SAYFALAR

19 Ağustos 2015 Çarşamba

BANA BİR IŞIK GÖSTERİN KÖLENİZ OLAYIM! Sanki Yüzyıllardır İnsan’da Bir Şey Değişmemiş Gibi

CBT Gündem, sayı 1482, 14 Ağustos 2015  

Nagazaki’ye atom bombası atılalı 70 yıl oldu (9 Ağustos 1945). Yani ortalama bir insan ömründen daha az bir süre önce, bir bomba ile 74 bin kişi öldürüldü. Hem nüfusun hem binaların üçte biri anında yok oldu. Ölenlerin sayısı zaman içinde 143 bine yükseldi. Bomba atıldığında zaten kentin nüfusu 240 bindi. Yani yarısından fazlası kurban.
Bundan üç gün önce de, 6 Ağustos’ta Amerikalılar Hiroşima’ya atom saldırısı gerçekleştirmişti: 140 bin ölü.
İkinci Dünya Savaşı böyle, Japonya’nın teslimi ile bitirildi!
Dünyanın en büyük küresel savaşı 2. Dünya Savaşı’na 100 milyon asker katılmış ve toplam 50 milyon kadar insan öldürülmüştü. Yahudi Soykırımı da bu savaşta gerçekleştirildi.
Tabii bu savaşların birincisi de vardı, 1914’de.
Tam bir örgütlü devletlerin örgütlü vahşeti..
***
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kore, Vietnam ve daha binlerce yerel savaş oldu. Afganistan, Irak, Suriye, Körfez savaşları sonuncuları. Haaa, Yugoslavya’nın parçalanması ve ırkçı, mezhepçi vahşeti unutmayalım. Serebrenica, Saraybosna vs.
Bunlar daha dünkü olaylar!
İnsanlık, yeryüzüne doğduğundan beri savaş ve birbirini boğazlama eylemi içinde. Evet, birbiriyle dayanaşarak, işbirliği ile tüm dünyayı istila etti, ama savaşarak da birbirinin kanını akıtıyor.
Bu açıdan ilk insandan bugüne insanoğlunun karakterinde değişen bir şey yok gibi. Kapak konumuzdaki “İnsan: Şiddetli Varlık” başlığı, karakterini, yeryüzü ve birbiriyle ilişkilerini dile getiriyor.
İnsanoğlunun örgütlenme süreci ve derecesi ile savaşlar ve savaş ölümleri arasında yükselen bir ilişki kurabiliriz. Dünya savaş tarihi üzerine mutlaka çok iyi araştırmalar yapılmıştır. Ne zaman ne kadar insanın öldürüldüğünü birileri ortaya koymuştur.
Eğer insanın yüzyıllar içinde örgütlenme (topluluklar, kabileler, aşiretler, prenslikler, kentler, krallıklar, imparatorluklar, ulus devletler...) ve nüfus artışı ile orantılı olarak, savaşların ve ölümlerin de artarak sürdüğünü görebiliriz.
Peki, insanın karakteri şiddetli varlık ise ve varlığını aydınlanma- uygarlaşma sürecinde de aynen sürdürüyorsa...
İnsandaki bu saldırganlık, tıpkı “beslenme, üreme gibi bir içgüdü” ise..
Felsefecilerin, toplumbilim vb konularında şiddet ilişkileri üzerinde düşünce üretenler ve değerlendirmede bulunanların, biyolojik enerjileri hesaba katmadıkları söylenebilir.
Toplumda şiddeti önlemenin en önemli yollarından birinin demokrasi, ekonomik demokrasi, eşitlik vb olduğunu söyleyerek, acaba bir düş mü kuruluyor?
Mesela, ileri bir toplumda şiddeti, göreceli olarak alt düzeylerde indirgemiş ülkeleri düşünelim. Kurdukları düzeni sürdürebildikleri sürece, bir ölçüde başarılı olabilirler.. ama devletler-ülkeler arası şiddeti, emperyalizmi, silah ve ekonomik bakımdan güçlü ülkelerin dayatmalarını (şiddeti) ne yapacağız?
Çıkar odaklı küçük birey veya en küçük (toplumsal- siyasal, çevresel, ekonomik vb) topluluklar, çıkar odaklı devlet-ülke politikalarının en alttaki birimi ise, çıkar/ yarar konusunun ve çıkarı savunmanın gerektiğinde “şiddet” (üretme) ile ilişkisi yok mu?
***
Pek çok ayırım yapmamız şart...
Eğitimle, yasalarla, kendisi tamamen yarar ilişkileri üzerine kurulan bir toplumsal düzenin bireylerini “terbiye” etmek mümkün olabilir mi?
Hele hele işin içine biyolojik içgüdüler da gerçekten karışıyorsa...
Hele insanoğlu, tüm diğer canlı varlıklardan, sahip olduğu haz öğesiyle de ayrılıyorsa..
“Haz” öğesi, varoluş biçiminin (içgüdüler) ayrılmaz bir parçası ise..
Bütün bunların yanında ve bunlarla birlikte, insanoğlu için “türiçi yıkım” vazgeçilmez gibi görünüyorsa.. Savaşlar, katliamlar, işkenceler, tüm bunların bir parçası olarak gerçekleşiyorsa..
İnsanoğlu, toplum, gelecek için uygarlık, kardeşlik, birliktelik üzerine ütopyalar inşa edenlerin işleri çoook zor. İmkansız gibi.
Bana bir ışık gösterin, köleniz olayım!
Bu konuyu, kapak konumuz ile birlikte tartışalım.

Gelecek Cuma’ya kadar hoşça kalın, sağ kalın..

1 yorum:

  1. Yokluk hissiyle belirip karşılanma isteği uyandıran, karşılanmadığında sıkıntı veren, karşılandığında tatmin hissi veren ekonomik ve biyolojik bir olay(İHTİYAÇ).
    Bence herşey bu kavram ve bunun kullanımında gizli.

    YanıtlaSil