Abdullah Gül,
İstanbul’a yerleşecek çalışmalarını ofisinde sürdürecek. Günlük siyasetin
dışında Akil adamlık yapacak; üniversite ve sivil toplum örgütlerinde Türkiyle
ve uluslararası meseleler üzerine görüş payşaşacak... Utku Çakırözer böyle yazdı. Doğrudur, bunu daha önce de Fehmi Koru yazı ve konuşmalarında Gül, deneyimli bir siyasetçi olarak
toplumsal konularda çalışmalarını yapar, konuşmalara gider biçiminde
belirtmişti.
Evet, bunlar
günlük hayatını dolduracak vitrin işleri olacak, ama Gül’ün hayatının ve çalışmalarının can damarında siyasetin
olacağına eminim. Gül’ü şüphesiz Parti’ye üye olarak tekrar geri alacaklar.
Artık tasfiyesinin o kadarı ayıp olur! Ama Gül, parti içinde şüphesiz ki potansiyel odak olarak varlığını
sürdürecektir. Başka türlüsünü düşünmüyorum. Milletvekilliğinden, yani
siyasetin can damarından, Davutoğlu’nun Başbakanlığı ve yeni hükümetin
kurulması sürecinden itibaren, ama esas 2015 seçimlerinden sonra tasfiye
edilecek olan “kurucu/ çekirdek” kadro, veya partinin “babaları”nın varlığını
da düşünün..
Gül ve benzer
yazgıyı paylaşacak bu kadro, bugünkü koşullarda ancak RTE’ye seçenek bir
potansiyel gölge parti çekirdeği/ odağı olarak varlıklarını sürdürecekler.
Çalışarak, bekleyerek, istişarelerde bulunarak, iletişim içinde kalarak. Ne
zamana kadar?
Ta, yeni
Cumhurbaşkanlığı yönetimindeki yeni hükümet ve 2015 Haziranından itibaren
başlayacak olan ikinci yeni hükümet ve siyasal süreçte, RTE’nin bütünleşik
devlet ve ülke yönetimi, ciddi çıkmazlara girdinceye kadar.. İktidarda bir
kişide büyük bir güç birikimi varken ve seçmen de seçim sistemi itibariyle
arkalarında görünürken.. Oradan, “potansiye
muhalefet odağı”na ekmek çıkmaz.. Siyasetin yasası öyle işliyor.
***
Oysa, seçmen
desteği güçsüzleşmiş bir RTE iktidarının varlığını unutmayalım..
Cumhurbaşkanlığı
seçimine, 14 milyon seçmen katılmadı (katılım
yüzde 74). Bu önceki seçimleri düşünürsek (katılım yüzde 89), hiç normal değil.
Seçmenlerin yüzde 36’sının oyuyla Cumhursbaşkanı seçildi. Bu temsiliyette büyük
bir eksidir.
Mursi de
Mısır’daki seçimlerde, hemen hemen RTE ile aynı oyu (yüzde 51.73) alarak
seçilmişti (yaklaşık 52 milyon seçmen). Mısır’daki tam bir kriz ama.
Seçmenlerin sadece yüzde 51,85’i seçimlere katılmıştı. Yani Mursi, seçmenlerin
yarısının yarısının oyuyla
(51.58’in 52,73’ü) seçilmişti. Toplam seçmeni dikkate alırsak, Mısır halkının
yüzde 26’sının oyuyla Mısır’ın başına gelmişti..
MİLLET İRADESİ= SEÇİM SİSTEMİ İRADESİ DEĞİLDİR
Erdoğan ise
Türkiye toplam seçmeninin yüzde 36’sı ile..
Temsiliyet ve
destek sayısının azlığı, RTE’nin çok önem verdiği “millet iradesi”nin
zayıflığına da işaret eder. Seçime kimlerin hangi nedenlerle katılmamış
olmasının önemi yok.
Bunu neden
yazdım? Seçimin sonucunu büyük zafer olarak ilan eden AKP ve yazarlarının,
zaferin ardında yatan gerçek sonucu vurgulamak için.
Yarın
yayımlanacak Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’de Doğan Kuban hocanın da, “Türkiye cehaletiyle övünen olağanüstü bir
ülke- çağdaşı oynayan ortaçağ insanları” yazısı da, kışkırtıcı oldu.
Kuban “Bu
sisteme göre 80 milyon nüfusun 10 milyonu ile bile cumhurbaşkanı seçebilir.
Demek demokrasinin çoğunluk iktidarı olduğu bir yalan.. 21 milyon demokrasi
kurtaran, 31 milyon azınlık.. 14 milyon seçmenin kimin cumhur başkanı olacağına
önem vermemesi ve seçimi boykot etmesi politik yaşam için endişe vericidir. 52
milyon seçmenin 21 milyonunun oyunun alan adayın da düşünmesi gerekir.”
demekte!
RTE düşünür
mü?! Düşünsün.. Derin derin düşünsün!
Yüzde 36 oy ile
diktatörlüğe mi soyunacak, fiili başkanlık rejimi mi uygulayacak, Anayasa’yı mı
değiştirecek..
Demokrasi,
azınlığın çoğunluğa hükmet oyunuu değilse..
Hele hele demokrasi=seçim sistemi/yöntemi hiç mi
hiç değilse...
Erdoğanın ki, millet iradesinden çok seçim sistemi
iradesi oluyor..
Bunu da
bilmesinde büyük yarar var..
***
Yazının ana
fikrine dönersek: Gül ve tasfiye edilen-edilecekler, parti içinde Büyük
Otoritenin sonuçlarını bekleyeceklerdir. Doğru bir bekleyiştir.
Çünkü yol
açacağı bir dizi kriz olacaktır ve Türkiye parlamenter sistemi ile böyle bir
yönetimi sürdürebilecek bir birikime sahip değildir, müktesebatımız çok daha
içerikli ve hacimlidir.. ve RTE’nin don biçtiği böyle bir ülke de değildir..
Ben buna
inanıyorum.. herkes de inansın..
CHP yönetimi de
inansın! Oylar RTE’de, tabii ki sağın seçmenine yöneleceğiz, diyen ve sağcılaşmayı
bir strateji olarak gören bir siyasal yönetimin, Türkiye için tasarlayabileceği
bir geleceğini göremiyorum (Tabii, salt “ulusalcı” diye ortaya çıkanlarda da
göremiyorum.. Söyleyeyim, ulusalcı deyimi de tepeden tırnağa yanlıştır!)
Özetlersek,
günler aylar çok şeye gebe..
Pazar’a
inşallah, Yeni Türkiye değil de, Yeni
AKP yazacağım..
--- 21 Ağustos 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder