SAYFALAR

23 Ocak 2017 Pazartesi

Peki, o yazıya ne diyorum?


Nuray Mert’in “Tam zamanı, eski defterleri açalım”, yazısı şanssız bir yazı demeyeceğim, bilinçli yanlış –inançlı– bir yazı. Yazarın tarihe ilişkin değerlendirmelerine, geçmişe ve bugüne bakışına uygun. Olabilir. Sonuçta çeşit çeşit akademisyen var. Ne yazık ki geçmişe bakışta üzerinde uzlaşılacak bir akademik metodoloji de ülkemizde asla olamaz. Bunun geçmişi yok.
Yazıyı okuyunca, sıradan köşe yazıcılarının her zaman yaptıklarını anımsadım: Bugünün yargılama ve değerlendirmelerini, tarihsel dönemlere giderek “uygun yer(ler)e oturtma”!
Özellikle iktidara yandaş yazarlar bunu, siyasi iktidarı meşrulaştırmak, veya siyasi iktidarın politikalarını bir mağduriyet çizgisi içinde mazur göstermek için sürekli yapıyor. Atatürk ve İnönü dönemini yalan yanlış top ateşine tutuyor. Ülke, ucuzluğun bin bir örneğini yaşıyor, ne fikir ne tarih namusu var. Olayları kendi tarihsel bağlamında değerlendirmeyi bilemiyoruz.
AKP iktidara geldiğinden beri, Fethullah şirketinin egemenliği dönemi dahil, şu veya bu şekilde destekçi olanların hepsi bu rolü oynadı. Kimisi bunu daha sonra yanılma olarak gördü, kimisi ben değişmedim iktidar değişti (yani iktidar beni kullanıp attı), kimi o zaman savunduklarım-desteklerim doğruydu, hiç pişman değilim, dedi.
Ama sonuçta bir bedel ödeyen var: Türkiye, yarım yamalak parlamenter sistem ve demokrasi. Tümüyle bir kişiye teslim edilen ülke. Askıya alınan neredeyse tüm özgürlükler...

Devrimin insanları
Atatürk ve arkadaşları kurucu ülkenin, devrimin insanlarıdır. Osmanlıdaki toplum düzenini tabii ki temelden değiştireceklerdi. 1839’lardan başlayan, Osmanlıda filiz veren yeni düzenin, ulus ve vatan oluşturma büyük hareketinin sürdürücüleriydi.
Atatürk ki “demokrasi denemeleri” yaptı. Tek parti iktidarının yozlaşabileceğini gördü. Ama Osmanlı toplum kültürünün esareti sürüyordu, ekonomik atılımlar yapılmazsa, geleceğin kurulamayacağını gördü... 300- 400 yıllık bir çağdaşlık mesafesini kapatmak tabii ki ancak kuşaklarla mümkün.. Demokrasi bugün bile eğitilmiş topluluğun harcı.
Neyi tartışıyoruz? Ulus devletler çağında var olmanın neredeyse mutlak zorunluluklarını mı? Bugünün anlayışını o koşullarda arayıp bulamayınca kıyameti koparmanın ve dönemi adeta lanetlemenin tek bir amacı olabilir: Eeee o dönemde demokrasi, tarikat, hilafet.. falan filan yoksa, Cumhuriyet kurulmuş ne anlamı var! Kurtuluş ve “o adamlar” olmasa da olur!
Bu görüşte olanlar, dahası, iktidarın önemli bir kanadını oluşturuyor! Dün AKP Erzurum milletvekili türbanlı bayan, Anayasa değişimini “yüzyıllık prangadan kurtulma” olarak tanımladı! “Cumhuriyet reklam arasıdır”cılar.. Cumhuriyet dönemini kesip, bugünü Osmanlıya yapıştıran Yeni Osmanlıcı kafalar.

Mesele türbanın ötesinde
İktidarın siyasi projelerine, önünü arkasını tartışmadan sahip çıkarsanız çuvallarsınız. Mesela türbanı siyasal iktidarın epey köktenci toplum mühendisliği projesinin bir parçası görmezsiniz. Çocuk yuvalarına varıncaya kadar, okullarda baş bağlama ve dinsel eğitim projesinin parçası olarak gelişmesini seyredersiniz... Cumhuriyet okullarının proje okulu yaftası altında yıkıldığını da..
Kızların İmam Hatip okulları içine tıkılmasına; eğitimde ciddi bilimsel ayıklama yapılmasına, fizik öğreniminin bile “değerler eğitimi” çerçevesinde adeta dinbazlığın parçasına dönüştürülmesine bakarsınız.
Bunların hepsi siyasi bir toplum mühendisliğinin bütünüdür. Müsteşar kalkıp der ki “binlerce teori var, evrim teorisi de bunlardan biri, kim kalkıp müfredata sokmuş bunu..”
Hayır, türbanla ilgili geçmişte yanlışlıklar yapılmadı değil, bunu eleştirmek, ama konuyu bir İslami büyük iktidar hareketinin programıyla birlikte ele almak başka bir şey. Kuran’da kadınlara başını bağla diye bir emir olmadığını söylemek.. Türbanın her açıdan geri kalmış, demokratik reformlarını yapamamış 1,5 milyarlık kadim İslami erkek dünyasının bir dayatması ve kültürü olduğunu yazmak...

 “Tepeden inme Cumhuriyet”
“Tepeden inme Cumhuriyet” başları açmaya zorlamadı! Ama bunun demokratik yolunu açtı. Cumhuriyet şüphesiz bir ulus ve çağdaşlık devrimidir.
Bugün İslam dünyasında bence hâlâ yıldızı sönmemiş Türkiye varsa, bunu, Cumhuriyetin kadınları eşit yurttaş statüsüne yerleştirmesine borçluyuz: Cumhuriyet programının en büyük başarısı! Yine kadınlar geri kalanını başaracak.
Şimdi, erkek siyasi ruhban sınıfı, “100 yıllık Cumhuriyette kayıplarımızdan ne kadarını geri kurtarırız” programını uyguluyor! Evet kızların okumasını yasaklayamazlar, ama eve kapatmak ve çocuk doğurma makineliğine teşvik, ve erkeğine boyun eğmeyi tavsiye, genel anlayışın parçası.

Cumhuriyetçi- solcu demokratım. Tüm Türkiye’de çeşitli türden liberal görüş varken, Cumhuriyet’te “süpermarket vitrini” politikasını, fikir çeşitliği- düşünce özgürlüğü çerçevesinde dayatmak, Cumhuriyet bu liberal savrulmanın içine çekmek olur.  
23 Ocak 2017 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder