Nuray
Mert’in
“Tam zamanı, eski defterleri açalım”,
yazısı şanssız bir yazı demeyeceğim, bilinçli yanlış –inançlı– bir yazı.
Yazarın tarihe ilişkin değerlendirmelerine, geçmişe ve bugüne bakışına uygun.
Olabilir. Sonuçta çeşit çeşit akademisyen var. Ne yazık ki geçmişe bakışta üzerinde
uzlaşılacak bir akademik metodoloji de ülkemizde asla olamaz. Bunun geçmişi
yok.
Yazıyı okuyunca, sıradan köşe
yazıcılarının her zaman yaptıklarını anımsadım: Bugünün yargılama ve
değerlendirmelerini, tarihsel dönemlere giderek “uygun yer(ler)e oturtma”!
Özellikle iktidara yandaş yazarlar bunu, siyasi
iktidarı meşrulaştırmak, veya siyasi iktidarın politikalarını bir mağduriyet
çizgisi içinde mazur göstermek için sürekli yapıyor. Atatürk ve İnönü dönemini
yalan yanlış top ateşine tutuyor. Ülke, ucuzluğun bin bir örneğini yaşıyor, ne
fikir ne tarih namusu var. Olayları kendi tarihsel bağlamında değerlendirmeyi
bilemiyoruz.
AKP iktidara geldiğinden beri, Fethullah
şirketinin egemenliği dönemi dahil, şu veya bu şekilde destekçi olanların hepsi
bu rolü oynadı. Kimisi bunu daha sonra yanılma
olarak gördü, kimisi ben değişmedim
iktidar değişti (yani iktidar beni kullanıp
attı), kimi o zaman
savunduklarım-desteklerim doğruydu, hiç pişman değilim, dedi.
Ama
sonuçta bir bedel ödeyen var: Türkiye, yarım yamalak parlamenter sistem ve
demokrasi. Tümüyle bir kişiye teslim edilen ülke. Askıya alınan neredeyse tüm
özgürlükler...
Devrimin
insanları
Atatürk ve arkadaşları kurucu ülkenin,
devrimin insanlarıdır. Osmanlıdaki toplum düzenini tabii ki temelden
değiştireceklerdi. 1839’lardan başlayan, Osmanlıda filiz veren yeni düzenin,
ulus ve vatan oluşturma büyük hareketinin sürdürücüleriydi.
Atatürk ki “demokrasi denemeleri” yaptı.
Tek parti iktidarının yozlaşabileceğini gördü. Ama Osmanlı toplum kültürünün
esareti sürüyordu, ekonomik atılımlar yapılmazsa, geleceğin kurulamayacağını
gördü... 300- 400 yıllık bir çağdaşlık mesafesini kapatmak tabii ki ancak
kuşaklarla mümkün.. Demokrasi bugün bile eğitilmiş topluluğun harcı.
Neyi tartışıyoruz? Ulus devletler çağında
var olmanın neredeyse mutlak zorunluluklarını mı? Bugünün anlayışını o
koşullarda arayıp bulamayınca kıyameti koparmanın ve dönemi adeta lanetlemenin
tek bir amacı olabilir: Eeee o dönemde
demokrasi, tarikat, hilafet.. falan filan yoksa, Cumhuriyet kurulmuş ne anlamı
var! Kurtuluş ve “o adamlar” olmasa
da olur!
Bu görüşte olanlar, dahası, iktidarın önemli
bir kanadını oluşturuyor! Dün AKP Erzurum milletvekili türbanlı bayan, Anayasa
değişimini “yüzyıllık prangadan kurtulma” olarak tanımladı! “Cumhuriyet
reklam arasıdır”cılar.. Cumhuriyet dönemini kesip, bugünü Osmanlıya
yapıştıran Yeni Osmanlıcı kafalar.
Mesele
türbanın ötesinde
İktidarın siyasi projelerine, önünü
arkasını tartışmadan sahip çıkarsanız çuvallarsınız. Mesela türbanı siyasal
iktidarın epey köktenci toplum mühendisliği projesinin bir parçası görmezsiniz.
Çocuk yuvalarına varıncaya kadar, okullarda baş bağlama ve dinsel eğitim
projesinin parçası olarak gelişmesini seyredersiniz... Cumhuriyet okullarının proje okulu yaftası altında yıkıldığını
da..
Kızların İmam Hatip okulları içine
tıkılmasına; eğitimde ciddi bilimsel ayıklama yapılmasına, fizik öğreniminin
bile “değerler eğitimi” çerçevesinde adeta dinbazlığın parçasına
dönüştürülmesine bakarsınız.
Bunların hepsi siyasi bir toplum
mühendisliğinin bütünüdür. Müsteşar kalkıp der ki “binlerce teori var, evrim teorisi de bunlardan biri, kim kalkıp
müfredata sokmuş bunu..”
Hayır, türbanla ilgili geçmişte yanlışlıklar
yapılmadı değil, bunu eleştirmek, ama konuyu bir İslami büyük iktidar
hareketinin programıyla birlikte ele almak başka bir şey. Kuran’da kadınlara başını
bağla diye bir emir olmadığını söylemek.. Türbanın her açıdan geri
kalmış, demokratik reformlarını yapamamış 1,5 milyarlık kadim İslami erkek
dünyasının bir dayatması ve kültürü olduğunu yazmak...
“Tepeden inme Cumhuriyet”
“Tepeden inme Cumhuriyet” başları açmaya
zorlamadı! Ama bunun demokratik yolunu açtı. Cumhuriyet şüphesiz bir ulus ve
çağdaşlık devrimidir.
Bugün İslam dünyasında bence hâlâ yıldızı
sönmemiş Türkiye varsa, bunu, Cumhuriyetin kadınları eşit yurttaş statüsüne
yerleştirmesine borçluyuz: Cumhuriyet programının en büyük başarısı! Yine
kadınlar geri kalanını başaracak.
Şimdi, erkek siyasi ruhban sınıfı, “100 yıllık Cumhuriyette kayıplarımızdan ne
kadarını geri kurtarırız” programını uyguluyor! Evet kızların okumasını
yasaklayamazlar, ama eve kapatmak ve çocuk doğurma makineliğine teşvik, ve
erkeğine boyun eğmeyi tavsiye, genel anlayışın parçası.
Cumhuriyetçi- solcu demokratım. Tüm
Türkiye’de çeşitli türden liberal görüş varken, Cumhuriyet’te “süpermarket
vitrini” politikasını, fikir çeşitliği- düşünce özgürlüğü çerçevesinde dayatmak,
Cumhuriyet bu liberal savrulmanın içine
çekmek olur.
23 Ocak 2017 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder