Hayır Koray
Çalışkan (K.Ç.) ile polemik yapmayacak ve kavga etmeyeceğim. Çünkü 10 Mart
tarihli “Gerçekten vesayete karşı mısın?” başlıklı yazım (http://orhanbursali.blogspot.com.tr/2015/03/gercekten-vesayete-kars-msn.html),
ne bir kavga ne de polemik yazısıydı. İddia ediyorum ki çok özgün bir yazıydı,
alanında ilkti ve yeni fikirlere sahipti! Ülkenin fikir ve tartışma zayıflığı
ortamında, bu iddialı yazım için alçakgönüllü davranmayacağım. Çünkü bu ülke,
ileri sürülen bir tezi inceleyecek öyle çok zenginliklere sahip değil..
K.Ç., bunun kanıtıdır.
Yazımın ana fikri şuydu:
1) Bugün HDP/PKK’nın destekçisi durumunda olan
“Türkler”, TSK’nın vesayetine “en karşı” olan, hatta TSK deyince tüyleri diken
diken olan kesimi de oluşturuyor. TSK’nin gücü nereden ileri geliyor? Silahlı
olmasından.. Buna dayanarak “seçilmiş siyasete”, ülkeye, bazı dayatmalarda
bulunuyor. Buna TSK’nin “siyaset üzerinde
vesayeti” deniyor.
2) Peki PKK ne? Silahlı güç. PKK da buna dayanarak
seçilmiş siyasete, ülkeye dayatmalarda bulunuyor. Hem de 40 yıldır ve cinayetler
işleyerek savaşarak... Neyi kabul ettirmeye çalışıyor? Siyasi isteklerini.. O
zaman PKK’nın da silahlı vesayeti söz konusu. İki silahlı güçten birinin vesayeti
kötü de, öteki niye iyi olsun?
3) Diyorsunuz ki, PKK
silahı demokratik haklar için
kullanıyor. Ben de dedim ki, peki, silahlı vesayet demokratik haklar için
kullanılıyorsa, TSK’nın da karşı olduğunuz bazı müdahaleleri demokratik hak ve
özgürlükler için kullanıldı veya bu sonuçları doğurdu.. İşte 27 Mayıs
Anayasası.. Dahası, 28 Şubat 1997 post modern darbenin gerekçeleri arasında
bunlar da var!
***
Şimdi bir “siyaset bilimci”nin, yukarıdaki görüşü
ciddiye alması ve “vesayet açmazı”
tesime bir “bilimci” gibi yaklaşması gerekmez mı?
O ne yaptı, gazetede yayınlanan “Orhan abi, darbeye karşı mısın?”
yazısında? (www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/230519/Turkiye_deki_Buyuk_Kavga.html)
Siyaset bilimciler askeri vesayet var mı yok mu die 11 kritere bakarlarmış,
bunun 8’i Türkiye’de varmış. Askeri vesayet, Ordunun silahlı olması değil,
kurumsal olarak bunu kabul ettirmiş olmasıdır. Şimdi, giden vesayetçi
demokrasidir, gelen ise rekabetçi otoriterlik…
Bence ne giden “…demokrasi”ydi ne de gelen “rekabetçi
otoriterlik”.. Ama bunları tartışmayacağım. Türkiye hiç bir endekste
“demokrasi” görülmüyor. Amerikalı vb yabancı siyaset bilimcilerin araziye
baksalar bile türettikleri “teorik ders
notları-kitapları” ile Türkiye’yi anlamaya çalışmam. Bunlar ancak teorik
çerçeveyi anlamam için bir kılavuz olurlar. Ben sahaya bakarım, ne oluyor
burada?
K.Ç’nın baktığı kitaplarda, ülkemizde yaşadığımız 40
yıllık “PKK’nın Türkiye’ye silahlı dayatmasını”nın ne tür bir “siyaset” olduğu
yazmaz. Genel olarak ya “kurtuluş hareketi”, ya “gerilla” ya “terör örgütleri”
kapsamında değerlendirilir. O siyaset bilimcilerin önünde, yukarıdaki tezim
bulunmuyor. Açtığım konu yeni bir “bölüm”dür…
***
K.Ç “Gelelim ‘iyi ki 27 Mayıs oldu’ darbeciliğine”
diyerek, buradan bana soru üretiyor. 27 Mayıs darbesini/ihtilalini bütün
tarihsel siyasi koşullarıyla tartışmaktan kaçınacak bir insan değilim. Ama
yazımda “iyi ki 27 Mayıs oldu” diye bir cümle yok. Silahlı PKK hareketinin
(vesayetinin) bir takım “demokratik hak ve özgrülükler ürettiğini
savunuyorsanız, o zaman 27 Mayıs 1960 ihtilali de 27 Mayıs Anayasası gibi Türkiye’de benzeri
olmayan özgürlükler yarattı” dedim. Tezime uygun olarak, “PKK’nınki iyi de, 27 Mayısınki niye kötü olsun” diyerek sizlerin
açmazlarına işaret ettim.
K.Ç., benden darbeci üretiyor. Kolay gelsin. 12 Mart
1972 darbecilerinin işkencehanelerinden geçmiş, 12 Eylül’ü lanetlemiş bir
insandan.. Sorusuna yanıt vermem.. Çöpe.. Bu sorusunu “söyle bakiim tanrıya inanıyor musun” sorusuyla birlikte yöneltsin, o
zaman yanıtı düşünürüm!!!
Bitmedi, beni daha iyi darbeci olarak niteleyebileceği
konuya gireceğim: 27 Mayıs ve Türkiye’yi askeri darbelerin eşiğine getiren
siyasi iktidarların “demokratikliği” ve “seçilmişlik” palavrasına.. Ve bir iki
okur mektubuna.. VE de KÇ’nin siyasi rolüne..
-- 10 Mart 2014 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder