SAYFALAR

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Hukuk cinayetleri kanlı mı kansız mı?



Bir ilk daha yaşadık. Bir mahkeme, resmen yapılması kararlaştırılan MHP kongresinin polis zoruyla durdurulması, gerçekleştirilmesinin engellenmesi için Adalet Bakanlığına başvuruyor! Yani mahkeme zorbalığa çağrı yapıyor.
MHP Kongresi’nin yapılıp yapılmaması üzerinde durmuyorum. Mesele hukuk çerçevesinde yasalara uygun olarak karar bağlansa hiç bir sorun yok. Ayrıca parti tüzüğüne uygun olarak çoğunluk sağlanıyor ve yasam zeminde kongre çağrısı yapılıyor. Parti başkanı kongreye izin vermeyeceğim, mahkemeye kadar yolunuz var diyor.
Ankara’da konuyla ilgili sorumlu mahkeme hukuka uygun karar veriyor ve Kongre’nin toplanması için üstelik bir kayyum atıyor.
İlgisiz ve kıyıda köşede ilçe mahkeme bu kararı iptal ediyor.
Sorun Yargıtay’a taşınıyor.
Neyse, bir mahkeme savaşı sürüyor. Dikkat edin Hukuk savaşı demiyorum, mahkemeler savaşı!
Sonuç şu: Bir başka mahkeme kongrenin yapılmasının önlenmesi için Adalet Bakanlığına başvuruyor!
Tabii ki Adalet Bakanlığı da topu İç İçlerine havale ediyor.. polisler tomalar..
Zorbalığa bakın!

Hukuk: Ateşli silah!

Bir mahkemenin böyle bir karar alması ve bakanlığa başvurması neyi göstermekte? Bizi ilgilendiren konu bu.
Hukuk bir silah, bir ateşli silah, bir zorbalık aracı..
Bir siyasi sonuç üretme mekanizması..
Kimin elinde? Tabii ki iktidarın.
İktidar, en büyük kankası bir yönetimi, partinin başında tutmak istiyor.
Yasal mı yasadışı mı orada duruyor olmasının hiç önemi yok.
Derhal elindeki hukuk araçlarını devreye sokuyor, ve kankasının emrine veriyor.
Dünkü manzaralara tanıklık ediyoruz.
Doğranmış bir adalet. Doğranmış bir hukuk ve yargı..

Yargı üzerinde 3 yönlendirme

İktidar ve Reis’i, bütün dönüşümlerini, bütün siyasi hedeflerine yönelik tasarımlarını yargı eliyle gerçekleştiriyor...
Üç yol uyguluyor:
İlki, yasayı, anayasayı, yargıyı, hukuku takmamak. Yokmuş gibi davranmak. Nasılsa hakkında daa açabilecek bir merci bulunmuyor,
İkincisi, adalet mekanizmasının tepesini, yargının ana noktalarını tamamen iktidar siyasetine uygun olarak biçimlendirmek. Adamlarını oralara atamak.
Üçüncüsü, yasayı eğip bükmek. Yargıyı, vereceği kararların, iktidarın isteği yönde gerçekleşmesi için yönlendirmek, talimat vermek.
Bu üç yolla, darbesini gerçekleştiriyor.

Kanlı mı kansız mı?

İktidar ve yardakçılarının kan üzerinde yaptıkları iğrenç demagojiler ve saldırılar, bize şunu dedirtiyor. Hoş geldin Cemaat iktidarı! Bunu ayrıca yazacağım. Dün cemaatin aldığı kararların şakşakçısı kara kalemler, bugün de aynı kara yöntemlerin uygulayıcıları, Kullanışlılık budur. Her dönem ve her şekilde.
Türkiye’yi kan gölüne çevirmiş bir iktidar var.. Bugünkü PKK’nın kanlı terör ve cinayetlerinin tüm hazırlık aşamalarını seyretmiş bir iktidar, şimdi aslan Mehmetçiklerin patır patır yıkılmasınının suçlusu. Bağımsız bir mahkeme olsa, yakalarına yapışacak, ama yok.
 Anayasayı, yasaları iğdiş etmek de hukuk cinayeti değil mi? Adam öldürmüşsün, sevmediğin insanları gazetecileri içeri tıkmak için elinden geleni yapmışsın.. Bunlar cinayete eşdeğer değil mi? Bunlar dolaylı kan dökme pratikleri..

TARİHİN DOĞRU ZAMANINDA DOĞRU YERDE BULUNANLAR
Bazı yazarlar çok sık kullanır oldu, sanırım ikinci kez okuyorum “Doğru zamanda, doğru yerde” olmanın erdemliliği üzerine yazılıp çiziliyor. “Hah, işte şimdi müthiş rahatım, çünkü tarihin doğru safındayım..”
Tarihin doğru zamanı ve doğru yeri neresidir?
Mesela düne, 5 yıl kadar önceye bakarsak, o zaman Davutoğlu’nun Suriye politikasının safında olmak ve Davutoğlu’nu müthiş politikacı olarak nitelendirip sevmek, “tarihin doğru yerinde” olmakla eşdeğerdi!
 14 yıllık iktidar sürecinde, daha pek çok “doğru yerde” olanlara bakıyorum, bugün de “doğru yerde” bulunuyorlar!
Komik mi, traji komik mi..

16 Mayıs 2016 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder