SAYFALAR

18 Mart 2015 Çarşamba

Koray Çalışkan, K.Ç., Bilim ve Açmazlık


Hayır Koray Çalışkan (K.Ç.) ile polemik yapmayacak ve kavga etmeyeceğim. Çünkü 10 Mart tarihli “Gerçekten vesayete karşı mısın?” başlıklı yazım (http://orhanbursali.blogspot.com.tr/2015/03/gercekten-vesayete-kars-msn.html), ne bir kavga ne de polemik yazısıydı. İddia ediyorum ki çok özgün bir yazıydı, alanında ilkti ve yeni fikirlere sahipti! Ülkenin fikir ve tartışma zayıflığı ortamında, bu iddialı yazım için alçakgönüllü davranmayacağım. Çünkü bu ülke, ileri sürülen bir tezi inceleyecek öyle çok zenginliklere sahip değil..
K.Ç., bunun kanıtıdır.
Yazımın ana fikri şuydu:
1) Bugün HDP/PKK’nın destekçisi durumunda olan “Türkler”, TSK’nın vesayetine “en karşı” olan, hatta TSK deyince tüyleri diken diken olan kesimi de oluşturuyor. TSK’nin gücü nereden ileri geliyor? Silahlı olmasından.. Buna dayanarak “seçilmiş siyasete”, ülkeye, bazı dayatmalarda bulunuyor. Buna TSK’nin “siyaset üzerinde vesayeti” deniyor.
2) Peki PKK ne? Silahlı güç. PKK da buna dayanarak seçilmiş siyasete, ülkeye dayatmalarda bulunuyor. Hem de 40 yıldır ve cinayetler işleyerek savaşarak... Neyi kabul ettirmeye çalışıyor? Siyasi isteklerini.. O zaman PKK’nın da silahlı vesayeti söz konusu. İki silahlı güçten birinin vesayeti kötü de, öteki niye iyi olsun?
3) Diyorsunuz ki, PKK silahı demokratik haklar için kullanıyor. Ben de dedim ki, peki, silahlı vesayet demokratik haklar için kullanılıyorsa, TSK’nın da karşı olduğunuz bazı müdahaleleri demokratik hak ve özgürlükler için kullanıldı veya bu sonuçları doğurdu.. İşte 27 Mayıs Anayasası.. Dahası, 28 Şubat 1997 post modern darbenin gerekçeleri arasında bunlar da var!
***
Şimdi bir “siyaset bilimci”nin, yukarıdaki görüşü ciddiye alması ve “vesayet açmazı” tesime bir “bilimci” gibi yaklaşması gerekmez mı?  
O ne yaptı, gazetede yayınlanan “Orhan abi, darbeye karşı mısın?” yazısında? (www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/230519/Turkiye_deki_Buyuk_Kavga.html) Siyaset bilimciler askeri vesayet var mı yok mu die 11 kritere bakarlarmış, bunun 8’i Türkiye’de varmış. Askeri vesayet, Ordunun silahlı olması değil, kurumsal olarak bunu kabul ettirmiş olmasıdır. Şimdi, giden vesayetçi demokrasidir, gelen ise rekabetçi otoriterlik…
Bence ne giden “…demokrasi”ydi ne de gelen “rekabetçi otoriterlik”.. Ama bunları tartışmayacağım. Türkiye hiç bir endekste “demokrasi” görülmüyor. Amerikalı vb yabancı siyaset bilimcilerin araziye baksalar bile türettikleri  “teorik ders notları-kitapları” ile Türkiye’yi anlamaya çalışmam. Bunlar ancak teorik çerçeveyi anlamam için bir kılavuz olurlar. Ben sahaya bakarım, ne oluyor burada?
K.Ç’nın baktığı kitaplarda, ülkemizde yaşadığımız 40 yıllık “PKK’nın Türkiye’ye silahlı dayatmasını”nın ne tür bir “siyaset” olduğu yazmaz. Genel olarak ya “kurtuluş hareketi”, ya “gerilla” ya “terör örgütleri” kapsamında değerlendirilir. O siyaset bilimcilerin önünde, yukarıdaki tezim bulunmuyor. Açtığım konu yeni bir “bölüm”dür…
***
K.Ç “Gelelim ‘iyi ki 27 Mayıs oldu’ darbeciliğine” diyerek, buradan bana soru üretiyor. 27 Mayıs darbesini/ihtilalini bütün tarihsel siyasi koşullarıyla tartışmaktan kaçınacak bir insan değilim. Ama yazımda “iyi ki 27 Mayıs oldu” diye bir cümle yok. Silahlı PKK hareketinin (vesayetinin) bir takım “demokratik hak ve özgrülükler ürettiğini savunuyorsanız, o zaman 27 Mayıs 1960 ihtilali de 27 Mayıs Anayasası gibi Türkiye’de benzeri olmayan özgürlükler yarattı” dedim. Tezime uygun olarak, “PKK’nınki iyi de, 27 Mayısınki niye kötü olsun” diyerek sizlerin açmazlarına işaret ettim.
K.Ç., benden darbeci üretiyor. Kolay gelsin. 12 Mart 1972 darbecilerinin işkencehanelerinden geçmiş, 12 Eylül’ü lanetlemiş bir insandan.. Sorusuna yanıt vermem.. Çöpe.. Bu sorusunu “söyle bakiim tanrıya inanıyor musun” sorusuyla birlikte yöneltsin, o zaman yanıtı düşünürüm!!!
Bitmedi, beni daha iyi darbeci olarak niteleyebileceği konuya gireceğim: 27 Mayıs ve Türkiye’yi askeri darbelerin eşiğine getiren siyasi iktidarların “demokratikliği” ve “seçilmişlik” palavrasına.. Ve bir iki okur mektubuna.. VE de KÇ’nin siyasi rolüne..

--10 Mart 2014 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder