Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com
Ahmet İnsel, 23 Nisan 1915 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki yazısında
(s.15), “Türkiye'de bu adım (Ermeni soykırımıyla yüzleşme adımı) toplumun
devlet aklının tahakkümünden kurtulmasıyla mümkün olacak” demektedir. Böylece
hemen anlıyoruz ki, Ermenilerin 1915 yılında yaşadıkları zulme ve katliama
soykırım demeyenler, akıllarını devlet aklına teslim etmiş olanlardır. Düşünsel
kölelik zincirlerini kırmak isteyen özgür akıllara çok çekici gelebilecek bir
söylem!
Fakat acaba biz medeniliğin gereği olarak 1915 gerçeğiyle önce
yüzleşsek ve nitelemesini sonra yapsak daha iyi olmaz mı?
Birleşmiş Milletler'in 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi ve
Cezalandırılması Sözleşmesi'ne göre bir eylemin soykırım olarak
nitelendirilebilmesi için, belirli bir insan topluluğunun, milliyeti, ırkı,
etnik kökeni veya dini dolayısıyla tümünün ya da bir bölümünün yok edilmesi
kastının bulunması gerekir.
1948 Soykırım Sözleşmesi, medenileşme tarihinde çok önemli bir
aşamadır. Bu sözleşme ile insanlık, soykırım suçunu ilk defa hukuki bir
çerçeveye sokmuştur. Böylece 1948'den sonraki soykırım suçları, uluslararası
mahkemeler tarafından yasal olarak cezalandırılabilir duruma gelmiştir.
Hiçbir şekilde çiğnenemez insan hakları ilkesinin kabulü, medeni
olmanın önemli bir özelliği ve kriteridir. Bu nedenle insan haklarını savunma
ve geliştirme bilincinin daha (henüz) zayıf olduğu 1948 öncesi ile bu tarihten
sonrası arasında, insan haklarının korunması konusundaki uluslararası
duyarlılık düzeyi bakımından da fark vardır.
Medenilik, hukuki, adil ve nesnel olmayı gerektirir. Eğer 1948'den
önceki bir katliamı soykırım olarak niteliyorsanız, o tarihten önceki benzeri
bütün katliamlar için de aynı nitelemeyi yapmanız gerekir. Gerçekte insanlık
tarihi başka şeylerin yanı sıra, aynı zamanda bir soykırımlar tarihidir.
Bunların burada sayamayacağımız kadar çok örneğini biliyoruz. Sadece birkaçını
sayarsak, İspanyollar Aztekleri, ABD'liler Kızılderilileri, Katolikler
Protestanları yok etmediler mi? Bu katliamlar için çeşitli ülkelerin
parlamentolarında geçmişe dönük soykırım saptamaları yapıldı mı?
1915'te Osmanlı yöneticileri Ermeni halkına yönelik gerçekten büyük bir
zulüm uygulamış ve insanlık suçları işlemiştir. Bu kanaate ulaşmak için
yeterince kanıt ve tanık bulunmaktadır. Sadece Ermeni halkının bir bölümünün
yok edilmesi değil, güvenlik gerekçesiyle olsa da genel tehcir uygulaması bile
büyük bir haksızlık ve zulümdür. Fakat bu uygulamayı hukuki bakımdan soykırım
olarak nitelendirebilmek için Ermenilerin etnik kökenleri yüzünden yok edilmiş
olmaları gerekir. 1915 koşullarında tehcir uygulaması başladıktan ve olaylar
geliştikten sonra, sadece Ermeni oldukları için öldürülenlerin olduğu da bir
gerçektir. Fakat bu durum uygulamanın genel bir soykırım olduğunu göstermez.
Çünkü burada tartışma konusu olan şey, 1915'teki Ermenilere yönelik
katliamların genel ve sistematik bir soykırımın parçası olup olmadığıdır. Bir
Ermeni soykırımından bahsedebilmemiz için, soykırımın (devlet politikası
olarak) Osmanlı ülkesindeki tüm Ermenilere yönelik olması gerekir. Oysa bu
şartın da bulunmadığını görüyoruz. Tehcir, konjonktürel ve bölgeseldir. Tehcir
ve katliam, her bölgede ve tüm Ermeni halkına uygulanmadığı gibi, devlet
bürokrasisindeki birçok Ermeni, tehcir uygulaması sırasında bile görevlerine devam
edebilmişlerdir. Dolayısıyla tehcir ve katliamın, bir etnik topluluğun kasıtlı
ve sistematik bir şekilde yok edilmesine yönelik olmadığı, fakat büyük bir
savaş koşullarındaki bir ayaklanma ortamına bağlı olarak gelişmiş olduğu
görülebilmektedir.
Bu durum Ermeni halkına yapılan zulümlerin önemini elbette
azaltmaz, fakat sadece yaşananların bir soykırım olmadığı anlamına gelir.
Medeni tutum, 1915 gerçeğini bütün yönleriyle olduğu gibi ortaya
çıkartmaktır. Bu yüzleşmeyi yapmak gerçekten medeni olmanın bir gereğidir ve
bundan sonra bu tür insanlık dışı hareketlere girişmemenin de garantisini
oluşturur. Fakat kendi soykırımlarının üstünü pek maharetle örtmesini bilen ve
1948 sonrasındaki birçok soykırıma katılan veya ses çıkartmayan uluslararası
güçlerle görüş birliği içerisinde soykırım yüzleşmesi önerenlerin
tutumlarındaki medenilik vasfı ise çok kuşkuludur.
Aklın
her türlü tahakkümden kurtarılması medenileşmedir. “Devlet aklının tahakkümünden kurtulmak” da aklın
özgürlüğü için şüphesiz çok önemlidir ama uluslararası büyük güçlerin
akıllarının tahakkümüne kapılmamak koşuluyla.
Kaynak: CBT sayı 1467, 1 Mayıs 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder