SAYFALAR

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Ermeni sorununda medeni olmanın yolu


 Ahmet İnsel, “Ermeni soykırımıyla yüzleşme medeniliğin gereğidir” diyor. Bu sözler karşısında soykırım ve medenilik kavramları üzerinde durmak gerekiyor.

Osman Bahadır   bahadirosman@hotmail.com

Ahmet İnsel, 23 Nisan 1915 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki yazısında (s.15), “Türkiye'de bu adım (Ermeni soykırımıyla yüzleşme adımı) toplumun devlet aklının tahakkümünden kurtulmasıyla mümkün olacak” demektedir. Böylece hemen anlıyoruz ki, Ermenilerin 1915 yılında yaşadıkları zulme ve katliama soykırım demeyenler, akıllarını devlet aklına teslim etmiş olanlardır. Düşünsel kölelik zincirlerini kırmak isteyen özgür akıllara çok çekici gelebilecek bir söylem!
Fakat acaba biz medeniliğin gereği olarak 1915 gerçeğiyle önce yüzleşsek ve nitelemesini sonra yapsak daha iyi olmaz mı?
Birleşmiş Milletler'in 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne göre bir eylemin soykırım olarak nitelendirilebilmesi için, belirli bir insan topluluğunun, milliyeti, ırkı, etnik kökeni veya dini dolayısıyla tümünün ya da bir bölümünün yok edilmesi kastının bulunması gerekir.
1948 Soykırım Sözleşmesi, medenileşme tarihinde çok önemli bir aşamadır. Bu sözleşme ile insanlık, soykırım suçunu ilk defa hukuki bir çerçeveye sokmuştur. Böylece 1948'den sonraki soykırım suçları, uluslararası mahkemeler tarafından yasal olarak cezalandırılabilir duruma gelmiştir.
Hiçbir şekilde çiğnenemez insan hakları ilkesinin kabulü, medeni olmanın önemli bir özelliği ve kriteridir. Bu nedenle insan haklarını savunma ve geliştirme bilincinin daha (henüz) zayıf olduğu 1948 öncesi ile bu tarihten sonrası arasında, insan haklarının korunması konusundaki uluslararası duyarlılık düzeyi bakımından da fark vardır.
Medenilik, hukuki, adil ve nesnel olmayı gerektirir. Eğer 1948'den önceki bir katliamı soykırım olarak niteliyorsanız, o tarihten önceki benzeri bütün katliamlar için de aynı nitelemeyi yapmanız gerekir. Gerçekte insanlık tarihi başka şeylerin yanı sıra, aynı zamanda bir soykırımlar tarihidir. Bunların burada sayamayacağımız kadar çok örneğini biliyoruz. Sadece birkaçını sayarsak, İspanyollar Aztekleri, ABD'liler Kızılderilileri, Katolikler Protestanları yok etmediler mi? Bu katliamlar için çeşitli ülkelerin parlamentolarında geçmişe dönük soykırım saptamaları yapıldı mı?
1915'te Osmanlı yöneticileri Ermeni halkına yönelik gerçekten büyük bir zulüm uygulamış ve insanlık suçları işlemiştir. Bu kanaate ulaşmak için yeterince kanıt ve tanık bulunmaktadır. Sadece Ermeni halkının bir bölümünün yok edilmesi değil, güvenlik gerekçesiyle olsa da genel tehcir uygulaması bile büyük bir haksızlık ve zulümdür. Fakat bu uygulamayı hukuki bakımdan soykırım olarak nitelendirebilmek için Ermenilerin etnik kökenleri yüzünden yok edilmiş olmaları gerekir. 1915 koşullarında tehcir uygulaması başladıktan ve olaylar geliştikten sonra, sadece Ermeni oldukları için öldürülenlerin olduğu da bir gerçektir. Fakat bu durum uygulamanın genel bir soykırım olduğunu göstermez.
Çünkü burada tartışma konusu olan şey, 1915'teki Ermenilere yönelik katliamların genel ve sistematik bir soykırımın parçası olup olmadığıdır. Bir Ermeni soykırımından bahsedebilmemiz için, soykırımın (devlet politikası olarak) Osmanlı ülkesindeki tüm Ermenilere yönelik olması gerekir. Oysa bu şartın da bulunmadığını görüyoruz. Tehcir, konjonktürel ve bölgeseldir. Tehcir ve katliam, her bölgede ve tüm Ermeni halkına uygulanmadığı gibi, devlet bürokrasisindeki birçok Ermeni, tehcir uygulaması sırasında bile görevlerine devam edebilmişlerdir. Dolayısıyla tehcir ve katliamın, bir etnik topluluğun kasıtlı ve sistematik bir şekilde yok edilmesine yönelik olmadığı, fakat büyük bir savaş koşullarındaki bir ayaklanma ortamına bağlı olarak gelişmiş olduğu görülebilmektedir. 
Bu durum Ermeni halkına yapılan zulümlerin önemini elbette azaltmaz, fakat sadece yaşananların bir soykırım olmadığı anlamına gelir.
Medeni tutum, 1915 gerçeğini bütün yönleriyle olduğu gibi ortaya çıkartmaktır. Bu yüzleşmeyi yapmak gerçekten medeni olmanın bir gereğidir ve bundan sonra bu tür insanlık dışı hareketlere girişmemenin de garantisini oluşturur. Fakat kendi soykırımlarının üstünü pek maharetle örtmesini bilen ve 1948 sonrasındaki birçok soykırıma katılan veya ses çıkartmayan uluslararası güçlerle görüş birliği içerisinde soykırım yüzleşmesi önerenlerin tutumlarındaki medenilik vasfı ise çok kuşkuludur.
Aklın her türlü tahakkümden kurtarılması medenileşmedir. “Devlet aklının tahakkümünden kurtulmak” da aklın özgürlüğü için şüphesiz çok önemlidir ama uluslararası büyük güçlerin akıllarının tahakkümüne kapılmamak koşuluyla.
Kaynak: CBT sayı 1467, 1 Mayıs 2015


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder