Irak ile kanlı bıçaklı duruma gelmiştik
kısa bir süre önce. Irak, Başika’daki askerlerini derhal geri çek diye
açıklamalar yapmış, Ankara rest çekmişti. Şimdi Binali Yıldırım Bey Bağdat’a
uçtu ve Başbakan İbadi ile el sıkıştı. Bu yeni, ama çoook gecikmiş bir
politikanın sonucuydu.
Irak ve Suriye’de “Osmanlı’yı bir şekilde
diriltme veya oradaki kültürel ortaklıklardan yararlanma ve bu bölgede liderlik
yapma politikası”nın asla bir karşılığı olamayacağını Ankara çok geç anladı.
Ulus devletler çağında, ümmetçilik,
İslamcılık, Osmanlının bir tür sömürge yönetimlerinden sonra arkada kalan
kültürel artıklarını kullanarak egemenlik bölgeleri inşa etme, karşılığı
olmayan bir çöp politikadır.
Davutoğlu- RTE ikilisinin bu politikası,
ülkemize bedeli çok pahalıya çıkan büyük çöküş yaşadı. (Ulus Yıkıcılığı Zamanları kitabımda (2.baskı- Cumhuriyet) Davutoğlu
ile ciddi bir polemik metnim var. Ayrıca Alametler
Saati kitabında 1880’lerde Sudanlıların Osmanlılara da karşı isyanını
anlatan Jamal Mahjoub’un romanını okuyun, Osmanlı- sömürge ilişkisini anlamak
için).
İdeolog Davutoğlu, ulus devletler çağını
ıska geçip imparatorluklar çağının politikalarını önerdiği için sahile vurdu. Sahile vuran aynı zamanda iktidarın Sünni İhvan –Müslüman Kardeşler- politikasıdır!
Bugün iktidarın beyninin bir yarısında gerçi hala bu politika hükmünü sürdürüyor!
5
yıllık büyük kayıp ve bedel
Hayat, Ortadoğu’da ne yapmaları
gerektiğini iktidara sahada öğretti. Yazık. Bir ciddi öngörüleri olsaydı, beş
yıl önceden böyle bir çukura batmazlardı, ayrıca bölgede bu kadar acılar
yaşanmazdı. Bunun için Suriye’nin bütünlüğünü koruma politikasına sarılmak yeterdi.
Ne PYD-PKK devletçiliği belası ortaya çıkardı ne de IŞİD. Ve bunların ülkemizi
de bir savaş alanına bu derece dönüştürmeleri mümkün olmazdı.
Tam bir iflas politikası yaşadıkları ve
ülkeye yaşattıktan sonra bugün geldikleri nokta, 5 yıl öncesidir ve 5 yıllık
yanlış politika Türkiye’ye çok ağır bedeller ödetmiştir. Bunun derin muhasebesi
yapılmalı ve hesabı iktidara kesilmelidir.
Şimdi Binali Yıldırım, yeni politika
gereği Bağdat’tadır.
18 Ağustos
tarihli yazımın başlığı şuydu: Binali Yıldırım Şam’da Esad ile el sıkışacak. O
zaman şunu yazmıştım: “2011, Suriye’de iç savaş patlak verdikten sonraki her Suriye yazımda,
Türkiye’nin tek ulusal yararı Suriye’nin parçalanmasında değil, birliğinin,
ulusal bütünlüğünün korunmasındadır. Bu ülkenin parçalanarak üzerinde
devletçiklerin kurulması, sadece Türkiye için baş ağrısı olur.” (http://orhanbursali.blogspot.com.tr/2016/08/binali-yldrm-samda-esat-ile-el-sksacak-m.html).
Bu benim bugün gerçekleşen temel öngörümdü!
Bunu hep yazdım ve savundum.
ABD’nin üçe bölme
politikası
Şunu da yazdım: ABD’nin politikası Suriye’ye üçe bölmeye yöneliktir.
Aynı yazıda ve sonrakilerde bunu da görebilirsiniz.
ABD Esad’ın ülke bütününe sahip olmasını hiç istemedi.
Bugün RTE “Müttefikler Deaş’a karşı savaşımızı desteklemiyor” diyor
ya. Bu uzun süredir öyle.
IŞİD’in varlığı, ABD
için ülkeyi üç bölmenin garantisidir. Bunu
aylardır yıllardır nasıl görmezler!
ABD neden üç parçalı Suriye istiyor? IŞİD’in orada devletçik kurması
ABD’yi ilgilendirmiyor. Sonunda bir devletçik olursa, Sünni’lik rahatlar orada,
diye düşünür; bunun düşünce tartışmalarını çoktan yapmıştı ve “her devletin
kuruluşu kanlı olaylarla gerçekleşir” diye de dile getirmişlerdi.
ABD: PKK/PYD
devletçiliği peşinde
Ama ABD için tek önemli konu, Suriye’de bir PKK-PYD devletçiğinin
kurulmasıdır. Bu ABD’nin bölgede asla değişmez “Kürdistan” politikasının bir
parçasıdır.
IŞİD’e karşı mücadeleyi PKK/PYD ile sürdürmesinin nedeni de, PKK/PYD’nin
Suriye’deki nüfuz alanlarının genişlemesi, tüm Güneydoğu sınır bölgesinin
onların kontrolüne geçmesidir.
Ama ne zamanki Türkiye içeri girdi, ve şimdi Rusya ve İran ile ittifak
halinde IŞİD’in geri çekilmesini sağlayıcı ana savaş aletini, ABD’nin elinden
aldılar, ABD’nin (Ve Batı’nın) oradaki politikası durdu.
Bakın halen Dışişleri Bakanı Kerry, “DEAŞ’ın büyümesine müdahale
etmedik, çünkü bunun Esad’ın üzerinde baskıyı arttıracağını düşündük” diyor
şimdi.
Amaçları Suriye parçalansın idi.
DEAŞ’a karşı mücadeleyi de PKK/PYD savaş mekanizması ile sınırlı tuttu,
çünkü onların savaşın hedefi, PKK/PYD’nin ulaşabileceği coğrafyaların ele
geçirilmesi ile sınırlıydı.
Şam’da
bekleniyorsunuz!
Yazımı, bahse geçen makalenin bir
cümlesi ile bitireyim:
“El sıkışma olur. Yıldırım gider
mi Şam’a? Gider, RTE onu gönderecektir tabii ki. Yani fiziki olarak karşılaşıp
el sıkışmaları da mümkün, ama bu olmazsa, ikili karşılaşma ve el sıkışma olmuş
kadar bir gelişme yaşayacağız. Benim için bu sürpriz değil, ama sizin için
sürpriz ise hazır olun! Binali Bey, Şam’da bekleniyorsunuz! Elinizi çabuk
tutun..”
Bugün Bağdat, yarın Şam..
Sahi Hüsnü Mahalli’yi hala
içeride tutmaktan en azından politik olarak ar duymuyor musunuz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder