SAYFALAR

12 Ocak 2017 Perşembe

Bu anayasa, Türkiye’yi Hiç’liğin başladığı noktaya götürüyor

Askeri darbelerde hiç bir muktedir böyle bir anayasa yapmaya cesaret etmemişti. Belki de istememişti. Çünkü askeri darbelerin ülkede geçici karakterini biliyordu; sürekli bir askeri yönetim altında Türkiye asla yaşayamazdı.. Türkiye’nin geçmiş “müktesebatı” buna izin vermezdi
Laf aramızda, ayrıca kendilerine darbeleri yaptıranlar, veya bu darbenin destekçisi durumunda emperyalist ağa babaları, darbecilerin orada uzun süre oturmalarına da izin vermezdi. Bu nedenle yaptıkları Anayasa değişiklikleri, kendilerinden daha büyük bir muktedire yol açmayacak düzeyde kaldı.
Türkiye esas parlamenter demokrasiye adımını, kabul edilebilir bir seçim sistemi ile birlikte, 1960 anayasasıyla attı. 1980 Anayasası Kenan Evren’e darbe ve sonuçlarını, ülkeyi ve yönetimleri denetimde tutma yetkileri verdi. Ayrıca yaptırdıkları Anayasa ile kendilerine de siyasi koruma ve dokunulmazlıklar sağladılar.

En büyük Muktedir’i yaratma girişimi

Bugün AKP’nin Meclis’ten oldu bitti ve acele ile geçirmeye çalıştığı anayasa değişiklikleri, ülkede gelmiş geçmiş en büyük muktediri yaratmaya yöneliktir.
Kenan Evren ve ortakları asla böyle bir işe kalkışmadılar.
1980 anayasası, bugün yapılmak istenenlerin yanında, masum kalır. İnsanın o anayasayı sahiplenesi gelir.
İktidar, 1980 darbecilerinin yapmadıklarını, katbekat ve üstelik rejimi de 180 derece değiştirerek yapıyor.
Üstelik “sivil anayasa” kepaze propagandası ile birlikte.
Yani Anayasa açısından baktığımızda, Türkiye en ağır anayasal darbesini yaşıyor.

Bu bir darbe anayasasıdır

Bu “darbe”nin sivil karakterli olması, onu askeri darbenin artık masum kalan anayasası ile kıyaslamamıza engel olamaz. Bu açıdan ülke “en ağır askeri anayasal darbeyi” yaşıyor.
Askeri darbe falan, ama anayasası yüzde 92 destek almıştı. Bu desteğe kim ne kılıf geçirirse geçirsin.
Üstelik Ordu o dönem de, sonra da en güvenilen ve sevilen kurum niteliğine sahipti!
Yani mesele “sivil milletin” teveccühü ve desteği ise, sivil -asker fazla fark etmiyor.
Biri yasalara ve anayasaya uymayan, sivil “seçilmiş irade”.. Ve “parlamenter” oyun..
Diğeri ise, milletin iradesini ve desteğini arkasına almış “askeri irade”.. (Bazı taş kafalar, vay 12 Eylül askeri darbesini mi savunuyorsun, demezler umarım!)

Oy göstere göstere

Bakın, anayasa değiştiriyorlar, ama anayasayı değiştirme kılavuzu olan sözde  geçerli anayasaya uymayarak.
Değiştirmenin ne kuralı var ne ahlakı.
Adamlar verecekleri oyu gösteriyorlar.
Siyasi çürümüşlük sinmiş her yere.
Dik duruşlar, yerlerini eğiş duruş ve yürüyüşlere bırakmış.
Biri FETÖ’den yakasını hapishanede kaptırmamak için... Diğerlerinden pek çoğu, kurulacak ortaklıkta ve başkanlık sisteminde bu kez iyice düşük profilli milletvekili olarak varlığını sürdürebilmek için.
Sürdürsen ne olur sürdürmesen ne olur.  Bu koşullar altında ateş olsan cirmin kadar bile yer yakamazsın!
Şüphesiz ki bu bir anayasal darbedir.

Türkiye Hiç”liğin başladığı noktaya

Hiç düşünülmemiştir, Türkiye’ye biçilen bir anayasa değildir.
Cumhurbaşkanının istediği her şeyi kapsayan, sadece ona uygun bir anayasa planlanmıştır.
Sonrası yoktur.
Bu değişikliği yapanlar için, Cumhurbaşkanından sonrası kocaman bir boşluktur.
Yani Hiç’liğin başladığı yer. (*)
--

(*) Önceki günkü yazımdaki vurguları yinelemek istemedim. Ama şunu belirteyim ki, bu anayasa ülkeyi büyük kargaşalara götürebilir, düşürebilir. Öyle ki, iktidar sahipleri ayakta kalabilmek için bu kez emperyalistlerin dayattıklarının hepsini uygulamak zorunda kalabilirler. Ülkenin yarısının saf dışı bırakıldığı bir otokratik rejimde, hangi İslamlaştırılmış ve parçalanmaya hazır ülkeye dönüşür bilemem. Bu anayasal gömleği daha kimlerin giyeceğini de merak ediyorum.
12 Ocak 2017 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder