Bugünkü Arınç-RTE arasındaki “siyasi bitiş”in köküne, dün bir
yolculuk yapmıştım. Hükümet ile Kürt silahlı ve siyasi hareketi arasında 28 Şubat’ta
“Dolmabahçe Mutabakatı” açıklanmıştı. Ama daha o gün, deklarasyondaki 10 madde
ve anlamları üzerinde taraflar birbirine zıt açıklamalar yapmışlardı. Bu da
deklarasyonun, zorlama, anlaşma değil anlaşmazlığın ilanı olduğunu
gösteriyordu.
Bu yazıda iddiam şu: 2015 Mart ayında Arınç’lı
Davutoğlu hükümeti, Cumhurbaşkanının iradesi dışında kendi politikasını
izliyordu. Dolmabahçe deklarasyonu üzerine daha o zaman yapılan açıklamalar bunu
net gösteriyor.
Hükümetin ipleri
Arınç’ta
RTE 20 Mart’ta, deklarasyona ve izleme
komitesine itiraz ederken “Hükümetle Cumhurbaşkanı her an her konuyu görüşüyor diye bir şey yok”, diyordu.
Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç aynı gün, “Cumhurbaşkanımız süreci biliyordu,
bilgilendiriliyordu” derken, RTE’nin hükümetle
her konuyu görüşmüyoruz cümlesine denk düşen açıklamaları vardı:
“Çözüm sürecinin nasıl sonuçlanacağı
konusunda bir yol haritamız da mevcuttur. Hükümet bundan sorumludur. Ülkeyi yöneten hükümettir,” (20
Mart)
"Sayın Cumhurbaşkanı'na sevgimizde,
saygımızda eksilme olmaz…ama unutmayın bu ülkede bir hükümet var. Bu gerçeğin de herkes tarafından bilinmesi lazım". (22 Mart)
“Üslûbumuz farklı olabilir,
duygularımız, düşüncelerimiz farklı olabilir.. Bu farklılıklar da bizim bir
zenginliğimizdir. Yani biz bütün bu eleştirilerimizde 'Kral çıplak' filan demedik daha. Belki öyle günler gelecek ki
'Kral çıplak' denecek.” (3 Nisan).
“Hükümet biziz, bunu bil”
Her şey çok net.
Ve ayrıca, bu olay, Cumhurbaşkanlığı ile
Davutoğlu-Arınç hükümeti arasındaki gerilime, daha önce yaşanan tüm sürecin
kronolojisine uygun.. Mesela 17-25 Aralık ve 4 bakanın yargılanması isteğine,
hatta Arınç ile RTE arasında 2010’a kadar giden çekişmelere…
Evet,
Cumhurbaşkanı “Dolmabahçe Mutabakatı” üzerinde bilgi sahibiydi. Ama 10 maddelik
deklarasyonun tam metni ona gösterilmiş miydi? Yalçın Akdoğan’ın sık sık maddeler üzerinde Cumhurbaşkanı’na
telefonla bilgi verdiği haberlerini okumuştuk. RTE mesela “izleme komitesi”ne o
sırada da karşı çıkmış, ama hükümet tarafı bunu metinden çıkarmamış olabilirdi.
Veya, müzakerelerde gelinen noktayı, içine sindirmeyerek onaylama durumunda da
kalmış olabilirdi
Arınç RTE’ye
yönelik diyor ki “bu ülkede hükümet var.. ülkeyi yöneten hükümettir.. Bu gerçeği herkes
bilsin..” Bu sözlerin arkasında “son
kararı biz verdik, veririz ve hayata geçiririz, yetki bizde, sana ne..”
anlamı yatıyor.
Arınç’ın RTE’ye ilanı
Davutoğlu, RTE
ile doğrudan “papaz olmak” istemeyen, ama farklı düşüncelerini de söyleyen bir
politikacı. Son tahlilde, RTE’nin büyük ve sert iradesi karşısında, anlaşmayı
seçiyor.
Ama Arınç burada öyle değil. RTE’nin başkanlık rejimi dayatması ve hükümeti kaldırmak isteği de
gündemde! Ama Arınçlar, Davutoğlular direniyor. Arınç, hükümetin bağımsız
davranma isteği/iradesinin temsilcisi. Bunu “Mutabakat” bağlamında RTE’ye ve
Türkiye’ye duyuruyor.
Yani
Arınç/Davutoğlu hükümetinin anayasal yetki ve sorumluluk çerçevesinde,
Beştepe’den bağımsız iradesi-isteği apaçık ortada. 7 Haziran seçimlerine böyle
gidiliyordu.
Mutlak denetim zor
Peki hükümet içinde ve deklarasyon açıklamasında
başrolde, RTE’nin “has adamları” olarak bilinen meselâ Yalçın Akdoğan ve Efgan Ala
da var. Ne iş?! RTE, deklarasyona karşı olsaydı onların işi bozmaları gerekmez
miydi?
İki açıklama:
1) Deklarasyon sürecinde, farklı
görüşler o sırada giderilebilecek pürüzler olarak algılanmış, keskin ayrışmaya
yol açacağı sanılmamış olabilirdi.
2)
Arınç ve Davutoğlu’nun hükümetin yetkisini kullanma iradesine, iki bakan da
katılıyordu. Saray'a yakın da olsalar, mutlak biad niye olsun?
SONUÇ: RTE’nin bugün “iki seçilmiş lider olmaz” diyerek tek adamlığı
dayatmasının kesin nedenlerinden biri de, hükümeti mutlak denetleyemeyeceğini
görmüş olması..
Bunu hep biliyordu
ve bu amaçla hep tasfiye etti ve mutlak yönetimin anahtarı olan başkanlık istedi.
9 Şubat 2016 Salı / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder