Dün ülkede
hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ve görevi kötüye kullanma olarak
nitelendirebileceğimiz herşeyin resmi
başlangıç tarihi olarak kayıtlara geçti. Bugün ikinci gün.. Rüşvet ve
yolsuzluğa, bunca delile rağmen takipsizlik kararı verilmesi ile, anayasal hak olan “fırsat eşitliği”nden tüm
toplumun yararlanmasının yolu açıldı, doğal hukuki hak doğdu. Bu iş
“kapanın elinde” kalmamalı!
Tüm halkın
yararlanması için, hükümetin gerekli yönergeleri çıkarmasını, bu hakkın nasıl
kullanılacağı konusunda vatandaşı bilgilendirmesini istiyoruz. Bilgi edinme
hakkı yasası bu amaçla kullanılabilir. Doğrudan doğruya, Cumhurbaşkanlığı,
Başbakanlık ve tüm bakanlara sorulmalı.
***
Dün,
Silivri’den yeni çıkmış 5’i kurmay,
filinta gibi 6 denizci, gazeteye ziyaretime geldi.. Hepsi denizci, hepsi
aydınlık insan, hepsi gülen ama henüz işsiz.. Bir kurmay doktoraya başlamış,
bir başkası avukatlık bekliyor.. Diğerleri topluma uyum ve entegre olmanın
bekleyişi içinde.
Deniz
Kuvvetleri ayrı bir kurum. Entelektüel düzeyleri yüksek insanlar.. Çoğu gitar
falan da çalıyor, orkestraları var, beste yapanı da! Ama şüphesiz ki kendileri
için bu faaliyetleri... Silivri anıları, Balyoz Davası, Cemaate açılan yeni
dava ve olası seyri üzerine sohbetten sonra söz 17 Aralığa geldi!
Ben, resmi
rüşvet hakkı yolu açıldı deyince, bir kurmay, halk her zaman bir talanın parçası dedi: Kente geliyor hazine arazilerini işgal etmesine göz yumuluyor, sonra
ver oy al tapu süreci başlıyor. Yerlerine apartman dikme sürecine geçiliyor.
Yani siyasi iktidarlar zaten toprak ve
rant talanına halkı ortak edip durmuş..
Bunlar evet
küçük rüşvetler.. Ama kentlerde tutunmak isteyen yoksul halkın direnişi sonucu,
zorunlu bir gözyummayla kazanılan servetler, denebilir. Yasal çalışma ve insan
gibi yaşama olanaklarını sağlayamazsanız, orman yasaları devreye girer.
İktidarlarda
yolsuzluk var. Halkta “hangisi yapmıyor?”
görüşü yaygın. Bu bakış halka sürekli pompalanıyor.. Duyanlar da “he ya
doğru valla..” diyerek, iktidar sahiplerine ve yolsuzluklarına hoşgörü
duyma derekesine düşürülüyor..
Bunun
arkasından pompalanan laf şu: “Hiç olmazsa bunlar çalışıyor..”
***
Algı yaratma,
“demokrasi” denen oçocuğu sistemin merkez yönlendirmelerinden biri. Gerçeklik
önemli değil. Olay hakkında olumlu-olumsuz, haklı –haksız, doğru-yanlış bir
kamuoyu taraftarlığı oluşturmadır. Gerçek,
her neyse o, “demokratik algı yaratma
operasyonları” katmanlarının altında kalır, ezilir, ufalanır. Bu
operasyonların sonunda, nurtopu gibi bir
yeni gerçek doğar: Bunlar çalıyor ama
çalışıyor..
Algı yaratma,
çoooook demokratiktir, hatta yeri gelince demokrasinin ta kendisi olur çıkar.
Çünkü bu operasyonlardan sonra toplumda ağırlık düşünce oluşturulmuştur. Ortaya
konan sandıktan çıkar bu yeni gerçek.
Tabii
oluşturulan algıyı belirleyecek olan parasal güç, iktidar gücü, kamuoyu
oluşturma gücü, iletişim- medya gücüdür. “Demokrasi” önceden buralarda bu
faaliyetlerle belirlenir..
Sandık’tan da bu sonuç çıkar.
RTE-AKP ekibinin,
neden baştan itibaren, kitle iletişim araçlarını yönetme-hükmetme konusuna en
büyük önemi verdiğini anlatıyorum... Alo Fatih olayları, havuz medyası, halkın
güvendiği büyük medyayı iktidar yanlısı yaparak yoketme, en azından
etkisizleştirme ve gözden düşürme gayretleri... Hepsi, sürekli iktidar yanlısı
bir toplumsal onay-algı yaratarak, sandığı- oyu denetleme amacı gereğidir.
İktidarına ve
olaylara karşı tarafsız kalabilecek ve gerçeği yansıtmaya özen gösterecek bütün
önemli medyayı kurum ve kuruluşlarına büyük alerjisinin nedeni budur. “Bitaraf
kalan bertaraf olur” sözünü, 2010 Anayasa Referandumu’ndan sonra,
yeniden dillendirdi..
Rüşvet ve
yolsuzluğun “yasal takipten” siyasal emirlerle çıkartılma cesaretinin kaynağı,
halkın önemli bir kesiminde çalıyor ama
çalışıyor, kim çalmıyor ki, algısını geçerli olmasıdır.
***
Algı yaratma,
yani gerçeğin yerine, istenilen yapay gerçekliği geçirme faaliyetinin özünde şu
vardır: Sen düşünme, bak sana çok önemli bir fikir sunuyorum, al bunu kullan..
Hatta bu düşünceyi kendi malınmış gibi
yay, fikir sahibi adam yerine bile konursun..
Balyoz’dan
yatan pırıl pırıl insanlarımız, böyle bir operasyonun kurbanı olmadılar mı?
Olmayan “büyük suçları” böyle kabul ettirilmedi mi? Fatih Camii namaz kılanlarıyla
birlikte bombalanacaktı..
Cemaat+iktidar
medyası, toplumu tam bir abluka altına almıştı.. Farklı bir düşünce neredeyse
sıfırdı.. Balyozu tezgahlayanlar gece gündüz aylarca hatta yıllarca, ortada
ağzı laf yapabilen “eleman”, “alet”,
“cihaz” varsa, hepsini sonuna kadar kullandı ve halka “doğruyu söyleyen”ler
olarak kakalandı.
Onlar toplumu,
mesela 10 kişiyle bombardıman ettiler. Bazen bu yemeğin üzerine 1-2 kişi
“farklı görüş sahibi” olarak garnitülendi.. Bu bile bir algı operasyonunun bir
parçası oldu.. Çok yönlü bir medyaya sahip olmanın, iktidarın istediği algıyı
yaratmada oynadığı rol üzerine Çatışmanın
Anatomisi kitabımda epey bir bölüm var.
Medya, toplumda
doğrulara dayalı bir düşünce oluşturma değil, nasıl düşünmeleri gerektiğini
pompalayan algı operasyonları aracıysa, o medya değildir.
Medya özgürlüğü mü dediniz?
Bi dakka bekleyin, geliyorum!
***
Siyasal
yönetimlerin işlettikleri ekonomik ve toplumsal sistemin çarkları, yolsuzluk,
rüşvet, kayırma, suistimal yönünde dönüyorsa, halkı da bu sistemin bir parçası
yapmak için mekanizmalar kurulur. Türkiye’de sistemin adıdır bu.. Çarkın
işlemediği noktada parçalar ve çöker. Bu sistemi nasıl çökerteceğiz toplum
olarak...
--18 Aralık 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder