SAYFALAR

9 Aralık 2014 Salı

Milletin Kendi Diline Dönmesine Küfredenler

Bir bakalım önce: 
İmam Hatip okullarında Arapça zorunlu ders yapıldı dı.. İngilizce gibi yani.. 
Bir imam hatip hocası hatta öğrencilere okulda Türkçe konuşmayı da yasakladı mı, evet, “Türkçe konuşmazlarsa Arapçayı daha iyi öğrenirler” gerekçesiydi. 
Türban liselerde ortaokullarda serbest bırakıldı mı.. 
Tayyibin oğlu Bilal, Milli Eğitimi perde arkasından yönetmeye başladı mı, Milli eğitim yetkilileriyle özel toplantılar yapmaya başladı mı.. 
Okullarda kız-erkek ayrımı gündeme geldi mi..
Geldik “Erdoğan İslami Eğitim Şurası”na.. Bütün bunlar ve üstüne üstlük okul öncesi çocuklara bile dini-kuran eğitimi gündeme geldi mi.. Erdoğan İslami Eğitim Şurası’ tüm eğitimi dinselleştirme önerilerini bir bir aldı mı..
Şura denen ucube toplantı, İmam Hatipliler Derneği ile Erdoğan’ın oğlunun oyuncağıdır. Ne kadar dinci-köktendinci, cihatçı, şeriatçı varsa, hepsi bir araya geldi ve bu yıl hangi şeriatçı eğitim kararlarına imza atacağız diye oylama yaptılar; gayri milli bir meclistir. 
Pedagoji ile, eğitim ve kalitesi ile, Türkiye neden eğitimde yerlerde sürünüyor gerçekleriyle, bilimsel eğitim ve ülke kalkınması ile zerre kadar ilişkisi olmayan, kafayı eğitimi dincileştirmeye takmışların toplantısıdır..
Tamamen RTE ve adamlarının tezgahıdır.
Bakan Nabi Avcı, RTE’nin eğitimdeki cihazıdır. Şura adı verilen toplantıda oylanan dincileşme “önerileri”, güya “hükümete gelen talep” yaftası altında, RTE+Avcı tarafından daha önce tezgahlanmış kararlardır. Orada yapılan bütün oylamalar, hükümetle bir danışıklı döğüştür..
Avcı, toplumdan gelecek tepkiye göre, bunları uygulamaya koyacak, yarı koyacak, az koyacak veya kısmi koyacak/koymayacaktır.. Adının önünde profesör yazar, ama dünyada eğitimin nerede gittiği ile, eğitim / kalkınrma / bilim ve sanayileşme ile ilgisi olmayanr, bir kara cehalet rolünü benimsemiştir.

BU BİRİNCİ PERDE.. İKİNCİ PERDEYİ AÇIYORUM..
İkinci perde de Osmanlıca vardır. Çünkü aynı tayfa, Osmanlıcayı zorunlu ders olarak eğitime kakalama peşindedir.
Bunların hiç biri “Çocuklar Osmanlıcayı öğrenebilirler mi, öğrenseler de ne olacak, toplumda, dünyada karşılığı var mı?” sorusunu sormazlar, o toplantıda bunu öneren ve kabul edenlerin beyinleri bu kadar çalışır. Bir AKP’li kadın akademisyen de “mezar taşlarımızı çocuklarımız okuyabilecekler” demez mi.. Ancak bir çüşşşşşş diyebilirim..
Herkes Osmanlıca öğrenecek” demenin toplumdaki karşılığı, “herkesi Osmanlı mezar taşları araştırıcısı ve okuyucusu yapacağız”dır.. Veya “herkes Osmanlı arşivleri araştırıcısı olacak”, demektir. Bu kadar zeka geriliği, cehaletle bile mümkün olamaz.
Durun, bu cehaletin sadece dincilikle ilgisi yok.. Okumuş, aydın kılıklı olmakla, ama mutlaka Genç Cumhuriyet düşmanı olmakla yoğun ilgisi var.
Bunlardan birisi ve benzerleri şöyle diyor: Alfabe değiştirilerek, Türkiye bir gecede dilsiz bırakıldı. Arşivleri okuyacak kimse kalmadı... 
Bu kadar cehalet okumakla mümkündür, diye bir hiciv vardır.

OKUR YAZAR ORANI YÜZDE 1
Şimdi size bir kaç rakam vereceğim:
Osmanlı Devleti’nde.. basit okur yazarlık oranı bile çok düşük düzeydeydi. 1800 yılında Osmanlı Devleti’nin hiçbir yerinde okur yazar oranı % 5’i geçmemekteydi ve ülke genelinde ortalama okur yazar oranı muhtemelen % 1’di. Tanzimat dönemi sonunda Ahmet Midhat Efendi okuma yazma bilmeyenlerin nüfusun % 90-95’i kadar olduğunu, bunların kalemsiz ve dilsiz olduklarını yazmaktaydı..” Oktay Yenal, bu gerçekleri ortaya çıkarttı..
Milletin konuşma dili Osmanlıca değil, Türkçe idi. Özbeöz Türkçe.. Osmanlıca Sarayın ve çevresinin diliydi..
Osmanlıca, Türkçe-Arapça-Farsça karışımı bir dildi ve esas kelime türetme Arapça olduğu için de Türkçe sayılamazdı.. Osmanlıca öğrenen, Arapçayı da okuyamaz, mesela Kuran’ı da.
Osmanlıca, Osmanlı ile resmi dil olarak cehennemin dibini boyladı.
Edebiyat fakültelerinde Osmanlıca öğretilir. Osmanlıca kurslar da vardır, arşiv araştırıcısı olacak tarihçi adayları gidiyor öğreniyorlar.
Alfabe değişince kimse dilsiz kalmadı. Arşivler de kimsesiz kalmadı.. Osmanlıca bilenlerin beyinlerinden Osmanlıca sökülüp alınmadı.. Onlar bu dilde okuma yazmayı sürdürdüler.. Meraklısı arşivlerde çalıştı.
Milletin zaten Osmanlıca ile ilgisi yoktu. Bizim bir türkçemiz vardı, milletin dili milletin resmi diline dönüştü..

TÜRKÇE MİLLETİN ZAFERİDİR
Osmanlı bir saray diliydi.. Milletin dili değil.
Saray yerle bir olup yerine Cumhuriyet gelince, Cumhur’un dili, yani türkçe, resmi dil oldu.
Türkçe, milletin kendi dilini konuşmasının büyük zaferidir. Cumhuriyet, budur.
Pek çok okumuş cahil, ama alim pozlarında, Osmanlıca 1928 de zorunlu dil yapılmalıydı diyor.  Güya, yapılmamasının nedeni de geçmişin tamamen unutulmasını sağlamakmış. Aklına iyi bir şey gelmiyor, bu Genç Cumhuriyet düşmanlarının.. Mesela Türkiyeyi, Türk yurttaşlarını egemen bilim dilinin tez elden bir parçası yapmak ve çağdaş uygarlığa doğru hızla yol almak.. gibi.
Son bir rakam size: “1923–1924 eğitim -öğretim yılında Türkiye’nin nüfusu 11-12 milyondu. Bu nüfusun %10’u ve kadınların sadece %3’ü okuryazardır.”
Okuryazarlığı olmayan bir millete, hızla yeni alfabe ile, kendi dilini okuma yazma öğretilme seferberliğidir, 3 Kasım 1928’in Alfabesi.  Türkçeye, Türkçe Alfabeye geçildi.
Millet ve Cumhuriyet düşmanlığı yapma ey okumuş cehalet..
Bir not daha
Kaçak-Saray ile Osmanlı dilinin zaman ayarı, sizce raslantı mıdır?

--8 Aralık 2014 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder