Bir bakalım önce:
İmam Hatip okullarında
Arapça zorunlu ders yapıldı dı.. İngilizce gibi yani..
Bir imam hatip hocası
hatta öğrencilere okulda Türkçe konuşmayı da yasakladı mı, evet, “Türkçe
konuşmazlarsa Arapçayı daha iyi öğrenirler” gerekçesiydi.
Türban liselerde
ortaokullarda serbest bırakıldı mı..
Tayyibin oğlu Bilal, Milli Eğitimi perde
arkasından yönetmeye başladı mı, Milli eğitim yetkilileriyle özel toplantılar
yapmaya başladı mı..
Okullarda kız-erkek ayrımı gündeme geldi mi..
Geldik “Erdoğan İslami Eğitim Şurası”na.. Bütün
bunlar ve üstüne üstlük okul öncesi çocuklara bile dini-kuran eğitimi gündeme
geldi mi.. Erdoğan İslami Eğitim Şurası’ tüm eğitimi dinselleştirme önerilerini
bir bir aldı mı..
Şura denen
ucube toplantı, İmam Hatipliler Derneği ile Erdoğan’ın oğlunun oyuncağıdır. Ne
kadar dinci-köktendinci, cihatçı, şeriatçı varsa, hepsi bir araya geldi ve bu
yıl hangi şeriatçı eğitim kararlarına imza atacağız diye oylama yaptılar; gayri
milli bir meclistir.
Pedagoji ile, eğitim ve kalitesi ile, Türkiye neden
eğitimde yerlerde sürünüyor gerçekleriyle, bilimsel eğitim ve ülke kalkınması
ile zerre kadar ilişkisi olmayan, kafayı eğitimi dincileştirmeye takmışların
toplantısıdır..
Tamamen RTE ve
adamlarının tezgahıdır.
Bakan Nabi Avcı, RTE’nin eğitimdeki
cihazıdır. Şura adı verilen toplantıda oylanan dincileşme “önerileri”, güya
“hükümete gelen talep” yaftası altında, RTE+Avcı tarafından daha önce
tezgahlanmış kararlardır. Orada yapılan bütün oylamalar, hükümetle bir
danışıklı döğüştür..
Avcı, toplumdan
gelecek tepkiye göre, bunları uygulamaya koyacak, yarı koyacak, az koyacak veya
kısmi koyacak/koymayacaktır.. Adının önünde profesör yazar, ama dünyada
eğitimin nerede gittiği ile, eğitim / kalkınrma / bilim ve sanayileşme ile
ilgisi olmayanr, bir kara cehalet rolünü benimsemiştir.
BU BİRİNCİ PERDE.. İKİNCİ PERDEYİ AÇIYORUM..
İkinci perde de
Osmanlıca vardır. Çünkü aynı tayfa,
Osmanlıcayı zorunlu ders olarak eğitime kakalama peşindedir.
Bunların hiç
biri “Çocuklar Osmanlıcayı öğrenebilirler mi, öğrenseler de ne olacak,
toplumda, dünyada karşılığı var mı?” sorusunu sormazlar, o toplantıda bunu
öneren ve kabul edenlerin beyinleri bu kadar çalışır. Bir AKP’li kadın
akademisyen de “mezar taşlarımızı çocuklarımız okuyabilecekler” demez mi..
Ancak bir çüşşşşşş diyebilirim..
“Herkes Osmanlıca öğrenecek” demenin
toplumdaki karşılığı, “herkesi Osmanlı
mezar taşları araştırıcısı ve okuyucusu yapacağız”dır.. Veya “herkes Osmanlı arşivleri araştırıcısı
olacak”, demektir. Bu kadar zeka geriliği, cehaletle bile mümkün olamaz.
Durun, bu
cehaletin sadece dincilikle ilgisi yok.. Okumuş, aydın kılıklı olmakla, ama
mutlaka Genç Cumhuriyet düşmanı olmakla yoğun ilgisi var.
Bunlardan
birisi ve benzerleri şöyle diyor: Alfabe değiştirilerek, Türkiye bir gecede
dilsiz bırakıldı. Arşivleri okuyacak kimse kalmadı...
Bu kadar
cehalet okumakla mümkündür, diye bir hiciv vardır.
OKUR YAZAR ORANI YÜZDE 1
Şimdi size bir
kaç rakam vereceğim:
“Osmanlı Devleti’nde.. basit okur yazarlık
oranı bile çok düşük düzeydeydi. 1800 yılında Osmanlı Devleti’nin hiçbir
yerinde okur yazar oranı % 5’i geçmemekteydi ve ülke genelinde ortalama okur
yazar oranı muhtemelen % 1’di. Tanzimat dönemi sonunda Ahmet Midhat Efendi
okuma yazma bilmeyenlerin nüfusun % 90-95’i kadar olduğunu, bunların kalemsiz
ve dilsiz olduklarını yazmaktaydı..” Oktay Yenal, bu gerçekleri ortaya
çıkarttı..
Milletin konuşma dili Osmanlıca değil, Türkçe
idi. Özbeöz Türkçe.. Osmanlıca Sarayın ve çevresinin diliydi..
Osmanlıca,
Türkçe-Arapça-Farsça karışımı bir dildi ve esas kelime türetme Arapça olduğu
için de Türkçe sayılamazdı.. Osmanlıca öğrenen, Arapçayı da okuyamaz, mesela
Kuran’ı da.
Osmanlıca,
Osmanlı ile resmi dil olarak cehennemin dibini boyladı.
Edebiyat
fakültelerinde Osmanlıca öğretilir. Osmanlıca kurslar da vardır, arşiv
araştırıcısı olacak tarihçi adayları
gidiyor öğreniyorlar.
Alfabe değişince kimse dilsiz kalmadı. Arşivler
de kimsesiz kalmadı.. Osmanlıca bilenlerin beyinlerinden Osmanlıca sökülüp
alınmadı.. Onlar bu dilde okuma yazmayı sürdürdüler.. Meraklısı arşivlerde
çalıştı.
Milletin zaten
Osmanlıca ile ilgisi yoktu. Bizim bir türkçemiz vardı, milletin dili milletin
resmi diline dönüştü..
TÜRKÇE MİLLETİN ZAFERİDİR
Osmanlı bir
saray diliydi.. Milletin dili değil.
Saray yerle bir
olup yerine Cumhuriyet gelince, Cumhur’un dili, yani türkçe, resmi dil oldu.
Türkçe,
milletin kendi dilini konuşmasının büyük zaferidir. Cumhuriyet, budur.
Pek çok okumuş
cahil, ama alim pozlarında, Osmanlıca 1928 de zorunlu dil yapılmalıydı
diyor. Güya, yapılmamasının nedeni
de geçmişin tamamen unutulmasını sağlamakmış. Aklına iyi bir şey gelmiyor, bu
Genç Cumhuriyet düşmanlarının.. Mesela Türkiyeyi,
Türk yurttaşlarını egemen bilim dilinin tez elden bir parçası yapmak ve çağdaş
uygarlığa doğru hızla yol almak.. gibi.
Son bir rakam
size: “1923–1924
eğitim -öğretim yılında Türkiye’nin nüfusu 11-12 milyondu. Bu nüfusun %10’u ve kadınların sadece %3’ü okuryazardır.”
Okuryazarlığı
olmayan bir millete, hızla yeni alfabe ile, kendi dilini okuma yazma öğretilme
seferberliğidir, 3 Kasım 1928’in Alfabesi. Türkçeye, Türkçe Alfabeye geçildi.
Millet ve
Cumhuriyet düşmanlığı yapma ey okumuş cehalet..
Bir not
daha:
Kaçak-Saray ile Osmanlı dilinin zaman ayarı, sizce raslantı mıdır?
-- 8 Aralık 2014 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder