SAYFALAR

29 Eylül 2016 Perşembe

Yaşanmaz dev İstanbul’u nasıl dağıtacağız?

İstanbul’un nasıl yaşanmaz hale geldiğini anlatmak için, geçen cumartesi ve pazar günleri trafikte yaşadığımız kaostan bahsetmeliyim. Cumartesi günü öğle üzeri iki kitabım, Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü ile yaşadığımız darbenin gelişini haykıran Çatışmanın Anatomisi üzerine tartışma için aldığımız davete doğru yola çıktık. İstikamet Şile.
Asla bilemeyeceğim bağlantı yollarında çakılıp kaldık, mesela ikinci köprüye çıkış mümkün değil. Oto yollarda arabalar gıdım gıdım ilerliyor. AVM’lerin önünden geçiyoruz. Arabalarda dolaşan simitçiye sorduk ne oluyor diye.. Cumhurbaşkanı için yollar kesilmiş (Niye helikopter kullanmaz!) Kurtuluşumuz 40 dakika aldı..

İstanbul her an dört tekerlek üzerinde
Sadece Cumartesi mi, pazar sanırım daha beter.
O gün öğleyin sevgili Cem Say’ın genç yaşta kaybettiğimiz eşi Prof. Arzu Say’ın cenaze töreninden Levent’ten dönüyorum. Her yer kalabalık, yollar, metrolar, minibüsler, otobüsler.. Zincirlikuyu metrobüsünde bekleme halindeyiz. Ne kalabalık! Metrobüsler geç geliyor, üstelik de hepsi tıkış tıkış. Yarım saat bekliyoruz binebilmek için!
Saat 4-5 ten sonra Kadıköy kilit. Milletin arabası var ya, binip gezecek, gidecek. Fenerbahçe maçı için yollar kesilmiş. Her maç zamanı benzeri durum. Bir de üzerine milletin arabasıyla pazar gezisi! Kadıköy çevresinden herhangi bir yöne gitmek mümkün değil. Batu ve arkadaşı akşam 6-7’de Bauhaus’a gitmek için yola çıktılar, çakılıp kaldılar. Millet kontağı kapatmış sağda solda atıştırıp bira içiyor! Kadıköy’den Metro’ya bindiler.

Trafiğin temel nedeni:
Pazar günü ne gecesi var ne gündüzü insancıkların, sürekli koşuşturma halindeler. İlk gençlik dönemimde pazar günleri çalışma yasağını anımsadım. Dükkan açmak yasaktı! Devlet sopasıyla insanlar dinlenmek zorundaydılar!
Trafik ve kalabalık, şüphesiz ki aynı zamanda ekonomik faaliyete boğulmuş büyük bir kentin yaşanmaz çilesi. Siz istediğiniz gibi yollar yapın, köprüler, bağlantı yolları… boşa kürek çekiyorsunuz.
İstanbul’un bu trafik çilesinin kaynağı şüphesiz ki salt arabalar değil.
İstanbul’un tüm Türkiye’nin ekonomik merkezi olması.
Bu merkez tüm ekonomik faaliyetleri buraya çekiyor. Bu da insan çokluğu demek.
İnsan çokluğu ise giderek çoğalan araba sayısı demek, binek ve ticari.
Araba yoğunluğu, daha geniş yollar, daha çok köprü, daha çok yan yollar, yeni ve durmadan yeni çevre yolları demek..

4. köprü ne zaman?
Soruyorum: Dördüncü köprü ve dördüncü çevre yolu için ne zaman kazmayı vuruyorsunuz?
Ülkemizin milli geliri yollara gömülüyor.
Yollar, köprüler milli geliri büyütmüyor azaltıyor, ayrıca milletin parasını ütüyor..
Üretmiyor bir şey, katmadeğer, sürekli işi alanları, aş- iş-ekmek yaratmıyor.
Tüm bunlar enine boyuna 200 km’ye ulaşan İstanbul için şüphesiz daha çok otomobil demek. Bunun bir milli gelir artışı yarattığını düşünmeyin.
Kaosun yarattığı benzin-mazot, zaman israfının ve psikolojik yıpratmasının günlük, aylık, yıllık zararını hesap eden var mı?  
Üçüncü köprünün ve Kanal gibi zırvalıkların İstanbul’a yükleyeceklerini hesap eden var mı, ekonomik faaliyet, rant ve kenti ve insanları tüketmesi açısından?
İstanbul önümüzdeki 5 yıl içinde ne kadar daha yaşanmaz hale gelecek.  
Bu ülkenin bilimcileri, ekonomistleri yok mu? Borsa çıkacak, inecek, dolar ne olacak, FED kararları bizi şöyle etkileyecek yorumlarının dışında, ciddi bir ekonomik değerlendirme?!

İstanbul dağıtılmalı  
İstanbul’da toplanan ekonomiyi Anadolu’ya dağıtmadığınız sürece, kamunun milyarları durmadan toprağa gömülüp gidecek ve yoksullaşıp duracağız.
Herkese Bilim Teknoloji’nin geleck sayısındaki yazıya bakıyorum:  İstanbul’un ihracattaki payı %52,1, ithalattaki ise %56,2 (2014). Yani Türkiye’nin 158 milyar dolar ihracat 82 milyar doları İstanbul’a ait. 242 milyar dolar ithalatın 136 milyar doları da.
İstanbul hizmetlerin %31’ni, Sanayi ve Gayrisafi Katma Değerin %27’sini üretiyor.
İstanbul demek Türkiye’nin %30’u demek… Bizi izleyin, önerileri tartışmaya açacağız..

Düzeltme:

1) Geçen perşembe günkü Anayasamızın birinci maddesi: Kimse aç kalamaz baylıklı yazımda, yoksul sayısı yanlışlıkla 27 milyon küsur olarak verdim. Doğrusu 16.7 milyon kişi olacaktır, özür dilerim. 2) Ayrıca dünkü yazımda “Cihat Dora..” olarak geçen isim, Cihat Kora Anadolu Lisesi olacaktır.
27 Eylül 2016 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder