Cumhurbaşkanlığı
koltuğuna oturtulan Recep Tayyip Erdoğan’ın, İslami Eğitim Şurası’ndan çıkıp
gittiği 5.Din Şurası’nda yaptığı
konuşma, Türkiye’yi nasıl bir düşüncenin yönettiği ve ülkeyi nasıl bir ülkeye
dönüştürmek istediği konusunda en temel açıklamaydı...
Açık, berrak,
net, duru.. Gizlisi saklısı olmadan..
Bir İslami-
Şeriatçı bir yönetim arzusu.. Ne kendisini oraya getiren Anayasa’yı takan, ne
Meclis’i, ne yasaları.. Evet şimdi net olarak diyebiliriz ki Anayasa
Mahkemesi’nin saptadığı “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline
geldiği” saptamasını kesin
doğrulayan bir konuşma.. (*)
RTE, Din
Şurası’nda “Yurttaşlığı” bir din
olarak nitelendirdi ve Din işleri ile
Devlet işlerinin ayrılmasını şart koşan Anayasa’ya ve laiklik şartına
saldırdı.. kökten, damardan.. Karşımızda, Akit adındaki şeriatçı yayın
organının kılığına bürünmüş bir kişi bulunuyordu. Zaten RTE ile Akit arasında
çok sağlam bir ilişki var.
“Yurttaşlık Dini İcat Ettiler”
Dediklerine
bakalım önce: Batı’da Hristiyanlıktan oluşan boşluğa “yurttaşlık dini” ikame
edildiğini ve Türkiye’de de benzeri denemelere girişildiğini (!) belirterek
şöyle diyor:
“Bunlar kendi elleriyle yurttaş dini benzeri dinler
inşa ederek İslam’ın karşısına kendi yapay dinlerini koymanın çabası içinde..
Din ve devlet işleri ayrı olsun diye kendi yapay dinlerinin devlete egemen
kılmanın mücadelesini verdiklerinin bilincinde değiller.. ‘Kabe Arabın olsun
bize Çankaya yeter’ dediler.. bu
yapay bir din kurma, helvadan put yapma değil de nedir, kendileri
yaptılar kendileri taptılar..”
Anıtkabir için “helvadan put”
tanımlamasını halka havale ediyorum, yurttaşın taptığı bir anıtı yok, sevdiği
ve hayatını borçlu olduğu bir kahramana gönül borcu var.. Bir okur mesaj attı:
“bu anıt kendisini kıskançlıktan
delirtecek..”
Buna
boşveriyorum, “yurttaş” kavramına
gelelim. RTE, yurttaşlığı, yurttaş olmayı bir “yeni din” yaratmakla eşdeğer
görüyor.. Anlaşılıyor ki yurttaş, vatandaş, yurttaşlık gibi kavramları, “islam
dinininde” karşılığı veya içeriği olmadığı için reddediyor. Şeriatçı anlayışta,
ümmet vardır..
Yurttaş, vatandaş, anayasal bir kavramdır.
Yurttaşın anayasal, siyasal, hukuksal haklarını da ifade eder. Yurttaş, Anayasada “adam” yerine konur,
dokununulmazlıklarla donatılır..
“Yurttaş”, bu
özelliğini, krala, kiliseye, feodal yönetimlere, padişahlara, saraylara karşı
çok can verdiği mücadelesiyle kazanmıştır ve bunu anayasalara, uluslararası
sözleşmeye yazdırmıştır. Dünyada herşey tartışılabilir, ama tek tartışılmayacak
bir hak veya kavram varsa, yurttaşlık’tır. Yurttaşlık kavgası, 1000 yıllık
savaşın kazanımıdır. Spartaküs’ten başlar, esirlerin, kölelerin mücadelesiyle
ete kemiğe kana bürünür..
Birey eğer yurttaş değilse birey, bir sinektir,
köledir, ezilebilir, yokedilebilir.
Bir oyuncaktır,
güçlünün kendi amaçlarına sürekli olarak ram edeceği, sömüreceği alabildiğine,
başını kopartacağı, gerektiğinde öldürüp yokedeceği... Yurttaşlık bir yasadır..
Tersi ise keyfiliği anlatır.
RTE Şeriat Yönetimini Tartışmaya Açıyor
Peki Erdoğan
“yurttaşlığı” neden bir din mertebesine yükseltiyor? Anayasaların ruhunda
“insan” vardır. İnsanı yurttaş mertebesine yükseltir. Erdoğan bunu kabul
edemiyor. Çünkü köktendinci anlayışı gereği, İslamda birey değil, din herşeyin
üzerindedir.
RTE’ye dersini
iyi öğretmişler: Yurttaşlık aynı zamanda
laiklik kavramını içerir, geliştirir, yaşatır. Din ile devlet işlerinin
ayrılması, devletin inançlar karşısında tarafsız kalması, yani laiklik ve
sekülerlik, yurttaşlık anayasası ile bütünleşir.
RTE ise bu
ayrıma da karşıdır, İslamın bir devlet, toplum ve hayat yönetim biçimiyle
bütünleşmesi gerektiğini inanır. Bu nedenle de “yurttaşlığın”, Köktendinci, Şeriat İslamının karşısına
bir “din gibi” dikildiğine inanır. RTE aynı konuşmasında şöyle bir laf daha
etti:
“Şu anda bir başka vazifem olduğunu da
düşünüyorum. Dine ait tüm mesele ve konuların artık özgürce ele alınabilmesi
için ilgili tüm kesimleri cesaretlendirmekle mükellef olduğum inancındayım.”
Evet, RTE, Şeriat yönetimini tartışmaya açıyor.
Dine ait tüm meselelerin içeriğinde bu vardır: Herşeyi yönetmek.. İslam
hukukunu devletin ve toplumun temeli yapmak için tartışma açıyor zatıâlileri.. Başka
bir şeyi daha: halifeliği.. RTE,
Diyanet’i toplumu dinselleştirme, şeriat hukukuna göre yönetilmesi sürecinhde
bir araç olarak kullanıyor.
Diyanet’in başına atadığı Mehmet Görmez de bu halifeliğin yolunun
açılması gerektiğini, Din Şurası’nın son günüdeki konuşmasında net olarak
açıkladı:
Halifeliğe Koşar Adım
“Diyanet
İşleri Başkanlığının din eğitimi müesseseleri, sadece kendi ihtiyaçları için
değil, dünyadaki Müslümanların müracaat kaynağıdır. Diyanet İşleri
Başkanlığının da bu anlamda kendisini yeniden gözden geçirmesi gerekir. Diyanet
İşleri Başkanlığının kendi yapısı ve statüsünün de gözden geçirilmesi
gerektiğini biliyorum”.
Anladınız mı?
Bir nokta daha
var: RTE bu görevine uygun olarak Şura’ya sesleniyor: “Bu dinin bir sahibi var… Bize düşen emanetin hakkını vermektir… Bize
biçilen rolleri atıp kendimiz olabilirsek adaletin yeryüzüne egemen olması
mümkün hale gelecektir. Hiç tereddüt etmeden, korkmadan gerekli soruları sorun.
Defanstan çıkın, ileriye koşun. Her zaman arkanızda olacağız..”
RTE, islam
dini ile dünyaya adaleti egemen hale getirecek.. Karşımızda üstelik bir “cihatçı”
bulunuyor diye düşünebilirsiniz..
(*) Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç,
30 Temmuz 2008’de, Anayasa Mahkemesi’nin, AK Parti'nin kapatılmamasına,
ancak laiklik karşıtı eylemlere odak olmaktan, hazine yardımının yarısının
kesilmesine karar verdiğini açıkladı.
--11 Aralık 2014, Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet, Orhan Bursalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder