Askeri darbelerde hiç bir muktedir böyle
bir anayasa yapmaya cesaret etmemişti. Belki de istememişti. Çünkü askeri
darbelerin ülkede geçici karakterini biliyordu; sürekli bir askeri yönetim altında Türkiye asla yaşayamazdı.. Türkiye’nin
geçmiş “müktesebatı” buna izin vermezdi
Laf aramızda, ayrıca kendilerine darbeleri
yaptıranlar, veya bu darbenin destekçisi durumunda emperyalist ağa babaları,
darbecilerin orada uzun süre oturmalarına da izin vermezdi. Bu nedenle yaptıkları
Anayasa değişiklikleri, kendilerinden daha büyük bir muktedire yol açmayacak
düzeyde kaldı.
Türkiye esas parlamenter demokrasiye
adımını, kabul edilebilir bir seçim sistemi ile birlikte, 1960 anayasasıyla
attı. 1980 Anayasası Kenan Evren’e darbe ve sonuçlarını, ülkeyi ve yönetimleri
denetimde tutma yetkileri verdi. Ayrıca yaptırdıkları Anayasa ile kendilerine
de siyasi koruma ve dokunulmazlıklar sağladılar.
En
büyük Muktedir’i yaratma girişimi
Bugün AKP’nin Meclis’ten oldu bitti ve
acele ile geçirmeye çalıştığı anayasa değişiklikleri, ülkede gelmiş geçmiş en büyük muktediri yaratmaya yöneliktir.
Kenan Evren ve ortakları asla böyle bir
işe kalkışmadılar.
1980 anayasası, bugün yapılmak
istenenlerin yanında, masum kalır. İnsanın o anayasayı sahiplenesi gelir.
İktidar, 1980 darbecilerinin yapmadıklarını,
katbekat ve üstelik rejimi de 180 derece değiştirerek yapıyor.
Üstelik “sivil anayasa” kepaze
propagandası ile birlikte.
Yani Anayasa açısından baktığımızda,
Türkiye en ağır anayasal darbesini yaşıyor.
Bu
bir darbe anayasasıdır
Bu “darbe”nin sivil karakterli olması,
onu askeri darbenin artık masum kalan anayasası ile kıyaslamamıza engel olamaz.
Bu açıdan ülke “en ağır askeri anayasal darbeyi” yaşıyor.
Askeri darbe falan, ama anayasası yüzde
92 destek almıştı. Bu desteğe kim ne kılıf geçirirse geçirsin.
Üstelik Ordu o dönem de, sonra da en
güvenilen ve sevilen kurum niteliğine sahipti!
Yani mesele “sivil milletin” teveccühü ve
desteği ise, sivil -asker fazla fark etmiyor.
Biri yasalara ve anayasaya uymayan, sivil
“seçilmiş irade”.. Ve “parlamenter” oyun..
Diğeri ise, milletin iradesini ve
desteğini arkasına almış “askeri irade”.. (Bazı taş kafalar, vay 12 Eylül
askeri darbesini mi savunuyorsun, demezler umarım!)
Oy
göstere göstere
Bakın, anayasa değiştiriyorlar, ama
anayasayı değiştirme kılavuzu olan sözde
geçerli anayasaya uymayarak.
Değiştirmenin ne kuralı var ne ahlakı.
Adamlar verecekleri oyu gösteriyorlar.
Siyasi çürümüşlük sinmiş her yere.
Dik duruşlar, yerlerini eğiş duruş ve
yürüyüşlere bırakmış.
Biri FETÖ’den yakasını hapishanede kaptırmamak
için... Diğerlerinden pek çoğu, kurulacak ortaklıkta ve başkanlık sisteminde bu
kez iyice düşük profilli milletvekili olarak varlığını sürdürebilmek için.
Sürdürsen ne olur sürdürmesen ne
olur. Bu koşullar altında ateş olsan cirmin
kadar bile yer yakamazsın!
Şüphesiz ki bu bir anayasal darbedir.
Türkiye
Hiç”liğin başladığı noktaya
Hiç düşünülmemiştir, Türkiye’ye biçilen
bir anayasa değildir.
Cumhurbaşkanının istediği her şeyi
kapsayan, sadece ona uygun bir anayasa planlanmıştır.
Sonrası yoktur.
Bu değişikliği yapanlar için,
Cumhurbaşkanından sonrası kocaman bir boşluktur.
Yani Hiç’liğin
başladığı yer. (*)
--
(*) Önceki günkü yazımdaki vurguları
yinelemek istemedim. Ama şunu belirteyim ki, bu anayasa ülkeyi büyük
kargaşalara götürebilir, düşürebilir. Öyle ki, iktidar sahipleri ayakta
kalabilmek için bu kez emperyalistlerin dayattıklarının hepsini uygulamak
zorunda kalabilirler. Ülkenin yarısının saf dışı bırakıldığı bir otokratik
rejimde, hangi İslamlaştırılmış ve parçalanmaya hazır ülkeye dönüşür bilemem.
Bu anayasal gömleği daha kimlerin giyeceğini de merak ediyorum.
12 Ocak 2017 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder