SAYFALAR

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Gül, Tasfiye, Milli İrade = Seçim Sisteminin İradesi mi?

Abdullah Gül, İstanbul’a yerleşecek çalışmalarını ofisinde sürdürecek. Günlük siyasetin dışında Akil adamlık yapacak; üniversite ve sivil toplum örgütlerinde Türkiyle ve uluslararası meseleler üzerine görüş payşaşacak... Utku Çakırözer böyle yazdı. Doğrudur, bunu daha önce de Fehmi Koru yazı ve konuşmalarında Gül, deneyimli bir siyasetçi olarak toplumsal konularda çalışmalarını yapar, konuşmalara gider biçiminde belirtmişti.
Evet, bunlar günlük hayatını dolduracak vitrin işleri olacak, ama Gül’ün hayatının ve çalışmalarının can damarında siyasetin olacağına eminim. Gül’ü şüphesiz Parti’ye üye olarak tekrar geri alacaklar. Artık tasfiyesinin o kadarı ayıp olur! Ama Gül, parti içinde şüphesiz ki potansiyel odak olarak varlığını sürdürecektir. Başka türlüsünü düşünmüyorum. Milletvekilliğinden, yani siyasetin can damarından, Davutoğlu’nun Başbakanlığı ve yeni hükümetin kurulması sürecinden itibaren, ama esas 2015 seçimlerinden sonra tasfiye edilecek olan “kurucu/ çekirdek” kadro, veya partinin “babaları”nın varlığını da düşünün..
Gül ve benzer yazgıyı paylaşacak bu kadro, bugünkü koşullarda ancak RTE’ye seçenek bir potansiyel gölge parti çekirdeği/ odağı olarak varlıklarını sürdürecekler. Çalışarak, bekleyerek, istişarelerde bulunarak, iletişim içinde kalarak. Ne zamana kadar?
Ta, yeni Cumhurbaşkanlığı yönetimindeki yeni hükümet ve 2015 Haziranından itibaren başlayacak olan ikinci yeni hükümet ve siyasal süreçte, RTE’nin bütünleşik devlet ve ülke yönetimi, ciddi çıkmazlara girdinceye kadar.. İktidarda bir kişide büyük bir güç birikimi varken ve seçmen de seçim sistemi itibariyle arkalarında görünürken.. Oradan, “potansiye muhalefet odağı”na ekmek çıkmaz.. Siyasetin yasası öyle işliyor.
***
Oysa, seçmen desteği güçsüzleşmiş bir RTE iktidarının varlığını unutmayalım..
Cumhurbaşkanlığı seçimine, 14 milyon seçmen katılmadı (katılım yüzde 74). Bu önceki seçimleri düşünürsek (katılım yüzde 89), hiç normal değil. Seçmenlerin yüzde 36’sının oyuyla Cumhursbaşkanı seçildi. Bu temsiliyette büyük bir eksidir.
Mursi de Mısır’daki seçimlerde, hemen hemen RTE ile aynı oyu (yüzde 51.73) alarak seçilmişti (yaklaşık 52 milyon seçmen). Mısır’daki tam bir kriz ama. Seçmenlerin sadece yüzde 51,85’i seçimlere katılmıştı. Yani Mursi, seçmenlerin yarısının  yarısının oyuyla (51.58’in 52,73’ü) seçilmişti. Toplam seçmeni dikkate alırsak, Mısır halkının yüzde 26’sının oyuyla Mısır’ın başına gelmişti..

MİLLET İRADESİ= SEÇİM SİSTEMİ İRADESİ DEĞİLDİR
Erdoğan ise Türkiye toplam seçmeninin yüzde 36’sı ile..
Temsiliyet ve destek sayısının azlığı, RTE’nin çok önem verdiği “millet iradesi”nin zayıflığına da işaret eder. Seçime kimlerin hangi nedenlerle katılmamış olmasının önemi yok.
Bunu neden yazdım? Seçimin sonucunu büyük zafer olarak ilan eden AKP ve yazarlarının, zaferin ardında yatan gerçek sonucu vurgulamak için.
Yarın yayımlanacak Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’de Doğan Kuban hocanın da, “Türkiye cehaletiyle övünen olağanüstü bir ülke- çağdaşı oynayan ortaçağ insanları” yazısı da, kışkırtıcı oldu.
Kuban “Bu sisteme göre 80 milyon nüfusun 10 milyonu ile bile cumhurbaşkanı seçebilir. Demek demokrasinin çoğunluk iktidarı olduğu bir yalan.. 21 milyon demokrasi kurtaran, 31 milyon azınlık.. 14 milyon seçmenin kimin cumhur başkanı olacağına önem vermemesi ve seçimi boykot etmesi politik yaşam için endişe vericidir. 52 milyon seçmenin 21 milyonunun oyunun alan adayın da düşünmesi gerekir. demekte!
RTE düşünür mü?! Düşünsün.. Derin derin düşünsün!
Yüzde 36 oy ile diktatörlüğe mi soyunacak, fiili başkanlık rejimi mi uygulayacak, Anayasa’yı mı değiştirecek..
Demokrasi, azınlığın çoğunluğa hükmet oyunuu değilse..
Hele hele demokrasi=seçim sistemi/yöntemi hiç mi hiç değilse...
Erdoğanın ki, millet iradesinden çok seçim sistemi iradesi oluyor..
Bunu da bilmesinde büyük yarar var..
***
Yazının ana fikrine dönersek: Gül ve tasfiye edilen-edilecekler, parti içinde Büyük Otoritenin sonuçlarını bekleyeceklerdir. Doğru bir bekleyiştir.
Çünkü yol açacağı bir dizi kriz olacaktır ve Türkiye parlamenter sistemi ile böyle bir yönetimi sürdürebilecek bir birikime sahip değildir, müktesebatımız çok daha içerikli ve hacimlidir.. ve RTE’nin don biçtiği böyle bir ülke de değildir..
Ben buna inanıyorum.. herkes de inansın..
CHP yönetimi de inansın! Oylar RTE’de, tabii ki sağın seçmenine yöneleceğiz, diyen ve sağcılaşmayı bir strateji olarak gören bir siyasal yönetimin, Türkiye için tasarlayabileceği bir geleceğini göremiyorum (Tabii, salt “ulusalcı” diye ortaya çıkanlarda da göremiyorum.. Söyleyeyim, ulusalcı deyimi de tepeden tırnağa yanlıştır!)
Özetlersek, günler aylar çok şeye gebe..
Pazar’a inşallah, Yeni Türkiye değil de, Yeni AKP yazacağım..

---21 Ağustos 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder