vermiş. Sonuçta Avrupa ile karşılaştıracak bir şey bulamamış.
Osmanlı’ya bir kahramanlık destanı olarak bakmak, ülkemize bir şey kazandırmaz. Osmanlının neden çöktüğünün somut bilgileri verilmeli, mesela neden 1800 yılında Osmanlı Devleti’nin hiç bir yerinde okur yazar oranı % 5’i geçmemekteydi ve ülke genelinde ortalama okur yazar oranı muhtemelen % 1’di… Tanzimat dönemi sonunda Ahmet Midhat Efendi okuma yazma bilmeyenlerin nüfusun % 90-95’i kadar olduğunu, bunların kalemsiz ve dilsiz olduklarını yazmaktaydı...”
Oysa, bir yazımda belirtiyordum: 19. yüzyıl ortalarında Avrupa’da yetişkinler arasında okur-yazarlık oranı büyük ölçüde artmış ve %50’lerin üzerine çıkmıştı. Mesela Almanya, Hollanda, İsviçre ve İskandinavya %70’in; İngiltere, Fransa, Avusturya ve Belçika %50’nin üzerinde bir okuma yazma oranına erişmiştir. (Oktay Yenal’ın “Ulusların Zenginliği, Eğitim Boyutu” kitabına bakın..

Milli eğitim yetkililerini, bu müfredatı hazırlayanları, mesela 1920’lere kadar Osmanlı ile Avrupa arasındaki 300 yıllık ister boşluğu deyin, ister gecikmeyi, ister mesafeyi öğrencilere anlatmak hiç ilgilendirmiyor.
Geçmişten nasıl ders çıkartacağız?
Nedenleri niçinleri merak edecek bir eğitim sisteminiz yoksa, bir işe yaramıyor.
Mesela Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethediyor, dönemin en güçlü lideri..
Avrupa Ortaçağı bitiriyor. Bilimin, teknolojinin sanayi devriminin ilk filizlenmeleri yeşeriyor.
Oysa tam da o yıllarda, dönemde İslamın Altın Çağı’nın sonu yaşanıyor. Bilim, felsefe, buluşlar, Avrupa’ya fark atmış.
Abbasilerle patlayan Altın Çağ, gerileme ve sönme dönemine giriyor.
Fatih, dönemin en büyük gücü olarak, İslamın Altın Çağının sürdürülmesi önünde kararlar alsaydı, Osmanlı ve Türkiye bambaşka bir kulvarda ilerliyor olacaktı.
Oysa Osmanlıda eğitim, medreselerde dinsel nakli ilimlerin cenderesine sokulacaktı..

Osmanlıya hizmet için herşey

“Osmanlı İmparatorluğunun merkeziyetçi yapısının çok tabiî bir sonucu olarak medreseler, kanaatimizce Osmanlılarda genellikle bürokrasiye eleman yetiştiren kurumlara dönüşmüş, ulema da bürokrasinin bir parçası hâline gelmiş... ...son devirlere kadar bu konumu hiçbir şekilde değişmemiş... İlim ve düşünce ancak bu sınırlar içinde ve devlet hizmeti için söz konusu olmuş...” (Ahmet Yaşar Ocak)
 Niye sanat yoktu Osmanlıda..
Niye önemli müzisyenler çıkmadı?
Heykel, resim de yoktu. Bunlar olmayınca, tabii ki bilim de teknolojide düşüncede yaratıcılık ta olmazdı (Kuban).
Herkesin Padişahın kulu olduğu, Padişahın çıkarlarına hizmetin esas olduğu bir toplum yapısında, bu saydıklarımızın ne işi olabilirdi?
Mukayeseli bir kültür anlatımı yapılmazsa, çağdaşlığın uygarlığın hedefleri önümüze konmazsa.. dünya tarihinin bize uygun gördüğü rol köle olarak kalmaktır.
Atatürk’ün ve Cumhuriyetin kazanım ve değerlerini dışla, “daha fazla imam hatip okulları açacağız” de (Çavuşoğlu), Cihat’ı değerler sistemine sok, büyük bilim-düşünce akımlarından mesela Pozitivizmi dahası sekülarizmi bile sapkın düşünceler olarak damgalamanın peşinde koş..
Adeta bir cihatçı, köktendinci bir eğitim anlayış ucundan ucundan eğitim sistemine el atmış durumda.

 Bu kafayla gidecek hiç bir yerimiz yok.
19 Ocak 2017 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder